SAVAŞLAR

Savaşlar ve ölümler insanlığa yapılan en büyük hakarettir.

İşte savaşların çıkış sebepleri de ayrı ayrıdır. Ya tanrısal güç için olmuş veya dünyevi unsurlar için olmuştur.

Örneğin tarihteki Marduk ve Tiamat’ın savaşları. Onlardan önce olan nice savaşlar. Onlardan sonra devam eden aynı zihniyetin erbapları, malesef insanlığı rahat bırakmadı.

Marduk, Babil’e ait bir tanrı. Sümerler yıkılınca Enlil’in tanrılık koltuğuna yerleşiyor.

Tiamat ise tuzlu deniz suyu, kötü kadın müzeyyen rolünde biri.

Enuma eliş’te geçen hikaye’ye göre gürültüden rahatsız olup savaşı başlatıyorlar.

Bunun gibi tarihte millet ya tanrı olmak için çalışmış ve bu uğurda savaşlar çıkarmış veya kadın için savaşmış veya mal mülk ve servet için savaşmışlardır.

Büyük büyük yığınların ölümünü bir heva ve heves uğruna gerçekleştirmişlerdir.

Olayın en acı yanı, tanrı olmak için veya tanrılık güçlerini kullanmak için olan savaşlardır.

Bazısı demiş ki güya kendisi yeryüzünde tanrı simülasyonu veya bizzat kendi tanrı veya o tanrı diğerleri kölesi gibi saçma sapan uğraşlar peşinde ömür tüketmişlerdir.

Bazısı da o mezhep benim, şu mezhep senin lakırdısıyla savaşıp birbirini hunharca katletmişlerdir.

Oysa çok kolaydı.Kullar kulluğunu bilir rabbine secde edecekti.

Mutlak kuvvet ve kudret sahibi sadece Allah vardı. Hem yarattığı kulları vardı. Kanun ve nizamı vardı. Kimse tanrı değil ve kimse kimseden üstün değildi.

Allahın uluhiyetini unutan insanlar, birbirini veya kendilerini tanrı olarak görmeye başladı.

Allahın melikiyetini unutanlar, kendi heva ve heveslerine göre yaşam tarzı edindi.

Allahın rububiyetini unutanlar ise, kendisindeki Allahın kudret nişanelerine karşı kör kesildi. Tüm her şeyini kendisinden veya karşısından bildi.

Oysa ki Allah ile kulları arasında rububiyet münasebeti vardı ve kulları onunla kaimdi.

Allah kullarının herbirine eşit derecede güç ve kuvvet bahşetmişti. Böylece insanın kulluğu sadece Allaha aitti. Çünkü sadece onun kuvvet ve kudretine muhtaçtı.

Bunun her insan tarafından bilinmesi, deccalın taraftarları olup dünyanın sömürü ipini elinde tutanların hoşuna gitmezdi.

İşte dünyayı elinde tutmak isteyen güya elit kimseler, Allahın kullarının kendilerinde mevcut olan Allahın kudretini bulmamaları için her oyuna başvurmuşlardı.

Bu engellemeler türlü isimlerle günümüzde dahi aynı şekilde sürüp gitmektedir.

Yeter ki kul, Allaha olan kulluğunu yaşayıp kainata meydan okumasın diye, kendilerine köle olmak için göz boyama oyunlar devam edegitmektedir.

Kendilerindeki güç ve kuvveti bir türlü olması gereken gibi kanalize edemedi Adem nesli.

Bir çok unsurdan mahrum olarak yaşayıp gitti.

Kendilerini kulların kulluğundan kurtarıp Allahın kulu olmak yolunda adım atanlar, görünmez deccalın görünür cinni veya insi orduları tarafından çamur atılıp baypas edildi.

Hz.Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimiz risaletin son halkası olarak insanların karşısına dikildi.

Onun sesini susturmak isteyenler türedikçe türedi. Allahtan aldığı vahiy istikametinde tüm güçlüklerin üstesinden geldi.

Onun hilafet nurunu devam ettiren dört büyük halife ve mübarek sahabeler tek tek aramızdan ayrıldı.

Müslümanlar arasına giren münafıklar nifak tohumunu ekip hakkı çirkin haksızlığı süslü kelimelerle insanlığın önüne koydu.

Olayın arka perdesini görmeyen insanlar adeta sihirlenmiş gibi Allahın kullarını birbirine kırdırarak tekrar halkı sultanlığa köle şekline getirdi.

Kazanan tek gözlü deccalın avaneleri oldu. Kaybeden tüm insanlık oldu.

Bu ise insanlığın kazanmış olduğu en büyük kayıp olarak hanelerine yazıldı.

Yorum yapın