BESMELE İLE GÜCÜNE GÜÇ KAT

İnsan varlığa tahammül edemiyor bazen. Çünkü tek başına kalıp kendi yağında kavruluyor. Onun içinde bulunduğu ortamın sorunlarına tahammül etmek için, ortamın rububiyet alanıyla iletişimde olması gerekir. Bu da başladığı işi besmeleyle yapıp ortamın rabbini kendine vekil tayin etmesiyle gerçekleşir.

İmtihanlar ile insanin omuzundaki yük taşınmaz hale geliyor. Çünkü insan aciz bir varlıktır. Her zaman, zamanın rabbi olan rabbul âleminin güç ve kuvvetiyle senkronize olduğu nispette güçlenip rahatlanır.

Ölüm hiç olmadığı kadar kanatıyor sol yanımızı. Çünkü sol tarafımızda menfi amellerimizin bulunduğu melek bulunur. Gönül hakkın huzuruna kavuşmak ister. Ama sol tarafımızdan yaşantımıza yayılan olumsuz eylemlerin oluşturduğu karanlık alan, içimizi acıtır.

İşte tam bu noktada varlığa nasıl tahammül edeceğimize şaşırıp kalıyoruz. Çünkü tahammül için nur tükeniyor ve öylece bakakalıyoruz.

Rabbim kaldır kolumu yok et korkumu, sahiplenmeme izin verme. Âmin diyerek şöylece izah edelim. Allah’ı gönülden isteyip hakikatimize yöneldiğimiz kadar, sahiplenme arzusu geçecek, böylece bizden bencillik tohumu gidip hakkın seyir zevki doğmaya başlayacaktır.

İnsan farkında olduğu konularla imtihanda olur. Aslında oluşan bir eylem hakkında, kendi farkındalığını hissedip, ben olsam bu konuda şöyle davranırım dediği ayda sınanmak için hakka dilekçe vermiştir insan. Yoksa, sadece farkındalığını oluşturduğu noktadan sınama olmaz. Farkındalığı sahiplendiği konuda sınava tabi tutulur.

Hem bir olay hakkında iddiada bulunduğu şeyle sınanır. Eğer iddiasında haklı ise, içindeki ben olsam şöyle yaparım diye yükselen sese, yükseldiği sesin rengine uygun olarak tavır sergilerse, sınavını vermiş olur. Aslında bu olay, kişinin içinde gerçekleşmekte olup kendi kendisine yaptığı bir adaktır. İşte bu adağını yerine getirip getirmediği ile sınanır. Hiç adakta bulunmasaydı, üzerine farz olmazdı ve dolayısıyla da sınanmazdı.

Bazen gözünü kapatıp  unutmak ister her şeyi. İnsanın içinden böyle bir istek yükselir. Sanki öyle yaparsa dışarıda hiçbir sorun kalmayacak gibi. Oysaki kafasını kuma gömen deve kuşu misali, gözünü kapatsa da dışarıda ki avcı onun peşindedir.

Onun için elimizden geldiğince, kafamızı kuma gömmek yerine, bizi kovalayan avcıyı avlayıp rahat bir şekilde yaşam alanımızı onarmaktır. Zaten yaşam alanımız fıtrat üzerine yaratılmıştı. Biz elimizle maddi ve manevi yaşamlarımızda yaptığımız tahribatlarla fıtratın uzağına düşmüştük.

Rabbim zerrelerim üşüyor seni düşününce. Çünkü tüm varlığım seninle kaim. Her şeyim ondan gelmekte ve işlevini yapıp tekrar ona dönmektedir. Onun için de onu düşününce ve zevkine dalınca, sanki tüm tüylerimiz diken diken olmakta ve yaşam alanımız bizi kuşatmakta olur.

Ne kadar zor rabbim seni düşünmek ve senle olabilmek ve senin rahminde barındığımızı hissetmek? Allah’ım bunun bana kolaylaşması için yolumu aç. Hakikatimi bana sezdir. Razı olduğun yolu yolum eyle.

Kolay gibi görünen ama kolay olmayan şeydir. Çünkü nefsimiz et kemik bedende gözünü açmış ve arınmak için kesin bir imana gereksinim duyuyordur. İşte iman için de çevremizdeki insanlara baktığımızda azmimiz kırılıyor. Çünkü insanların geneli et kemik bedenin zevklerinin peşinden koşuyor görüyoruz. Kendimiz çevreden soyutlamak bir dert, soyutlamazsak iki dert bizimle buluşuyor.

Üstüne şiirler şarkılar söylenen askına tahammül etmek ne kadar zordur. Bu ne biçim bir sonsuz aşktır ki bunun karşısında dayanma gücüm sıfırlanıyor. Tahammül etme gayretim iflas ediyor. Tüm hayatım karanlık oluyor ve ne yapacağımı bilmez oluyorum. En iyisi muhabbetle kuşanıp ilim ve marifetle, zikir ve tefekkürle sana geleyim rabbim. Çünkü aşk bu yolda beni bitkin ediyor, gücümü tüketiyor ve meczup ediyordur.

Çünkü insana yüklenen asil sorumluluk dünya hayatında senin aşkını bulup onu ahret hayatına taşıyabilmektir. Ama bunu başarmak için aşka büründükçe gücüm tükeniyor ve ne yapacağımı bilmez oluyorum. Onun için de aşktan bir yol olmalı rabbim. İşte o yol huşu ve huzurda olma yoludur ki tüm sahabeler o yolu seçtiler. Yoksa sahip oldukları Marifetullah ile aşkta yok olsaydılar, akılları gider ve İslam’ı tüm dünyada egemen kılamazlardı. Tüm her ferde ulaşamaz ve Allah hakikatini sunamazlardı. Tüm aşkın güç karşında akılları gider ve bir daha dünyaya adım atamazlardı.

İşte tam da bu noktada senin aşkını bulunca insanin varlığına tahammül etmesi artık mümkün olamaz. Çünkü meczup olur, benliği yakar ve artık seyreden biri olamadığı için başıboş olarak gün sayar olacaktır. Allah’ın bizden istediği akıl, iman, ilim ve hubbullah ile donanıp izan dâhilinde yönelimde daim olmaktır. Hem aşkın bizden zuhur ettireceği ruhbaniyetten arınıp itidal üzere yürümektir. İnsan için ideal yol da bu yoldur.

İşte yaşamı zorlaştıran ve karanlık yapan tüm oluşlardan uzak durmak zorundayız. Bütün bunları ancak yaşayan bilir. Çünkü kalbi serüvene girmeyenin bir şeyden haberi olamaz. Kalbi serüvene katılmak için zikir ve tefekkürde yoğunlaşıp hakkın veren eli olmak zorundayız. Yoksa sadece lafını eder de içeriğine dokunmadan dünyayı terk edenlerin kervanına katılanlardan oluruz.

Yorum yapın