EDİTÖRLÜK

  • -N-
  • Nötr olmak hareketsiz kalmak değildir. Nötr kalmak karşılaştığı olaylar hakkında iyi veya kötü değerlendirmesi yapmadan; iyilik ise, daha çok iyilik oluşması için destek olmaktır. Kötülük ise, izale etmek için çareler aramaktır.
  • Namaz abdesti dediğimiz abdest olmadan, Kur’anın yazılı şekli olan mushafa asla el sürülemez. Bu kesinlikle haramdır.
  • Namazda her ne kadar olayın düşünsel boyutu önem arz etsede, olayın zahiri boyutu da yarinde olacak ki namaz namaz olsun.
  • Namaz Dinin direğidir… Dikkat! Direk olmazsa ev olmaz ki dekor çekip boya yapasın.
  • Nefsimin terennümü oldu ayan… Niye özdeki hakikati etmezsin beyan… Çok istedim beyan olsun diye… Dedi gayret etmezsin niye… Dedim ederim gayret… Dedi o zaman sabret… Dedim sabır acı olur… Dedi onun yağı şifa olur… Dedim yok mu tatlı bir ilaç… Dedi sende hep oynarsın saklambaç… Dedim o zaman arkadaş ver ikili oynayalım… Dedi zaten verdim işte olayı kaynatmayalım… Tebessüm ettim sustum…
  • 1440 dakikadan 40 dakikasını dinin direği olan namaza ayıramayanın samimiyetinden şüphe edilir. Dinin temeli namazdır. Namazı olmayanın temeli bozulmuş ve dini temelsiz kalmıştır. Temeli olmayan ev, ufak bir depremle yerle bir olur… Dini de öyle…
  • Namaz olayı…. İnsan ruh ve beden ile yaşıyan bir varlıktır. Her uzvun hakkını vermeliyiz ki seyrimiz tamam olsun. Kişi dese ki ben zaten iyi ve güzel şeyler düşünüyorum, benim namazı şeklen kılmama ne gerek var? Bu tümüyle şeytani kuvvenin harekete geçişidir. Çünkü şeytan bizim hidayet yolumuzu görüyordur. Hangi fiilin bize ne tür güçler verdiğini seyrediyor ve yaptığımızda çıldıtıyordur. Çünkü onun alemlerde halifelik olayını onlardan devraldığımızda, Allahtan müsade istediler. Ve şeytaniyet zınbırtısına kıyamete dek müsade edildi. Aziz kardeşlerim… Bildiğimiz gibi namazda belli hareketler vardır. Bu hareketleri bizzat cebrail Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize göstererek namazı talim etmiştir. İnsan dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak üzere beş duyu ile var edilmiştir. Beş duyu ötesi sayısız meleki kuvve ile yani etkileşim ile her an faaldayız. Bizim vücudumuzun o kıvrımı alıp o malum sure veya tesbihatları yapması ile, beş duyu ötesi meleki etkileşimle aynı kıvama gelmek zorundayız. Yoksa sıratı geçemeyiz kardeşlerim… O kıvam ile de insani şuurumuz alt cevherimiz olan melekuti yapıdan gerekli nûru alır çeker ve ruhumuza yükler. Varlığı beş duyusal zanneden maddeci bakış melekuti yapıyı ötelerde ve hatta uzayın ötelerinde uzaklığa atarlar. Halbuki melekuti varlıkla biz varlığımızı icra ederiz. Duymadınız mı? Kıyam yapan melekleri… Rüku eden melekleri… Secde eden mekleri… İşte aziz kardeşlerim… Her yaptığımız namaz hareketiyle o derunda ki melekuti kuvve ile aynı konumda olup gerekli nûru otomatik olarak beyin vasıtasıyla çeker alır ve ruhumuza yükleriz. Olabildiğince namazın hareketlerini rükünlerine uygun yapmak zorundayız. Hasta veya engelli olan ise, olabildiğince secdede baş ayaklara yakın olacak şekilde oturarak icra eder. Ve zihinsel olarakta fatiha da ayakta hissiyle okur, rükuda zihinsel olarak eğilir ve secdede başını zihinsel olarak yere koyar. Ama bedenen de olabildiğince secdeye yaklaşır. Elbette maddi bakışla bakan hiç kimse bu olayı bilemez. Hatta bu yazdığımıza da deli saçması diyebilir. Evet kardeşlerim… Her kim ki fiilsel olarak namaz gereksiz dir derse, o cahil dir. Takılmayın peşine… Selam diyin ona ve yolunuza tereddütsüz devam edin…
  • Kalbi dünya ile tatmin olmaya başlayanın fethide zülmani olmaya başlamıştır. NUR gitmiş yerine NAR gelmiştir.
