BEDENEN BULUŞMAK GEREKLİ Mİ? RUHEN HİSSEDİLEN BERABERLİK YETMEZ Mİ?

İki dostun buluşmasında mekân önemsiz değil mi? Yani ruhen var olan beraberlikler kişi için yeterli değil mi? Neden illa mekân değiştirmek ve bizzat gitmek bedenen yanına gerek? Bu dünyadan bedenen ölmüş kişiler için de geçerli mi? Yani iletişim için illaki kabrine mi gitmek gerekir?

Öncellikle bilelim ki et kemik beden bizde olduğu müddetçe, bizim şuuru dünyamız dikey geçişler yaşar. Et kemik beden bizden alındıktan sonra ise, yatay gelişme söz konusu iken, dikey geçişler kapanır. Yani iman etmeyen kişi, et kemik beden kendisinden alındıktan sonra, artı dereceler arası dikey yükselme kapanır.

Ama içinde bulunduğu derece itibarıyla sürekli gelişim kendisinden zuhur etmeye devam eder. Bu ise kıyamete kadar devam eder. Kıyametle birlikte hakkın teslimiyeti gerçekleşir. Ve sonrasında ise artık mutlak zamansızlık başlayıp amelin getirisi üzerindeki hayat, cennet veya cehennemde başlayıp sonsuzluk serüveni başlayacaktır.

Dünyadan ölmüş biri için kendi kabir yeri onun için bağlantı noktasıdır. Ayette rabbimiz şöyle der; “Onlardan ölen hiçbirine ebediyen namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84)

İte ayette der ki; kâfirin kabrinde oturma. Demek ki çok önemli bir konudur. Ölmüş kişi ile bağlantı noktası orasıdır. Yoksa ayette niye desin ki kabrinin başında durma. Demek kalbi bir bağ ve akıntı noktası, kişinin bedeninin defnedildiği mahaldir.

Bu bağlantı hissini kişi birçok defa kabirde dururken hisseder. Kalbe bir esintinin doğduğını hayretle temaşa eder. İşte insan kabirde buna şahit oluyor.

Sorulabilir ki; Peygamberin sav sevdası ve muhabbeti hem ruhaniyetinin huzuru her an her yerde değil mi? Hadisi şeriflere bakın; “kabrini ziyaret eden, hayatta iken ziyaret etmiş gibi olur” der.

Aziz kardeşim bil ki, Hz. Muhammed Sav. Her yerdedir evet, ama sünnetiyle, ama adı geçince okunan salâvat ile… Ama Allah Resulünün kabrini ziyaret etmek onu görmek gibidir. Düşünün ki hacca gidiyorsunuz onu ziyaret etmeden dönüyorsunuz, yada la ilahe illallah deyip Muhammeden Resulullah demiyorsunuz… Evet Muhammed her yerdedir. Çünkü Allah adı ilk anılınca yanına ilk rahman sıfatı gelir. Rahm sevmektir. Muhammed de muhabbettir. Onu seven de Allah’ı sever. O her yerdedir çünkü âlemlerin yaratılış temeli sevgidir rahmettir. Kalbe o sevgi yerleşmişse her yerde gördüğü de o dur.

Resûl-i Ekrem, Medine’deki Bakīu’l-garkad kabristanını sık sık ziyaret etmiş, ilâhî izne nâil olduktan sonra da annesinin kabrini ziyaret edip ağlamış, onun bu hali yanındaki sahâbîleri de ağlatmıştır (Müslim, “Cenâʾiz”, 105; Nesâî, “Cenâʾiz”, 101) “Ben öldükten sonra kabrimi ziyaret eden beni hayatta iken ziyaret etmiş gibidir” (Dârekutnî, III, 334; Beyhakī, VI, 47); “Ümmetimden kabrimi ziyaret edenlere mutlaka şefaat ederim” (Dârekutnî, III, 334; Beyhakī, VI, 51)

Peki bu durumda kişi sanki kabrinde hapis gibi anlaşılmıyor mu? Hayır? Bu olay öyle dünyevi bakışla anlaşılmaz. Bu irtibat noktası bizim içindir. Ölmüş olan için değil. O kendi dünyasında fetih ehli ise, özgürdür. Ama o mezar yerinde, onun “as’as” isimli bedensel ve ruhsal yapıyı birleştiren ve ruh ike bedeninin birbirine geçirgenliğini sağlayan insani tohumu vardır.

