İÇSEL HAMURUMUZU FITRAT ÜZERE TUTMAYA GAYRET EDELİM

Biz esmayız ya da esmalar bize de verilmiş gibi düşünmeyelim. O zaman esma kime verilmiş? Bunu bir örnek vererek açıklayalım. Bir ekmek düşünün, ekmek dile gelse dese ki; fırınca bana un verdi, fırıncı bana tuz verdi, fırıncı bana maya verdi, fırıncı bana su verdi, bunlar hepsi şimdi benim malım derse, ona tebessüm edersiniz. Ona dersiniz ki, onlar senin malın değil, sen onlarla var edildin, yoğruldun, ısıda kavruldun.

Ekmek ile insan bir birine çok benzer. Aslında insan değil, bu her varlık için aynıdır. Ama insan diğer tüm yaratılmışlardan az daha farklıdır. Esmalar bizim değil, aksine esmaların işaret ettiği mana içerikleri bizim hamurumuz oluştu. Sonra yoğruldu. Sonra pişirilip insan ve diğer her bir varlık oluştu. İşte bu şekilde bir tefekkür doğru tefekkürdür. Sonra ekmek bir birim oldu

İnsanın ekmekten ve diğer tüm yaratılmışlardan farkı ise şudur; ekmek pişmiş ya, artık un oranını değiştiremez, su oranını değiştiremez, tuz oranını değiştiremez. Ama insan, içerik oranlarını zikirle değiştirebilir. Öylece bambaşka bir kişiliğe bürünebilir.

Fıtrat üzere olmak ve öylece kulluğu hissetmek. Her insanda Allah’ın bir esması baskındır. Ama doksan dokuz esmanın her biri değişik oranlarla insanın hamurunu oluşturmuştur. İnsan da hangi esma baskınsa kişiliği o esma yönünde farklı olur.

Durup düşünmek lazımdır. Ona göre de pozisyon alıp gerekli amelde yoğunlaşmalıyız. Zira bu dünya hayatı bir daha bize verilmeyecektir. Bu hayatta ne aldık, aldık. Bir daha alma imkanımız olmayacaktır. İşte insan yaptığı çalışmalar ayna gibi olacaktır. Nasıl düşünce planımızı nasıl inşa edersek varlık aleminden öylece görüleceğiz. Suçlama yok. Ne hak edersek o bizi bulacaktır. Aslında daha dünyada başlıyor. Ya ödül ya da ceza.

Baskın esma kuvvesi kişinin merkez kuvvesi olur. Yaptığımız zikir çalışmaları genel kapsayıcı olduğu için fıtrata zarar vermeden, içsel temayüllerimizin yükselmesini hedefleriz. Onun için de kısmi ve yüksek sayıda yapılan esma zikirlerine sıcak bakamayız. Çünkü kişiliğin içeriğini değiştirir. Bu da genelde şizofreni vakalarla sonuçlanır. Artık tedavisi de aşırı zor olur. Çünkü bünye bozulmuş ve artık yeni bir çalışmayı da kabul edemez olmuştur.

Bloke olan sim kartı gibi, illaki PUK kodunu girmek gerekir. O da ancak kartın sahibi müşteri hizmetleri ile konuşmak suretiyle PUK koduna ulaşır. İşte aynen öyle de ruhsal blokaj yapan, artık arınması ve çözülmesi çok zorlaşır.

Genelde insanlar, kendisine göre kötü diye tanımladığı kişilerle sınanır. Kişinin olaylar karşısında sergilediği tutum ise, onun ödül veya cezası olur. Olay şu; Allah içinde bulunduğumuz an, kimi yada neyi bize gönderdiyse, o durum veya kişi sınav objesi olarak, bizim karşılaştığımız vaziyet, onun katından indirip bizimle o vaziyetin karşılanmasına muhtaç olmamızdandır. Örneğin kKarşımıza dilenci çıksa bizim ona sadaka vermemiz gerektiğindendir. Karşımıza düşman çıksa cesaretimizi arttırmak içindir.

Ödül ve ceza gözüyle de baksak, olay bize gönderilen her şey, bizim için gelişip güzelleşmemiz içindir. Örneğin aynaya baktım ki işe giderken düğmeyi yanlış iliklemişim hemen düzelttim. Bizde yanlış yada kötü insanlara ayna dersek onlara baktıkça bu doğrusu değil ben böyle yapmamalıyım deyip kınamadan yola devam etmeliyiz. Çünkü karşılaştıklarımız, kınamamız için değil kavrayıp doğruyu yapalım diyedir.

