ALLAH ADINA VE ALLAH ADIYLA FARKINDALIĞI

Biz yaptığımız her fiili Allah adına değil, Allah adıyla yapmaktayız. Allah adına diyenler ise, Allah’ın nurundan oluşan benliğinin farkına varmadı. Oysaki varlığımız Allah’ın zatından değil, Allah’ın zatının tabiri caizse ışıldayan nurundan varlıklarını aldılar.

İşte kendisini Allah’ın nurundan değil de zatının parçası gibi zannedenler, kendini ona vekil etti. Hâlbuki birçok hususta cidden iyi yol almış kişiler dahi, kendilerini Allah’ın zatından var olduğunu zannedip ufak bir hata ile olayın uzağına terk edildi.

Hatta hatta olayı abartıp Allah’ın zatının her yerde olduğunu dahi iddia edip kendilerini ve varlıkları da ona parça yapıp onun adına işlemde bulunduklarını sandılar. Oysaki ayette şöyle der; “Kendi kullarından O’na bir parça kılarak yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça nankörlük etmektedir.” Zuhruf 43

Oysaki Allah insana vekildir. Tasavvufla ömürleri geçmiş, namazları tam, oruçları tam, nafileleri zirve dahi olsa, hiçbir insan Allah’ın vekili olamaz ve onun adına alıp veremez ve konuşamaz. Ancak zati seyir olarak kendinden verenin Allah olduğunun zevkine dalabilir.

Allah insanın vekili olur. İnsan adına alıp verebilir. İnsanı kullanıp istediği şeyi istediği şeyi istediği yere ulaştırabilir. Bunun farkındalığına da zati seyir denmiştir. İnsan ise Allah adına değil, Allah adıyla fiillerde bulunur. İşte doğrusu fiillerimizi Allah adına değil Allah adıyla işlediğimiz gerçeğidir.

Ne haddimize ki Allah adına yapalım. Hâşâ, böyle bir şey asla olamaz. Çünkü aslının ulaşamadığı yerde vekil iş yapar. Böyle bir şey de Allah için düşünülemez. O yüzden kul Allah’a vekildir dersek hâşâ Allah ulaşamadı ve kulunu kendisine vekil tayin etti demiş oluruz.

Oysaki insanın eli her şeye ulaşamadığı gibi, Allah insanı ilminin nuruyla veya nurunun ilmiyle kuşatmış durumdadır. Allah adına yapmak, Allah’a malum olmayan bir şeyi ilk defa kul yapmış gibi bir düşünce oluşuyor. İşte bu muhaldir.

Allah adına fiillerde bulunmak tabirlerini ve terimlerini kim niye nasıl tasavvuf adı altında kullanıyor ve mana yolundaki meraklıları öylece yönlendiriyor, anlamış değilim. Ama milleti yanlış yönlendirmek büyük bir vebaldir.

Bilmeden dalgaya kapılıp yapan bedbaht, bilerek yapan ise apaçık nankör olur. Çünkü yanlış yola girip bilmeden yürüyen hiçbir yolcu menziline ulaşamaz. Ama bilmeden safiyane bir gönülle ameller olursa, Allah o kişileri razı olduğu yolu idrak ettirir. İdrakten yüz çevirip büyüklenenler ise, kaybederler.

Eğer ki kişi mühürlü değilse, yani rabbi şefaate izin verirse, kendi gelişimi için hep doğru olanı arar. Kalbi sadece doğru olan üzerinde tatmin olur. Yani üzerinde olduğu bilinç düzeyi ile kendisini korumaya almamışsa, kendisine ulaşan şefaate izin olur ve gelen ilimden istifade eder.

Eğer üzerinde olduğu ile kendisini kilitlemişse, kilidi sökülmedikçe,  Allah indinde mühürlü olarak kalmaya devam edecektir. Kendisine uzatılan her eli de havada bırakacaktır.

Allah adına seyir başka şeydir. Allah adına yapmak ise ayrı şeydir. Allah adına yapmak Allah adına yaratmak olur ki, bu da sadece Allah’a mahsustur. İşte bu nokta da “La ilahe illellah” kelime-i tevhidten, ondan başka yaratıcı yoktur anlamında da anlayabiliriz.

Yeryüzü hilafeti denilince olayın aslını anlamayanlar, sandı ki onun yaptığı her şeyi yapabilir. Hayır, işte yapamayız. Halifenin kelime manası onun mülkünde tasarruf yetkisini onun hükmü altında elde etmektir. Mülkü dışında değil, çünkü mülkünün dışı diye bir olgu yok ve asla olmayacaktır.

Ama şu da var, Allah adına seyir kavramı ile Allah adına fiillerde bulunmak arasında da fark vardır. Kişi zati tecelli seyri ile Allah adına seyir edebilir. Ama zati tecelli ile seyir zevkine erdi diye de Allah adına fiillerde bulunamaz. İşte bu noktayı ayırmak gerekir.