As’as isimli yapı iki yönlü çalışan bir tohumdur. İnsanın kuyruk sokumunda yer alır. Maddi gözle görünemeyecek derecededir. Asla yok olmaz. Allah onu korumaya almıştır. Beden ateşte eritilse bile as’as yok olmaz. Kıyamet günü ruh onunla buluşup yepyeni bir bedenle kıyamete kalkacaktır.

İşte kabir ortamında o as’as olduğu için, kişi ölmüş birinin kabrine gittiğinde, o noktadan açılan bir iletişim ile dünyadan göçen kişi, bizimle iletişime geçer ve biz ondan etkileniriz. Tıpkı dünyada birbirimizden etkilendiğimiz gibi.

Elbette kişinin ruhaniyeti elbette her yerde hissedilir. Ama dünya ile bağlantı yeri orasıdır. Biri bedenin bağlantısı, diğeri ise ruhun bağlantısıdır. Beden ile bağlantı için, türbeye gitmek önemlidir. Veli ruhla da bağlanabilir ama bedenin bağı apayrıdır.

Bedensel buluşma çok önemlidir. Örneğin Veysel Karani ruh bağı vardı. Ama bedenen görmedi. Derecesi sahabeye yetişmedi. En alt mertebede olan HZ. VAHŞE RA yetişemedi. İmam rabbani der ki; Veysel Karani bunu bilseydi, her hal ve şartta peygamberimizi görmeden dönmezdi. İşte maddi bağlantı noktası onun için önemlidir. Çünkü mukaddes bir makam vardı.

O zaman uzaktan mürşid de, yakından gibi olmaz yani. Et kemik bedenlerin yan yana olması şart. Bedensel buluşma en az bir defa gördü mü, artık nurun birlikteliği olmuştur. Her nasıl ki bir kere gören sahabe oldu. Öylece bağ oluştu.

Burada gençlik yıllarımda gördüğüm bir rüyayı yazayım. Peygamberimizi sav ilk defa rüyada gördüğümde, rüyada yeşil kubbenin dibine gittim. Ve orada görmek nasip oldu. Rüya şöyle idi. Epey yol gidiyordum. Bir de baktım ki önüme sınırları belirlenmiş parseller çıktı. Tümünü geçtim. Kapılar geldi ardı ardına kapılar. Geçtim geçtim geçtim ki gül kokusu gelmeye başladı. Gittikçe koku yoğunlaştı ve baktım ki yeşil kubbenin önündeyim. Kapıyı açtım üç kişi oturmuştu. Peygamberimiz sav ile iki kişi. Sohbet ediyorlardı. Biri içimden yüksek sesle selam ver dedi.  EsSelamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu, dedim. Peygamberimiz sav bana baktı tebessüm etti yarı kalktı ve selamımı aldı ki, uyandım. Oturmuştum ve su gibi terlemiştim.

Yani rüyada yeşil kubbeye gitmek nasip oldu. Demek ki bağlantı noktası olan yer rüya dahi olsa çok önemli. Beden önemli, çünkü ruh bedenle yücelir. Beden ise, nefisle bütünleşiktir. İşte ruh, bedeni binek yapınca yükselir. Yoksa sadece yatay zevk alır. Dikey yükselme olmaz. Dikey yükselme için beden şarttır. Yatay zevklenme için ise, beden gerekmez. İşte ruhsal sevgi ile oluşan bütünleşiklik ile bedensel yakınlaşma arasındaki fark budur.

Yatay sahip oldukların, dikey sahip olmadıkların içinde açılım olur. İşte dikeyde, yeni yeni derecelere yükselir. Yatayda ise, aynı derecede zevk alır.

Örneğin et kemik beden varken iman edilir. Et kemik beden öldükten sonra iman edemez. Yeni veri alamaz. Çünkü dikey geçişler kapanır. Alıcı kapanması demek beden yokluğudur. Sadece sahip olduğu veriyi keskinleştirir. İnşallah farkı anlaşılmıştır.

