ÖZ HAKKINDA KISA BİR SOHBET

Soru- Hep öz deriz de bu öz nasıl bulunur?

Cevap- Öze ermek nedir? Bir ceviz düşünelim… Ceviz ile insan sırdaştır. Hatta özdeştir. İkisinin mertebeleri aynıdır. Zaten beyin ve ceviz içi çok benzerdir. Hatta tıpatıp aynıdır. Ceviz ağaçta yemyeşildir. Temmuz ayında yeşil cevizin çerezi güzel olur. Toplarsın bir sepet çayını yaparsın. Oturursun yeşilliğin altında bıçakla kesip kesip yersin. Peki, ama içi şuan tanecik olur. Çok hoş bir tadı vardır. Yerken biraz tefekkür ederek yersek… Öze ulaşmanın nasıl olduğunu bize ceviz anlatır. Nefsinde yedi mertebesi vardır. Cevizinde yedi kıvamı vardır. İlk kabuk yeşildir Tahta kabuğun etrafını sarar. Bıçakla kestiğiniz zaman elinizi simsiyah yapar. Tadı acı olur. İşte bu ile emare. Özdeştir… Ama unutmayalım ki, kabuk olmasa içi yetişmez. O kabuk zorunlu olacak ki içi oluşsun. Küçücük tomurcuk onunla başlar. İçe doğru tüm ihtiyacı verir. İnsanda baba belinden anne rahmine… Oradan dünyaya ve bebeklikten ölüme… Et kemik oluşum iç tarafın ihtiyaçlarını kendisine ulaşan fikir oklarıyla yerine getirir. Aslında insan dünyada olduğu müddetçe nefsi emare faaldir. Nefsi emareyi öldürmek muhaldir. Öldüren yaşamı olmaz. O zaman ne yapacağız. Farzı mahal ölse yaşam yok olacak. Evet, Allah hiçbir şeyi boşa yaratmamıştır. Önemli olan nefsin sana etki etmesi değil… Senin ona etki etmendir. Örneğin yemek yer kişi… Nefsi emare içkiyi içmek olarak ister. Sen dersin ki içki zararlı içecek, isteğini ayran ile gidereceğim. Beden hormonsal baskı ile biriyle olmak ister. Kişi derki ben evleneceğim. Konuşmak ister dostla, gıybet tatlı olur… Dersin ki hakkı konuşayım. Böylece nefsin isteği öze ulaşmak üzere düzelecek. Hak üzere dizayn etti mi, içre de ki tahta kabuk görünür. Yani nefsin istek yönü değişir. Tahta kabuk için levvame denmiştir.

Soru- Geldik levvameye yani…

Cevap- Evet, kişi nefsin isteklerini onu yaratanın çizgisine göre ele aldı mı, bu defa nefs insanla adeta konuşur. Örneğin Gıybet etmek istediğinde… Daha önce gıybet için pohpohlayan nefis… Der ki önünde ölüm var… Tamam az zevkli olabilir… Ama sen keşfettin ki gıybet yaparsan… Sevabın başkasına gider. Ölümden sonra rahat olmazsın.

Soru- Allah levvame olan nefse yemin eder ama.

Cevap- İşte insanın uyanışı levvamede başladığı için, levvame nefis insan için önemli bir mahal olduğu için, Allah levvame nefse yemin eder. Bedenin tüm istekleri için nefis uyarmaya başlar. Çünkü levvameye kadar ki ilham almaz. Aslında ilham alır da şeytani ilham alır. Rahmani ilham almaz. Bizi arındıran rahmani ilhamdır. Kınama ayrıdır, ilham ayrıdır. Levvame nefis de kınama var. Yani kınayan nefis… Emmare de kınama yok… Kanalizasyon borusu gibi her pisliği bilince akıtır. Tertemiz nefsi örter ve nefis kişiden sisli puslu gözükür. Affedersiniz domuz gibi… Nasıl ki domuz her şeyi yer. Önüne gelen her şeyi yer. Pisliğin içinde yasar. O yüzden halk içinde meşhur söz var… Domuz gibidir… Yani ayırım yapmaz. İşte levvamede nefis kişiye ölümü hatırlatır. Kınayan nefis ama yine de yapar istekleri. Bu kınama ilerledikçe derinleşir. Derinleştikçe ilham gelmeye başlar.

Soru- Bu kınama kendi nefsimizi kınama dimi.

