AYNALARDA GÖZÜKEN SENSİN

Her şeye Ayna gözü ile baktığımız müddetçe, kendimize kimlik gözü ile bakamayız ve kendimize kimlik veremeyiz, bu da bizi hayali bir varlık yapar.

Hâlbuki hiçbir şey ve hiç kimse senin birebir aynan değildir. Çünkü sen bizzat Allah esma kuvveleri ile özel olarak kendine özgü olarak yaratıldın ve Allahın kendisinden üflenilen ruh ile donatılarak sanal benlik sahibi olduruldun.

Mümin müminin aynasıdır gerçeğine binaen senin karşı kişiden gördüğün sensin ama karşıdaki kişi sen değilsin, bizzat o kişinin kendisidir. Sen kendindeki özelliklerini onda harekete geçirerek kendine karşı kendi özelliklerini koyarak ondan seyrettin. Böylece o sana ayna oldu.

Aynalardan görünen bizzat sensin ve burası öz kimliğinin ayakta canlı kalmak istediği yerdir. Öylece senin sanal benliğin hayat bularak ötelere uzanır.

Nefsin tutunmak istediği yer işte özgü varlığın olan feraset merkezindir. Bunu Allah, ondan âlemlerini seyir etmek için var etmiştir. Sen ise, onun namıyla faaliyete geçerek seyir edersin.

Burada kimliğimiz yani esas benliğimiz kendisini ayakta tutmak için engeller oluşturur, kayıtlara tutunur. Öylece çoğu defa hakikatini aynalardan seyir ettiğinin fark etmez. Başına gelen musibetlerin niye geldiğini arar durur. Oysaki başına gelen kendi kendisinin aynalaması idi.

Nasıl bir cam aynaya bakarsın da sadece kendi yansımanı görürsün, ama aynadaki sen değilsin. Öyle de karşıdaki insanda kendi içsel kuvvelerini görürsün ve o insan sen değilsin. Yani her insan ayrı ve özgü olarak yaratılmıştır.

Sen içsel duanla hep bilinmekliğini yani hakikatinin seyrini istediğin için, aynalar sadece görev gereği hep kendi yansımandan hep seni sana sensiz göstermekte ve senin iç alemini sana somutlaştırmaktadır.

Aranan “sen”sin, hep “sen”din, bunu fark et ve hakikatine doğru nazar et. Kendini düzelt ve zevke er.

Kendi hakikatimiz dışındaki hiçliği ve yokluğu anladığımızda ve idrak ettiğimizde her şey olduğumuzdan ziyade her şey ile var olduğumuzu anlar ve cemalluhtan seyir haline geçeriz.

Tüm nefsanî olguları terk eder, saf ve som bir halde arzullahta var olduğumuzun idrakine varırız.

Kaimiyetimiz Allah ile olduğu için gerçek kimliğimiz bu yüzden yokluk hiçlik ile varlık arası bir sanal benlikle varlığa ulaşmıştır.

İşte “Men Arefe NefseHU fekad Arefe RabbeHU”. Burası A’raf denilen ve nerde olduğunun kesin bir makamı olamayan ve kişinin nefisini seyir edip Allahu Ekber dediği yerdir.

Burayı anlamamız için Allahın ipine ve rabbimize ulaştırıcı sebeplere yapışıp, yol göstereni iyi dinleyerek ve yaptığının hâsılatını kendimizde açık edip seyir ederek varacağımız noktadır.

Kendimize açık olduğumuz kadar, bizlerden açığa çıkan âlemleri ve öylece kendimizi anlarız. “Küntü Kenzen Mahfiyyen”. İşte sen gizli bir hazinesin ve tüm işaretler sana seni gösteriyor.

Uyan ey Kulum der rabb! Aradığın “ben” sana senden yakındır hep denmekte. İş o ki bu sesi duyup ona dönelim.

Yorum yapın