Onun için de anne babanın mezarına gidin denilmiş. Anneden rahim alsın ve babadan kayyum alsın diye. Dikey yükselme için. Yaşarlarken dahi ziyaret etmek ve ihtiyaçlarını gidermek gerekir ki istifade edilsin.

Evliyaların türbesine de onun için gidilir. Yoksa ne diye gidelim. Bir sürü masraf ve yol eziyeti. Demek ki gerekiyor.

Bir sefer giden de kâfi olur nurun istikametini kensine çevirmek için. Hani tabiri caizse hac bir defa farzdır. Sonrası ise müstehaptır. Örneğin dese Eyyüp el ensari hz ne yirmi sene önce gitmişse, şimdi oldu olduğum yerden dua etse de onunla paralel olarak isitifade eder.

Ama şu da var. Kişi sürekli gelişir. Geliştikçe, her gittiğinde farklı olarak istifade eder. Ama yirmi yıl önce gitmişse, o zaman ki açılımı oranında istifade etmiş ve artık her ruhen yöneldiğinde, o günkü açılı oranında istifade eder.

Ama şimdi biraz daha gelişmiş ya, işte şimdi gittiğinde, şimdiki gelişimi istikametinde yeni tecellilerle istifade eder. Bu vefat edeni ziyaret ile ilgilidir. Ama hayattaki Allah yolunun erenleri de sürekli takviye ederler. İşte on yıl önceki derecesi ile şimdiki derecesi sürekli değişken olduğundan, belli zamanlar dilinde buluşması, açılan yeni açılımlarına da nefisine aynalama yapar. O yüzden Allah için ziyaretlerin olması hep dilenilmiştir.

İşte yıllar yıl önce etki almış ise, daha sonrada ziyaretine giderse, soluklaşan renklerini keskin eder. Bir defa hacca gider. Sonra hacca ikinci defa gittiğinde, şuuru yeniden canlanır. Bu öyle.

Örneğin Peygamberimiz sav her perşembe günü Hz. Hamza’nın mezarına gidermiş ve dua eder dönermiş. Mekke ye gidince çadırını Hz. Hatice’nin kabrinin yanına kurmuş. Zahiri bağı da devam etmek için. Bedenine yakın olsa daha net bağlantı olur. İzah ettiğimiz gibi kabir, zahiri bağlantı noktasıdır. İşte her şeye batini anlam vermek, çok büyük bir hatadır. Çünkü bedenlerimiz ruhlarımız, ruhlarımız bedenlerimizdir. Yani bütünleşik bir durum söz konusudur.  İç içedir şekerli çay gibi…

Bunlar önemli konulardır. O yüzden de, peygamberimiz sav der ki; sırf Allah için birbirini ziyaret edenler, arşın gölgesinde gölgelenir. Yani Allah için olan ziyaret, ruhlarını beden üzerinden tekâmül eder. Yoksa zaten bir birini severler, neden ziyaret edin desin ki… Evet demek hikmeti vardır. Mesele, et kemik bedenden istifade etmek ve dikey yükselme sağlamak.

Kişi bir yakınını ziyarete gittiğinde, onun kalbinde sevinç melekeleri dirilir. O melekeler bize yönelir ve ruh dünyamızın yükselmesine neden olur. Bunun gibi anne babamızın vefatlarından sonra onların dostlarını ziyaret etmek de müstehaptır. Onların ruhlarının sevinmesini ve bizi güzellik yolunda kodlamasını sağlar.

Bir de bazen kişi akraba ziyaretine gider ama onların ruhu sıkılır ve bizim bir an önce kalkmamımızı durumda zaten olayı sezeriz.

Bu durumda ise, gene gideceğiz ama ziyareti kısa keseceğiz. Olan ise sonra olur. Ziyaretin kısa kesilmesini isteyen, biz ayrıldıktan sonra kalbine hasret çöker. Bu da onun manen gelişmesini sağlar

Yani her halde ve şartta sıla-i rahm iyidir. Ve farzdır. Gücü dâhilinde ziyaret etmelidir.

Ayrıca günümüz teknoloji sayesinde canlı yayında da aktif akıntı oluşur.

Yorum yapın