DOĞRU YOLDA SEBAT EDELİM

Sıratı müstakim olan doğru yol önümüzde ama elimizde olan iradeden dolayı, gözümüz sunulan doğru yola girmek yerine, emmare nefsin emrine girerek perişan halde yaşayıp duruyoruz. Kafamıza göre kendimize bir din uyarlıyoruz.

Oysaki emir olunduğumuz gibi olmalıydık. İşte bu nefse ağır geldi. Nefis nari veya biyolojik olan zevki tercih etti. Oysaki iman edip nuri temaşaya erecek ve öylece yaşam alanı edinecektik. Ama işte nefsimiz et kemik bedende nefes aldığı için, hakikati bu sandı. İmanı da zayıf olduğu için de, kendini teslim edemedi.

Teslimiyet iman ile olur. Teslimiyetin kadar imanlısın. İbadetler teslimiyeti artırır. Biri dese ki kapıda kurt var, o söyleyen kişiye inandığınız kadar kapınızı sağlam edersiniz. Az inansanız, açıp bakarsınız. Hiç inanmazsanız, kapıyı kapatmazsınız. Aşırı tedbirli olmak teslimiyetin tam ruhudur. İşte o ruha kavuşup öylece yürümek zorundayız.

İşte bu hakikati her kişi tam zamanında fark eder.  Öylece gerekli olan çalışmaya ya koyulur veya nefsine yenik düşüp oralı olmaz. Daha sonra zaman zaman Allah kullarının hakka dönmeleri için, lütfüyle veya kahrıyla uyarır. Tüm uyarıları kulak ardı edip hakka rücu etmeyenler ise, yağtıklarının karşılığına ulaşır.

Her şey için bir vakit vardır. Pişmeden olmaz. Arap saçına döndürdüğümüz olayları nasıl ancak ve ancak Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesselam efendimizin sünnetine yeniden teslimiyetle toparlarız. Zaten tüm çabamız da onun içindir.

Allahın 99 isim içinde olmayan MUDİL ismi vardır. 99 esmanın hakkını vermediğimizde, eksik olan yerden MUDİL devreye girer ve kişi o konuda kaybeder. Bir bardak düşünün. İçinde ya hava olur veya su. Su çıktı mı, hava otomatik olarak dolar. İşte biz, 99 esma kuvvelerinin işaret ettiği içeriklerinden uzaklaştığımız kadar, MUDİL esması devreye girer ve boşluğu hemencecik doldurur.

Onun içinde, boşluk bırakmadan yürümeliyiz. Ayette de derki “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul” (inşirah 7). Bunu hayatın tüm safhalarına yaymalıyız. Örneğin eşler arası sevgide dahi, araya bir şeyin girmesine müsaade edilmemeliyiz. Kocası küserse, Karısı gidip barışmalı. Karısı küserse Kocası gidip barışmalı. Meseleler büyümeden kapatılmalıdır. Gerekirse, bir birinin elini öpüp helalleşilmelidir. Çünkü olumsuzluklar büyütüldükçe, şeytan daha da körükleştirir.

Uygulanması nefse ağır gelen her husus, bizim kârımızadır. Şeytan kocaya fısıldar, sen nasıl kadının ayağına gideceksin. Şeytan kadına fısıldar, o gelsin rica etsin veya o da benim insan veya ben neden ayağına gideyim gibi vesveselerle kocasından uzaklaştırır.

Bunlar gibi şeyler, şeytanın verdiği vehimlerdir. Öylece o sinsi vehimlere kananlarda MUDİL esması devreye girer ve öylece aile dağılır. Allah her şey hakkında bize haber vermiştir. Ama ne yazık ki nefsi emmarenin belini bükmüyoruz. Öylece mahrumlardan oluyoruz.

Başımıza gelen her iyi veya kötü eylem eğer yönümüz hakkaysa, daha çok çevirmek içindir. Eğer yönümüz batıla ise ama içimizde hak sevdası yatıyorsa, gaflet uykusundakini uyandırmak içindir. Eğer içinde hiç hakka doğru bir sevda yoksa o kişi zaten genelde musibetlerden uzak yaşar, öylece dünya ömrünü tamamlar.

Onun için de Allah der ki, “O, Allah’ı tanımayanların refah içinde diyar diyar dönüp dolaşmaları sakın seni (müminleri) aldatmasın. Bu az bir yararlanmadır; daha sonra varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yataktır.”(Ali İmran 196-197)

Ufacık bir zevklenme sonrası ise, derin hasretler. Her musibet uyanmamız içindir. Musibet varsa, bilelim ki kalbimizde hak sevdası yanıyordur. Eğer ki kalbimiz tümüyle arınsa ve tertemiz hak dostu olsak, işte o zaman da musibetler bitmiş olur. Bu da genel de ölümle gerçekleşir. Çünkü dünya sınavı her an sürmektedir. Onun için de musibetlere sabreden ve nimetlere şükreden öylece her an hamd eden kullardan olalım.

Yorum yapın