İnsan dese ki ben iman ettim, işte o zaman diyor ki artık eminin. Artık Allah’ın dediğini yaşamımda uygularım. İşte o zaman Allah hemen bunu dener. Çünkü her söylenen söz, kişi için bir iddiadır. Her düşünülen olgu ise, gizli bir iddiadır. İşte onun için de denenmeye başlar. İşte o denendiği alan ise, iddiada bulunduğu alandır. Musibet fakirlik vs ile denemeler başlar. Karşısına biri çıkar ve sınavı olur. Eşiyle denenir, oğluyla denenir, kızıyla denenir, arkadaşıyla denenir, malla denenir, fakirlikle denenir vs. İşte o anda, eğer ki nefsini ıslah etmemişse, denendiği kişiyi kötü biri olarak görür. Eğer nefsini ıslah etmişse, denendiği kişinin hakkını verir. Sıkılmadan bocalamadan yoluna devam eder.

Delil istersen buna, örneğin kendisine kötü olarak gelen sınav aracı olan kişi, başkalarına karşı gayet iyi biridir. Bu defa da düşünür ki, bu kadar iyi biri bana neden böyle davranıyor. Oysa ki, işin başında bir iddiası vardı. İddiasını ispatlamak için de en ideal kişi o idi. Şu ayete kulak verelim; Yoksa insanlar sadece “iman ettik” demekle, bir imtihana tâbi tutulmadan bırakılacaklarını mı hesap etmektedirler? (Ankebut 2) İşte delil olarak ayet. Her iddia bir sınavı çeker getirir.

Sınavlar deryaya ulaşana kadar devam eder. artık özlem ve sınavlar bitmiş ve seyir başlamıştır. Esas deryaya ulaşan ayrı düşer mi ki tekrar özlem olsun. Sonu yok ki ulaşım olsun. Ama yoluna ermek vardır. Onun için doğru yolda olanlar erenlerdir. Eren demek Allaha eren demek değildir. Eren demek, doğru yolda yol kat eden demektir. Niye özlem olsun ki?  Bunun sonu olmadığı için, özlem her an kalbi sarar. Eren Allah’la beraber olduğunu fark eden demektir.

Bismillah deyip yola koyulan, cennette cemal seyrine kadar yolculuğunu sürdürür. Nihayet cemal seyri ile bu yolculuk noktalanır. Her birim hak ettiği son noktaya vasıl olur. İşte bu yolculukta doğru yolda olanlara erenler denir. Doğru yola erdi, doğru yolda ama kalp mutmainne değilse, zaten imanla yürüyor demektir. Yoldan sapmak ise an meselesidir. Sakın imandan taviz verilmemelidir. Ama kalp mutmain olunca, artık dünya kandıramaz onu. Yoldan taviz vermemek kaydıyla yürümeliyiz. Zira nefsi emmare ölüme kadar uyanabilir. Onun için de, ölüme dek çalışmaya devam edeceğiz. Asla taviz olamaz. Zira şeytan doğru yolu bilir ve üzerinde oturur. İnsanı kaydırmaya çalışır. Sürekli vesvese verir.

Biliniz ki vesvese varsa, yolun doğudur demektir. Zira batıl yoldakiyle şeytanın işi olmaz. Zaten yolu batıl, ermemiş ki şeytan onla uğraşsın. İşte insan hakkın cemaliyle buluştuğunda artık içsel cehennemi ve yanması son bulur. İçsel yanma ve içsel cehennem hak yola girdiğinde yani sıratı müstakime girdiğinde, söner. Peygamberlerin sıdıkların şehitlerin salihlerin yoluna girildiğinde, yanma biter. Allah muhabbeti başlar. Örneğin, sizin sevdiğiniz Bakü’deyse ve siz İstanbul’daysanız ve ulaşmak için yolunu tanımıyorsanız, içinizde yanma olur. Ne zaman ki sevdiğinize ulaştırması için çok güvendiğiniz biri önünüze düşer ve sizi sevdiğinize götürücü doğru yola koyar ve yol almaya başlarsanız, yanmanız biter. Artık sevdiğinize ulaşmanın heyecanı başlar. İşte bu örnekte olduğu gibi kişi Rabbul alemine götürücü sıratı müstakime girdiği anda artık cehennemi söner.

Tüm amaç Allahın yarattığı fıtratla buluşmak ve hakka doğru yol almaktır. Tüm anlatımlar bunun içindir.

Yorum yapın