  • Hey nefsim… Elindeki senin değil, sen elindekinin bekçisisin. Bekçiliğini iyi yapmazsan, kıyamet günü utanırsın.
  • Evet nefsim gel rabbine rücu et. Rabbine rücu etmek için de nefsini saf et. Yoksa senin derdin olur et. Bu da senin için oluşturur zahmet… Ölüm ötesinde oluşturur hezimet… Terk edilirsinin unutulmaya, artık sana ulaşamaz olur rahmet…
  • Günlük kendi ihtiyacın olan nuru üretmeden nur saçmayasın. Yoksa kendi sermayenden yersin.
  • Mahir muallim kendi nurunu üreten kandile benzer. İhtiyacı olan enerjiyi üreterek kendisini ayakta tutar hem de başkalarına ışık olur.
  • Yaksın sevdayı Mevla… Budur dermanın anla… Kalbi Resulullaha sav bağla… Budur dermanın iyi anla…
  • Elbette mayasında vardı ama… Lakin Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz durup dururken nebi olmadı… O günlere gelmek için emek sarf eyledi. Gece sabaha kadar namaz eda eyledi günlerce mağarada tefekkür eyledi. Orucu hiç sorma, çok çok visal eyledi. Yani o da yaratım fıtratına tabiydi ve amelde ram oldu…
  • Ey nefsim… Milleti hor görmek, öze yönelene yakışmaz. Öz, duru ve sakindir, kendini sanma havas.
  • Nostalji yapan eski biri. Sanki ilim olmuş elinin kiri. Kendini tanı, nefsin olsun iyi. İlim okuyanı iyi tanı, olma ayı.
  • Ey nefsim… Millete etiket tak… Sonra kendini yak… Sus alnın olsun ak… Etme cak cak…
  • Ashabı kehf bitti mi sanırsın.? Kıyamete yakın sanki mağarada uyuyan kişiler misali, dünya zindanında uyuyan insanlık, uyanıp İSLAM ile tanışacaktır. Bu silahla değil ilimle olacaktır. Buna Kur’an şöyle işaret eder… Allah nurunu tamamlayacaktır.
  • Namaz dediğimiz; aslında yöneliş ve yakarıştır. Ne dediğini bilmeyen nasıl yakarır?
  • “Namaz mü’minin cennetidir ki o yüzden avret mahalli örtülü olmadır” sözü şu manaya gelir; maddi örtme baki kalmak kaydıyla esas maksat bireysel “ben”in örtünüp en azından namazdayken gizli bırakılmasıdır. Mutlak kudretin seyrine dalıp dalıp gitmektir. Zaten Fatiha süresine “B” harfiyle başlıyoruz ki, buradaki esas maksat “ben”imizi gizleyip onun adına kıraate geçmemizdir. En büyük avret “ben”liktir. Yok edemiyorsan bari ört. Not; benlik derken, bireysel seyir mahalli olan sanal benliğimizden bahsetmiyoruz. Benliğin büründüğü bencillikten bahsediyoruz. Zira “ben”liğimiz yaratılmış ve tüm seyrimizi dahi “ben”liğimizle gerçekleştiririz. “Ben”liğimiz olmasaydı, penceremizden seyreden de olmayacaktı.
  • Nefsinin istek ve dileklerinden ödün verenler, ebedi bir ödül ile uyanırlar…
  • Mutlak nurdan sanal bir sınırla ayrılan bir tutam nurun içeriğindeki sayısız şuleleri kişiye özgü olarak bileşimleştiren ve özgüleştiren kişilik rabbi yani rabbi hassının yaptığı amelin ve aldığı gücün tümü Rabbul âlemindendir. Her ne kadar birimden Temaşa edilse de. O yüzde Allah; mutlak olarak Rabbul âlemindir.
