VAHDETİ VÜCUT PANTEİSTLİK Mİ?

Aptal aptal konuşuyor oradan birisi,

Neymiş efendim?

Vahdeti vücudu kabul eden kâfirmiş…

Peki de bana dedi ötekisi ona,

Allah’ın sağı, solu, önü, arkası, üstü ve altı yoksa senin varlığın onun varlığının neresinde?

Üstünde mi veya altında mı?

Sağında mı veya solunda mı?

Önünde mi veya arkasında mı?

Zavallı akla bürünen muhatap az düşünüyor şah damarımdan yakın der…

Deme ya dedi ötekisi,

Varlığı şah damarından yakın da,

Nasıl olacak bu iş?

Susuyor ve hayır diyor ve inatla ibn arabi ve onun düşüncesindekilere kâfir demeye devam ediyor o birisi…

Ezberlemiş olduğu bir kaç ayetin dışsal kalıplarını baz alarak ve ayetin muhteviyatını hiç düşünmeden…

Hatta hatta Allah’ı göğe oturtarak zırvalamalara devam eder.

Allah’a mekân yapar ve ona el takar ve sonra Allah’ı sonsuz ve sınırsız göreni de tekfir ederek kendisinin kâfir olduğunun hiç farkında olmayarak işte o birisi.

Şimdi olaya gelelim…

Madem Allah bir-tek tir

Madem o yanı sıra bir varlığın vücut sahibi olması düşünülemez.

O zaman sen gerçek bir vücut sahibi değilsin.

Yani tümüyle her şeyden kopuk ve bağımsız olamazsın.

Veya şöyle diyelim…

Vücut dediğimizde maksat başka vücuttur.

Yani biz bu kavrama ayrı mana yüklemişiz.

Burada dersin ki, o zaman bendeki bu vücutta neyin nesi?

İşte görüyorum vardır.

Konuşuyum ve duyuyorum.

İradem var ve kudretim var.

Kızıyorum ve küsüyorum.

O zaman bu ben de var olan benlik ve vücut yalan mı?

İşte burası aklımızın basmadığı noktadır.

Ve burada iman devreye girmek zorundadır.

Yoksa kendimizi bağımsız bir varlık gibi gördüğümüz gibi her varlığı da bağımsız görürüz.

Bu bağımsızlık görmek öyle olacak ki Allah’ı da yukarda oturan bağımsız ve dışsal bir obje gibi gözüktürecektir.

Bu bakış için de olan ise şöyle safsatalara dalar.

Birincisi panteistliktir.

Der ki tüm varlık taslında tektir.

Ama şöyle devam eder…

Tamam, tekte her biri var olan tüm birimler bu tekin bir parçasıdır.

Ve tek olan tanrı bu birimlerin toplamından oluşur.

Tıpkı bir beden gibidir.

El ayak,  göz yanak, kalp dudak, mide damak nasıl ki bir bedeni oluşturuyorsa ve ortaya bir tek beden çıkıyorsa ve aslında her organ bu bedeni oluşturuyorsa ve bu organlar olmazsa bu beden olmayacaksa, işte tanrı veya adını Allah bıraktığı düşüncesindeki aşkın göçte öyledir derler.

İşte bu panteistliktir.

Başka bakış sahipleri de şöyle derler.

Yok, her parça tümü oluşturmaz…

Tanrı zaten aşkın varlıktır…

Yukarılardadır.

Her varlık ta vardır.

Onun gücü çok olduğu için her varlığı var etmiş ta aşağılarda.

Sonra onlara emirler ve yasaklar sunmuş.

Bu varlıklardan insan, kendi ayrı irade ve kuvvetiyle bireyler yapacak.

Eğer koca tanrıya uyarsa cennete gidecek ,

Eğer uymazsa cehenneme girecek düşüncesiyle günlerini tüketir.

Başka birçok düşünce akımları da az çok bu minvallerde sürüp gider.

Vahdeti vücut ise vücut sahibi bir tek olan Allah’tır.

Bu gerçek vücut zati olan vücuttur.

Hatta kelamcılar sıfatları ayırırken zati sıfatları ayırmış ve Allaha ait olup hiçbir varlığa verilmeyen sıfatlar olarak Kur’an’dan ve hadisten tespit etmişlerdir.

Bu mutlak zati vücudun yönleri olamaz demişlerdir.

Parçası olamaz demişlerdir.

Bölünmesi olamaz demişlerdir.

Bu mutlak zatın var ettiği her varlık ise, onun ilmiyle ilminde ve ilminden var ettiği kanısına varmışlardır.

Zaten akabinde kelamcılar, sübuti sıfatları teorik olarak şemaya dökerken, bu yedi sıfatın Allaha ait olduğunu ve tüm var edilenlerin bu sıfatlarla var edildiğini ve bu sıfatların işaret ettiği mana açılımlarıyla var olan ve esmaül hüsna diye işaret edilen mana terkipleriyle zatın ilminde var olan ve onun ilmine bağlı varlıklar olduğunu dile getirmişlerdir.

Yani var diye bildiğimiz her şey onun zatının parçası değil -ki bu panteistliğin görüşüdür- onun ilminin oluşturduğu ve onun iradesiyle olduğu ve onun kudretiyle hem musavvir esma i ilahi sonucu süratlendiğini ve birbirlerine göre var olduklarını ve hatta zata göre ise vücut kokusu almadıklarını dile getirmişlerdir.

Bu olayı bilmeyen veya bilerek örten kişiler bu vahdet ehlini batıl olan panteistilkle karıştırarak onları takip eden zavallı güruhu da o muhteşem hazineden mahrum bırakmışlardır.

mnö

Yorum yapın