Cevap- Evet nefsin kınaması… Zaten nefsin özü hakkın nurunun ta kendisi… Sana bir sanal benlik olarak emanet verilmiş. Elinde bıçak, cevizi kesmeye çalışıyorsun. Tam tepe noktasından, bıçağın ucu cevizi ayırır. Tahta kabuk iki parça olur. Bunun gibi levvame de kırıldığında…

Soru- Geldik mulhimeye sanirim…

Cevap- Önünde mülhime gözükür. Mülhimeyi geçmek çok zordur. Mülhime girdabı denilmiş. Ceviz içini çıkarırsınız. Beyin parçası gibi elinizde… Aynen öyle… Nefsin verdiği ilhamlar veya mesajlar Hakikate özdeş mesajlar… Ceviz için üzerinde iki tane zar bulunur. Birincisi kalın sarı. İkincisi şeffaf…

Soru- Yani mesajlar saf biz yanlış yönde mi kullanıyoruz bunları?

Cevap- Evet mesajlar geliyor gelmesine de sarı olanı kaldıramadığı müddetçe tehlike devam eder. Allahın yemin ettiği mülhime yani sarı zar. Bir yetiştiricinin himmeti ve yardımı ve desteği olmazsa, girdap da boğuluruz. Tekrar emmareye mülhime bilgisiyle dönebilir Ezazil denen cinlerin büyüğünün döndüğü gibi… Ne acı bir şey ki, tam kapıdan geri dönmek… Mülhime bilgisiyle emmare de yaşamak. Ezazildi şeytan oldu. İçki içer ben hakkım der. Gıybet eder ben hakkım der. Hırsızlık yapar ben hakkım der. Her şey bana serbest der. İçki su ne fark eder der. Zina evlilik ne fark eder der. Hak olduğunu bile iddia eder. Bayağı firavun gibi ben tanrıyım der. Deccal ben hakkım der. Tanrıyım der. Onun askerleri de öyle. Ama sarı kabuğu kaldıran ise, utanır öyle laflar etmeye.

Soru-  İşte burada mı mutmainneye merhaba der?

Cevap- Evet, bakın hakikat diye satıcıların birçoğuna… Sosyal medya hesaplarına… Ben hakkım içki ne ki su ne… Diye yazan çok kişi var. Sarı kabuğu temsil eden mülhime geçti mi… Artık korku olmaz. Emmare kalmaz. Hayret gerçekten emin olmuştur da ondan. Bu gün piyasada gavs ve veli dediğimiz insanların çoğu mülhimeden emareye dönüp mülhime zevkiyle bedende boğulanlardır… Mütmainneye ulaşanı artık kolay kolay tanımazsın. Kıvrımların rengine bürünür. Tıpkı şeffaf zar gibi… Bu zarında kalkması lazım… Yoksa ceviz içini çayla yediğinde dişe yapışır. Mutmainneye ulaştığımızda bize verilen her şeyden razı olmamız gerekir. Buraya kadar rıza makamı daha yok… Yeni yeni razı olmak oluşur ve nefis yani sanal benlik Rabbinden razı olmaya başlar. Razı olmak derinleşir. Derinleştikçe Allahın ondan razı olması başlar.

Soru-  Raziye makamı…

Yani temizlediğin ceviz içini çiğnedikçe ceviz yağı ağzına dolmaya başlar. Ağız ceviz yağıyla dolar. Ceviz yağının ağza dolması Rabbin insandan razı olması olarak tasvir edilmiştir.

Soru-  Marziyeye mi geldi şimdi?

Cevap- Yani ceviz yağının enerjisi vücuda karışır. Evet marziye… Biz Allahtan razı oldukça o bizden razı olur artık. Sonra çayı yudumlarken güzelce ceviz pikniği yapmış olur. Ceviz pikniği güzeldi.

Soru-  Çok güzelmiş evet. Geçen gün ben de kırdım yedim taze cevizi ama tefekkür etmeden…

Cevap- Tefekkür ederek yiyelim. Çok zevkli oluyor. Allah hakikati yaşatsın. Yaşamımız olsun inşallah… Bu şuna benzer Hacca giden şeytan taşlar. Bilincinde Şeytanı terk eder. Bu olay bilinçaltına işler. Zamanı geldikçe yeşerir. Ceviz tefekkürü de aynen onu getirir. Bilinçaltına yerleşir Zamanı geldikçe açığa çıkar.

Soru-  Sonra ne olur?

Cevap- Safiye nefis olur, bencillikten arınan nefis… Safiye veya Kamile dediğimiz hal oluşur. Yedi dereceden sonra saf olan nefis insanlarla iç içe olmaya başlar. İnsan aynı aynı insan… Aynı bilinci değişik hisseder insan. Tıpkı müzik notaları gibi Do kalın re mi Fa sol la Si son Do yumuşak Do aynı do ama yumuşak sekiz olan cennet kapısı gibi. Her şey yedidir, ama cennet kapısı sekiz tanedir. Cennetin sekiz kapısından kasıt yumuşak do olan benliğe bürünme halidir. Bu hale bürünen için cennetin sekiz kapısı açılır.

Soru-  Yunusun yetmiş iki millete aynı nazarla bakması gibi mi?

