GÖNLÜN HAKİKATİNE DOĞRU UÇALIM

Gönlünü dinle o seni yanıltmaz. Ama kalbini değil, o seni yanıltır. Çünkü şeytan kalbe oturup seni Ebuleheb gibi alevlendire bilirken, ama asla gönlüne nüfus edemez. Çünkü orası emin beldendir.

Acaba kalb ve gönül arasındaki tanım farkı nedir? İnşallah bu konuyu biraz irdeleyelim…

Yürekte olduğu varsayılan nitelik, sevgi, istek, anış, düşünüş gibi duygu kaynağı kişinin iç dünyası kalbini yani yüreğini teşkil eder. Burası bazen sahip olduğu içsel döngüden dolayı yanılabilir.

Gönül ise kalbin bir alt basamağı olan kişinin özel dünyasını teşkil eder. Onun için de gönül yalan söylemez.

Ama Hannas olan şeytanlar kalbe oturup, sesini insanın iç sesiyle birleştirip, insanı yönlendirebilir. Hannas özelliği, şeytanın kalbe oturup yönlendirme kuvvesine haiz olmasına denir. Buna Nas Süresi’nde işaret edilmiştir. İşte biz kalbimizi dünyaya indirdiğimizde, işte o zaman şeytani kuvvelerin musallatına maruz kalır.

Kalbin esas yeri ise arşın âlâ’nın üstüdür. Ama orada tutan belki milyonda birdir. Hepsi aşağı indirdi ve dünya ile kirletti. Yani kalbini asli yeri olan arşı alanın üstüne taşıyanlar parmakla belki ancak gösterilir.

Kalb de Allah’ın nurundan bir şule iken, gönül ise kalbin Allahın nuru ile almış olduğu hisler ile verilen kalbin alt cilvesidir.

Kalpten gönüle inerken ortaya Allah Aşkı zuhur eder. Kalb asli yerine yükselirse, gönül ile el ele verir ve kişiyi mutluluk zirvesine taşır.

Esas yeri arşın üstü iken ama arşın altının hamuruyla yoğrulan bedene indiğinden kendisini buranı malı zanneder. Ancak Allah’ın zikri ile esas yerine tekrar yükselir ve tatmin olur.

Masiva ise, hep düşürür. Masiva, Allah yanı sıra her bir yaratılmışa verilen isimdir.

Kalbin asli konuğu Allah-u Teâlâdadır ve O onun evidir. Şüphesiz kalpleri çeviren Rabbimizdir hükmü de onun elindedir.

Kalpte pişer gönle düşer derler ya, işte insanın fırını kalbidir ve oradan ekmeği pişip ortaya çıkar.

Kalbe gelen ilham ayrı, kalbin sahipli lirliği ise apayrıdır.

Bakalım kendimize, bir iç dünyamız vardır. Bir de sürekli bize gelen fikir okları var. Yani bir sahiplik dünyamız var. Bir de sahiplik noktamızı etkilemeye çalışan fikirler vardır.

İşte fikirleri sahiplediğimizde, o zaman malımız olur. Bir de duygu merkezimiz var kalbin derinliğinde, sevgi veya nefret oradan yükselir.

Tabi bu da kalbin sesine kulak verir. Kalp ise kendisine inen fikir oklarına göre şekil alır.

Üç daire iç içe düşünelim… İç daire gönüldür. İkincisi kalptir. Dış daire ise gelen fikir oklarıdır. En dışı ise, afakımızdır.

Bu soyut kavramlar bile, kendi içlerinde ayrı ayrı anlamlar ortaya çıkarır. Gönülden düşen artık gönle girmediği gibi ama gönülden de çıkmayacaktır.

Düşüşü gönüle acı verecek ve bu gönülden düşenin kalbini yaralayacaktır.

Tekrar girmeyeceğini bildiği için kendini haklı göstermek için kendisine kalıntılar arayacak, en sonunda büyük bir hüzünle affını dileyecektir.

Ama gönül kendisinden düşeni artık alamayacaktır. Lakin kalbinde yer verip hakkını eda etmeye devam edecektir.

Hani gözden düşülür. İşte aynen öyle gönülden düşer. Ama gene de sezgisi içinde olur. Çünkü insani hak eda edilir.