  • Güneşe, aya ve yıldızlara, dünyaya ve içindeki muazzam dengeye bakıp da Allah’la buluşamayana sadece nasip derim. Nasip ise, kişinin maişetine bağlı olduğunu da unutmam. Maişetin ise, kişinin çabasına bağlı olduğunu seyrederim. Öylece fark ederim ki, insan bir robotik varlık değildir. Her an çalıştıklarının karşılığını, bir sonraki evrelerde peyderpey önünde bulur. İşte bu da kaderi ilahi olarak tarif edilmiştir.
  • “futbol maçı: 90 Dakika” çok güzeldi… “Sinema filmi: 110 Dakika”  Ha ha ha zevklendim!… “Pazar meydanı: birçok dakika” bir Kiloda şundan olsun, deriz; alış verişler sürer gider… “Namaz: 15 Dakika”  of bu çok uzun… Evet, insan zevk aldığı şeyin devamını ister. Ne zaman ki namazın ne olduğunu anlayıp sonsuzluğa dalarsak namazın bitmesini istemeyiz. Kişi sevdiğinden ayrılmak ister mi?
  • Yapılan iyiliği unutan nankördür. Nankörlüğü Allah’a karşıdır. Allah’ın ne zaman ki sadece bir ilah olmadığı anlaşılıp, rububiyetinin ve melikiyetinin gereği olan düşünce ve fiiller ilmek ilmek yaşama işlendiğinde, işte o zaman mutlak nankörlük kişiyi terk edecektir.
  • Nasip deriz. Kaderin tecellilerini bekleriz. Rabb hep hayır olanı müyesser eylesin.
  • Ey nefsim… Madem sen küçük kâinatsın; Ay sende, güneş sende, Merih sende, Venüs sende. Neptün sende, Platon sende, sende sende sende… Üret kardeş üret her şey sende. Üret, seyre dal ve bil ki seyir sende. Bırak öteleri ve ötekini. Sen sende. Ben sende. HU’ya giden yol sende. Sen aziz varlıksın, satma kendini beş paraya.
  • Nas suresine baktığımızda; Allah’ı Sadece ilah olarak bilen dahi mahrum bırakılmamıştır. Allah’ı ilah olarak bilen ve hiçbir şeyi ona ortak etmeyen, Rabbini kendine göre görüp Hz. Musa’nın çobanı misali “-ki Hz. Musa’nın hitabı zaten tenzih ağırlıklı idi, zira kavmi teşbihte boğulmuştu-” Azap tan kurtulacaktır. Allah’ı ilah olarak görmekten sıyrılıp ilahı Allah olarak fark eden ise, a’ma ya adım atmıştır. Bunlar kendine seçtikleridir. Bunların sayıları çok çok azdır. Hasbelkader böyle biriyle bir arada bulunmak en büyük nimettir. Onların yanında huzur ve sükûn bulursun. Onları kıran ise mutluluğu ebeden kaçırır.
  • Ebû Hureyre radıya’llâhu anh şöyle nakletti: Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem’den şöyle işittim: “Kıyâmet gününde kulun fiîllerinden hesab vereceği ilk şey namazdır! Eğer tam ve sahih olursa kurtulur ve gayesine ulaşır. Eğer bozuksa mahrum olur, hüsrana düşer!.. Şayet farzlardan eksikleri var ise. Rabbi tebâreke ve teâlâ Bakın, kulumun nafileleri var mı?..’ der. Farzlardan eksik kalanı böylece tamamlanır. Ve sonra sâir âmeli bu minvâl üzere olur.”(Tırmizî) İman ehlinin namaz borcu diye bir şey olamaz. Çünkü namaz zaten dinin direğidir. Direksiz inşaat olamaz. Şu başka; kişinin unutarak kılmadığı veya kılıp da herhangi necaset bulaşmasından dolayı geçerli olmayan, bir de bayanlarda kadına özgü hallerin evvelinde veya sonunda eksik kalan namazların yerine; kılınan nafile namazlar eksiklerin yerine sayılacaktır. Her halükarda nafile namaz kılalım. Kazası olan kılamaz diyenlere ise itibar etmeyelim.
  • Tüm geçmişi bir buruşuk mendil gibi çöpe atıp unutan, geleceğe güvenle adım atar. Yoksa ikide bir eski hatırlarsak, gücümüz ve irademiz zayıflar. İnsan hedeften geri kalır. İşte yapılan hatalara geri dönmemek şartı ile; yapılan TÖVBE-İ NASUH budur.

Yorum yapın