Cevap- İşte bu bilinç için zikir şarttır. Sonra tefekkür. Zikir ve tefekkür şükrü getirir. Tüm kitaplarda yazılanlar tefekkür içindir.

Soru-  Bu seyri sulukü tamamlamak için de şart değil mi?

Cevap- Zikir ve şükür kişiden bizzat açığa çıkar. Evet Seyr-i Sülük tamamlamak için. Ve seyr-i sülükü tamamlayıp yetiştirme yeteneği olanla karşılaştırsın diye.

Soru-  Seyr-i Suluk dedikleri şey.. Özünü Seyir değil mi? Hakikatini?

Cevap- Evet. Özün sizi seyre götürmesi…

Soru-  Ben en çok nefis terbiyesinde halveti merak ediyorum. Çünkü büyük âlimlerin çoğu buradan geçmiş.

Cevap- Halvet illa gözetimle olmalı. Ama bizim ortamda bu çok mümkün değil. Yoksa kafana göre kırk günlük halvet olmaz. Siz mürşidi kâmilin eliyle ancak halvet yapabilirsiniz. Günümüzde çok zor. Onun için yönelmek isteyen dostlara önerim, planlı bir zikir ve bıkmadan hem usanmadan derin bir tefekkürdür.

Soru-  Evet ama bir yöntem var ve etkili Niyazi mısri Hz okuyorum da?

Cevap- Sorun şu… Mürşidi kâmil dediğimiz çok kişi bir bakıyorsun sahtekâr çıkıyor ve kişi ortada kalıyor.

Soru-  Sorunda bu ne mücadele vermiş her sıkıştığında ise halvet yapmış…

Cevap- Mürşidin terbiyesi altında…

Soru-  Ben kimseye bağlanmak istemem ama bu terbiye nasıl alınır?

Cevap- Günümüzde bu terbiyeyi veren yer kalmadı gibi. Onun için de planlı bir zikir çalışması ve derin tefekkür ile günümüzde bu çözülür. İnan kardeşlerim daha tam teslimiyetle olan imanla yönelim çok az kişide var. O yüzden günümüzde artık nefsi nefsi olmuş durumdayız. Tıpkı kıyamet gibi… Onun için denmiştir ki… Ahir zaman da mehdi gelecek yani yönelen özünden hidayeti bulacak. Bizde dışarıda mehdi ararız da kimseyi bulmayız. Isa gelecek denmiş yani ruhullah inşalığı birleştirecek biz dışarıda İsa arar olmuşuz da kimseyi bulamamış olmuşuz. Bazı şarlatanlarda saf insanları kandırmış. Ben mehdi’yim diye Veya İsa’yım diye… Deccal denmiş, biz koca eşeğe binmiş… Dağ gibi korkunç yaratığı bekler olmuşuz. Bu üç kavram bu asırda geçerlidir. Artık Mehdi nokta atışı ile hakka yönelene mürşitlik eder. Hiç görmen icap etmez. O seni görür. Yönelen şuuru arındırır… Ahir Zaman böyle…

Soru-  Allah yönelmeyi nasip etsin hakkıyla.

Cevap- Mana âleminde takkeler kapatılmadan zahir de kapanamaz. Sultan Abdulhamid ile eski devir kapanmıştır. Ondan bu güne Mehdiyet devri başlamıştır. Sen gönülden yönel… Mehdin elinden tutacaktır.

Soru-  Yaratılış gayemize ulaşmak için şart zaten. Ama âlimlerin yaşamları beni etkiliyor…

Cevap- Etkileyecek tabi. Onlar hakla buluşan erler. Gönül erleri. Gerçek İslamiyetli onlar yaşamış biz ise onlara bakıp kendimizi düzemleriz. Çünkü aynı mana gücü bizde de var. Allah her insana o mana gücünü bahşetmiştir. O deryaya özlemdir bizi buluşturan. Lütfen kendimizi kimseden küçük veya büyük görmeyelim. Her insan hakka açılan bir kapıdır. O kapı içimizde. Piyasada mürşit arayacağımıza… Hasbıhal edecek ve dertlerimizi sunacak sadık bir kul olsa bu Ahir zamanda yeter artar bile. Daha ne ister insan. Hz. Muhammed sav gelmiş Her şeyi vermiş.

Soru-  Ama sen talep edince Rabbim gönderir inanın…

Cevap- Ve inanın kendisi manen aramızda. Biz niye kendimizi sömürecek insanlara teslim edelim. Her gün iki sayfa Kur’an okuyalım anlamını düşünerek… Ve hissederek.. Üzerinde tefekkür ederek…  Zikirleri ihmal etmeyelim. İnanın kapı açılır. Bilelim ki… Hakikate sadece samimi olanlar erer.

Yorum yapın