Dikkat et gönlüne koyup sonra düşenler, hissi hep gönülde kalır. Ama gönüldeki sarılma hissi kalmaz.

Derler ya bıçağın yarası geçer, ama kalbin yarası kapanmaz. İşte bunlar hepsi iç dünyanın dünyasıdır. Bir birinden ayrılan ince ince hissiyatlardır.

İşte ikici çemberde kalır, içinde bütünleşik olur. Sadakatle tek el olur. Ama kökü gönülde asılı kalır Düşündüğünde, gözüne yaş dolar. Ama incinmiştir gönül.

İnsan iş arkadaşını da kalpten sever. Ama sadık yarini ancak gönlüne yazar. Dostluk işte gönülden olur. Bazısı eş bazısı dost olur.

Hz. Ali’ye, Allah’ı nasıl seversin, Peygamberini nasıl seversin olayı vardı ya? İşte tümü gönle ayrı vasıflarla kaydedilir. Gönül denilen yere…

Bir gün Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali’ye sorar;

-Ya Ali Allah’ı seviyor musun?

“Evet, Ya Resûlallah.”

-Peki, beni seviyor musun?

“Evet, Ya Resûlallah.”

-Peki, eşini seviyor musun?

“Evet, Ya Resûlallah.”

-Peki çocuklarını?

“Evet, Ya Resûlallah.”

-Peki, bunların hepsini bir kalbte nasıl yapıyorsun?

Hz. Ali (r.a.) beklemediği bu soru karşısında şaşırır ve cevap veremez. Bunu düşünmem gerek diyerek oradan ayrılır.

Hz. Ali (r.a.) düşünceli bir şekilde dolaşırken eşi Hz.Fatıma kocasının durumunu fark ederek sorar;

“Nedir bu halin Ya Ali?

Eğer bu düşünceli halin, dünyevi kaygılardan dolayı ise sana yakışmaz bırak gitsin.

Yok, bu halin Rahmani kaygılardan dolayı ise anlat birlikte çözüm bulmaya çalışalım” der.

Hz. Ali, Efendimiz (s.a.v.)’le geçen konuşmayı birebir Hz. Fatma’ya anlatır.

Hz. Fatıma durumu öğrenince tebessüm eder. Hz.Ali’ye der ki;

“Ya Ali, babama git ve de ki;

Kişi Allah’ı aklıyla ve ruhuyla sever,

Peygamberimizi kalbiyle sever,

Eşini nefsiyle sever,

Çocuklarını şefkatiyle sever.”

Hz. Ali aldığı bu cevap karşısında memnun olur ve Efendimiz (s.a.v.)’in yanına gelir.

Hz. Fatıma’dan öğrendiklerini Efendimiz’e anlatır.

Efendimiz cevabını alınca tebessüm eder.

Ve der ki;

“Ya Ali bu bana getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır.”

(Tirmizi)

İşte tümünün merkezi gönüldür.

“Ya mukallibel kulup sebbit kalbi ala dinik” derken, kalbimize girenin din üzere olmasını dileriz. Ama din üzere her davrandığımız kişiyi de gönlümüze sokmayız.

Örneğin, bir fakire din adına zekât veririz. Ama zekat verdiğimiz kişiyi gönlümüze almayız. Verip geçeriz…

Hani deriz ya, sen sırrımsın… Yani kalbin içinde etrafına bir daire çizerek içine kapattım. Kalbin içine etrafına çit örterek korumaya almaktır bu hal.

Gönül de kalbin içinde ama etrafı özel örülü haldir. İşte orada etrafı özel örülü kişiler olur. Etrafı en güzel örülü olan da Allah’tır. “Eşeddu hubven lillah” sırrı gereği.

İşte bazısının da etrafına çit örülmez. Ama kalbinde olur. Bazısının etrafına çit örersin ama o sana ihanet eder, işte en kötüsü de bu…

Asla unutmazsın, her hatırladığında gözün yaşarır. Ama bir kere çiti yıkılmıştır.

İşte kişi özel kişilerinin etrafını gönlünde saklar yani kalbinin içinde etrafına çit örer. Bazısını da örmez. Bazısı da zaten kalbine girmez. Bazısını da AFAK olarak zaten kalbin haberi bile onlardan yoktur.

Yorum yapın