HİÇ GÜNAH İŞLEMESEYDİK HELAK OLACAKTIK HAKİKATİNİN ASLI

Konuya şu hadisi şerifle başlayalım; Müslim’de Ebu Hüreyre’nin bir rivayeti şöyledir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Nefsim kudret elinde olan Zat’a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.” [Müslim, Tevbe 9, (2748)

Bu hadisi Şerifte acaba ne denmek istendi? Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz de günde yetmiş defa tövbe istiğfar ederdi. Hâlbuki o günahsızdı. Acaba bu durumun bu hadisle ilişkisi var mı?

Niye günah işlesin? İşlediği günah ne? Niye günah? Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz günah işlediğinden değil ya da işleyeceğinden tövbe istiğfar etmezdi. Çünkü Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz, Allah nurunun kendisinde açığa çıkandan çok daha fazlası olduğunu biliyordu.

O zaman buradaki helak ederden kasıt ne? Helak ettiğinde nereye gönderecekti? Hem Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz; ay Bilal ezan oku dediği zamanlar vardı. Bunlar ilişkili konulardır.

Olay şu; hiç günah olmayacağı nokta bekabillah hususunun her an yaşam halidir. Eğer kişi beşer düşüncesine hiç inmezse, kim seyir edecek. İşte beşer düşüncesidir buradaki günah. Halk içinde yaygın olan büyük veya küçük günah değil bu günah. Bu günah ayrı günah… Biraz tefekkür edersek bir çok konuyu idrakimize sunacaktır.

Az tefekküre devam edelim; bekaya dalıp beşer düşüncesine geri gelmeyen helâk olur. Allah düzeni gereği artık sonsuza kadar seyredemez olur. İşte bu husus insan için mevzubahis olamaz. Çünkü kendisine benlik verilmek suretiyle ikinci bir nefis sahibi olarak, Allahın kuvvet ve kudretini bizzat oluşturmak suretiyle seyir etmek için var edildi.

İşte günah olan bu İkilik bilincidir ki bu dualite sayesinde insan var edilmiştir. İşte bu günah, halk arasındaki et kemik bedenin aşkın olan istek ve arzuları olan saplantılar değildir. Bu bizim gibi kâmil insan olmaya yönelik insanların şuursal terennümleridir. Yani kâmil insan olmaya çalışırken ikilik bilincinde olursak günahtayız. Ki bu günah sebebiyle zaten varız. Bu günahı işleyeceğiz ki, varlık gayemiz terennüm eylesin.

İşte buradaki günah Allahın huzurundan ayrılıp beşeriyete dönüldüğü içindir. Tövbe de o yüzden yapılmaktadır. Semada Ahmed yerde Muhammed söyleminde de bundan bir hisse vardır. İşte denge, dünya nimetlerinden faydalan ama ne olduğunu da unutma hakikatinde bizi tutmasıdır.

Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ve diğer tüm peygamberler açısından ise, Zelle söz konusudur. Zelle, efdal yani en üstün olanı terk edip, fadıl yani üstün olanı yapmaktır. İşte peygamberlerin zellesi, bekadan fenaya gelgitler yaparak varlık âlemiyle iç içe yaşayıştır. Zira halk içinde hak ile yaşayanlar, sırf hak ile olmak için inzivaya çekilenlerden daha hayırlıdır diye de hadisi şerifler mevcuttur.

Hem Allah hem bende varım diye düşünmektir. Ve ben Allah önünde secdedeyim hissiyatıdır. En büyük tevhit de budur. Tevhide göre sadece Allah mutlak vücut sahibi olup lütfederek bizi yarattı. Sonra bütün yarattıklarını bize serdi. İşte tevhit bu hakikati en teferruatına kadar açıklayıp bizi şirkten alıkoyar.

İşte tüm olay, “La mevcude illa hu” hakikatinden ayrılıp kendi varlığını dahi onun varlığı ile kaim ettiği hakikatine vakıf olup bu olayı seyir hanesine yazmasıdır. Yoksa “La mevcude illa hu” sarhoşluğu ile yaptığının farkında olmayarak yaşamak değildir. Bu hal cezbe hali olup aslında tasvip edilmeyen bir vaziyettir.

Ayrıca hiç günah işlemeyen bir toplum olsa, o zaman yaşanılan sınavlar olmaz. Dolayısıyla Allah’a yakarış olmaz. Dünyaya gönderilmenin bir anlamı da olmaz. Rabbul âlemin bizleri eşit şekilde yaratarak ilim, irade ve kudret ile donatarak yapmamız gerekenleri de Kuran-ı kerim ve Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile bildirmiş ve özgür bırakmıştır.

Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz her gün tövbe edişi de günah işlediği için değil en muhteşem beşer olarak bizlere örnek olmak içindir. İşte buradaki günah bekabillahtan beşeriyete dönmekte gecikmesi de olabilir. Bilal’ı Habeşi’den ezan okumasını istemesinin sebebi ise, kendine gelmek ve bekabillahtan beşeriyete dönmek içindir.

Ayrıca alttan yukarıya bakarsak, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz her gün yeni bir mertebeye yükselir ve bir önceki mertebesinde Allah’a olan eksikliğini gördüğü için istiğfar edermiş. Çünkü mana âlemi sınırsızdır. Kişi de sınırlıdır ve çalışmasına bağlı olarak terakki etmektedir. Peygamberler de insan oldukları için, bu hal onlar için de geçerlidir. Allah daima yaratandır ve her an yeni bir şandadır.

Bizler de Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin izinde topal karınca misali İslam yolunda çalışarak günlerimizi tüketelim. Çünkü dünyaya ikinci bir gelişimiz olmayacaktır. Hz. Ali diyor ki; kendini içte güzelleştireni Allah da dışta güzelleştirir. İşte biz içimizi ancak zikirle güzelleştiririz. Dışımız da içimize tabi olur.

Sahabe durduk yere mi yükseldi? Tabiin olan Hz. Hasan Basri ra der ki siz sahabeyi görseydiniz, delirmişler diyecektiniz. Sahabeler sizi görse, bunlar iman etmemişler derlerdi. Onlar gece gündüz çalışıyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki Allah insana sadece çalışmalarının karşılığını verecektir.

Nefsimizde ve afakta olan her şey Allah’ındır ve onun kudret elindedir. Kalbimizi daima İslam’da ve Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin izinde tutmaya gayret edelim. Kalbimizin İslam fıtratıyla daima hemhal olması için de dualarda bulunalım.

Yorum yapın