Bu noktayı ayırmadığında, zati seyir zevkine eren, Allah adına eylem yapar diye zanneder. Oysaki istediği seyirde olursa olsun yaptığını Allah adına değil, Allah adıyla yapar. Yani kişi yaptığı fiiliyatını, hu isim zamiriyle işaret edilen mutlak zatın Allah adıyla kendisini bize tanıtıp, sunulumu sıfat ve esma ile olup, açılımı ise oluşan fiiller ile olmaktadır. İşte kul tüm fiillini Allah ismiyle işler.

Ama kendisine üflenen ruh ile zati tecelli seyir zevkine erenler, Allah adına seyir ederler. Burayı bir birine karıştırmamak gerekir. Tabi zati seyre erenler de zaten bu seyir zevki onlar ile rableri arasında olur. Seyirleri ve seyir ettiklerini de asla dile getiremezler. Çünkü dile gelen bir şey olamaz.

Sıfatları Rahman ve Rahim olup mutlak adı Allah olanın gücü ve kuvvetiyle yaptığımız her eylemi yaparız. Bu şeklinde işimize başlayıp bilincimizde farkındalığı oluştururuz.

Verdiğimiz sadakayı ise Allah adına veririz. Çünkü burada da zati zevk seyri mevcuttur. Ama o fiili yapan bizler ise, Allah adıyla elimizi uzatırız. Yani fiiliyatta Allah adıyla olduğu halde, seyirde Allah adına yapmış oluruz.

Diyoruz ki, aslında sadakalar arınmak içindir. Sadaka, veren kişi bakımından önemlidir. Elbette verilen kişinin ihtiyacı da giderilir. Ama esas gaye verenin arınışıdır.

Yani diyoruz, ben bu sadakayı veriyorum ki, bende arınma olsun, öylece bende Allah seyri oluşsun. İşte o oluşan seyir zevki Allah adına olur. Bu da tümüyle zati seyir zevki olup fiiliyat âleminde geçerliliği yoktur.

Yani her verdiğimiz Allah için ve Allah seyri içindir. Ama verdiğimizi fiiliyatta Allah adıyla veriyoruz. Allah adıyla derken de, ortaya birçok kuvve zuhur eder. Mesela EL Rezzak, EL Rahim gibi temel esmalar birine sadaka verdiğimizde, o esmalar ile fiili rabıta yapmış oluruz. İşte burada uruç değil nüzul işlevi baskındır. İşte nüzul işlevine Allah adına seyir denilmiştir. Allah adıyla fiilde bulunmak olayı da uruçtur.

Örneğin bizdeki Rezzak kuvvesi Allah’ın El Rezzak esması ile senkronize olduğunda bizden o esma kuvvesi etrafında zati seyir faal olur da bizle veren Allah olur. İşte bu, tüm esma kuvveleri için aynıdır.

Hani esma rabıtasında esmaların başına EL bırakıp rabıta yaparız yani düşünüp tefekkür ederiz ya, işte her varlığa yaptığımız iyilik   “mimma rezekna hüm yunfikun” ayeti gereği Allah’ın rızık verdiği ile olur ki, kişi ile o varlığa iyilik eden aslında Allah’tır.  İşte bunun farkındalığı Allah adına zevk seyir olayıdır.

Örneğin, işletme sahibi sana der ki; git ücretini vezneden al. Sen vezneden paranı alırken her ne kadar veren veznedar olursa da, para veznedarın parası değil işletme sahibinin parasıdır ve vezneci parayı verip alırken işletme sahibinin adına hareket eder. İşte o an veznedar eğer olayı hissederek verirse, bu veriş onun için bu zati seyirdir. Yani veren veznedar değil işletme sahibidir.

Tabiri caizse veznedar işletme sahibini düşünüp onun adına verdiğinde,  işte bu rabıtadır ve zati seyirdir. Tabi ki veznedarın adına seyir ettiği işletme sahibidir. Ama veznedar yaptığı tahsilâtları işletme sahibinin adıyla yapar ve der ki, ben bunu onun bana verdiği yetkiyle yapıyorum. Onun beni paralandırmasıyla yapıyorum. Eğer benim kasama para koymasaydı, veremezdim. Seyir onun adına ama işlem onun adıyla olur.

İşte sadakaları verirken Allah için veriyoruz. Yani veriyoruz ki bizde ki bencillik kiri gitsin de bizde bizle bizden seyir edenin Allah olduğunu fark edelim.

İşte bu idrakleri anlık olarak hafızamızda geçirip Allah için veriyorum veya Allah rızası için yapıyorum diyoruz.

Yorum yapın