NEREYE DÖNSEN ALLAH’IN VECHİ ORADADIR

Bakara 115

وَلِلّهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَأَيْنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجْهُ اللّهِ إِنَّ اللّهَ وَاسِعٌ عَلِيمٌ ﴿١١٥﴾

Ve lillâhil meşriku vel magribu fe eynemâ tuvellû fe semme vechullâh(vechullâhi) innallâhe vâsiun alîm(alîmun)

Maamafih, meşrık de Allahın mağrib de, nerede yönelseniz Allah’ın vechi oradadır. şüphe yok ki Allah vasi’dir alîmdir.

Nereye dönersen Allah’ın vechi oradadır, yani orada onun vechine dönersiniz.

İşte bu ayetle bize verilen sır şu ki, sen ve senin içinde yer aldığın tüm alemler onun vechi değildir. İşte bunu anlamaya çalış ve tefekkürünü et.

Bu noktada gözden kaçırdığımız şöyle bir olay vardır. O da; alemlerde yer alan her bir varlık, ef’al alemi sonucu Allah’ın yaratımı olan kesret aleminde yer alır. Tıpkı bizim gibi ki, bizde bir mahluk olarak kesret aleminde var edildik.

Bu olayı anlamak için varlığımızın mahiyeti ve Allah ile ilişkisini iyi bilmemiz gerekir.

Allah zatı olarak içimizde veya dışımızda olmadığı gibi, sıfatıyla, esmasıyla ve ef’aliyla da ne içimizdedir ne de dışımızdadır.

Bu tabirler bizim düşünce ve yaratım dünyamızı dizayn eden kelimelerdir.

Biz ile Allah veya Allah ile biz, münasebetini düşündüğümüzde, tüm bu kavramlar işlevsiz kalırlar ve düşerler.

Olay kısaca şöyledir…

Hu adıyla işaret edilen mutlak zat, kendi zati nuruna temaşa etti.

Nur diyoruz veya ilim diyoruz, çünkü başka türlü izah edilecek bir kavram yoktur.

İşte bu nurda sayısız anlam içeriği ve sonsuz şekilde mevcuttur.

Şimdi de öyledir ve hep öyle olacaktır.

İşte bu nurdan bir tutam aldı. Yoğunluğunu düşürdü. Ve bu nura Nuri Muhammedi dendi.

Yani tüm özelliklerinden etkileşim oluşturup seyrini dilediği övülmüş nuru oluşturdu.

Sonra tüm âlemleri ve alem içre alemleri bu nurdan var etti.

Hz.Muhammed Mustafa sallahu aleyhi ve sellem efendimiz bu nura tam ayna olduğu için de, adı Muhammed oldu.

Yani adını Nuri Muhammediden aldı. Her birimizin varlığı dahi bu nuri Muhammediden var olmuştur.

İşte bu nur Allahın zatından ayrıdır. Ama bu nur Allahın zatıyla kaimdir.

Bu nurun keyfiyetini de asla bilemeyiz. Çünkü zatın yansıyan nurudur. Dengi misli benzeri yoktur.

Bu nur, zatın dışındadır veya zatın içindedir de diyemeyiz.

çünkü iç ve dış kavramları, dünyamızda kullandığımız ve bizim bilinç dünyamızla ilişkili olan kelamlardır.

Olayı somutlaştırmak için şöyle bir örnek vereyim. Tabi ki bu örnek de olayı tam izah edemez. Çünkü O, tüm yönleriyle düşünce ve örneklemelerden münezzehtir.

Ama olaya yakınlaştırmak için örneğe ihtiyaç doğar.

Siz bir limon düşünseniz, bu limon ne sizin içinizdedir veya ne de sizin dışınızdadır. Sizin düşünce alanınızdadır.

Limonun şekil ve kıvamı da, daha önce hafızanıza giren limonlara şekillenir. Yani veri tabanınızdaki ilme göre şekillenir.

Allah ise, tüm ilmi kendindendir ve sıfırdan oluşturur tüm var ettiği halkını.

Dolayısıyla gördüğümüz her bir varlık dahi bizim gibidir ve mahlûktur.

İşte biz ALLAHIN VECHİ OLMADIĞIMIZ İÇİN döndüğümüz her bir varlıkta bizim gibidir.

Dolayısıyla gördüğümüz her bir yöndeki her bir varlıkta onun vechi değildir.

Öyle olmasaydı bize diyecekti ki, siz de o vecihten bir tarafsınız.

Ama öyle demiyor….

Dolayısıyla…

Biz gibi diğer hiçbir varlıkta Allahın vechi değildir.

İşte geldik en son noktaya…

O zaman bu baktığımız alemler onun vechi falan değildir.

İşte bu noktada tefekkür edilir…

Zaten var edilen herbir varlık onun nurunun kendinden kendine diye bileceğimiz tarzda bir yansımadan başka değildir.

Olaya yaklaştırmak için bir örnek vereyim. Lütfen manayı alın örneği çöpe atın…

Şöyle düşünelim, havada uçuşan bir balonun içindeki havanın her zerresine denilse ki, nereye bakarsan balon oradadır. İşte balonun içindeki hava zerrecikleri bir birine baksa ve bir birlerine derlerse işte sen balonsun, hata ederler. Belki balonun içindeki her zerrecikte o zerrecik gibidir ve 360 derece (x) 360 derece yüzü balonun yüzeyine dönüktür.

İşte fiiller alemindeki herbir varlık öyledir.

Ve tefekküre devam edelim….

Ayet burada görüyorsunuz demiyor ki, oradadır diyor….

İşte her bir varlık onun nurundan alınan bir tutam nurdan var edildiği için, O nurun içeriğindeki her bir nokta için
360 derece (x) 360 derece ve o bir tutam nurun içindeki her bir fiilsel varlık için tüm yönler için, işte tüm yönler vechullaha dönük olur.

Buradaki olay gördüğün fiiller alemindeki varlıklardır ki, vechullahtan değildir.

Bunu iyice bilelim….

İşte olayın izahı bu şekilde olur. Oluşan her bir nokta fiiller alemidir. Dolayısıyla vecih değildir. Vecih yüz demektir. İşte nur da vechullahtan yansır. İşte bunlar Allah’ın vechi değildir.

Bu çok önemli bir konudur

Bu konunun anlaşılması ile kişi mutlak tevhide erer

Her ne yana dönersek Allah’ın vechinden yansıyan nuru ilmiyetimiz itibarıyla seyir ederiz.

Çünkü ayetin sonu vasiun alim denerek bitiyor. Yani ilmiyeti itibarıyla Allahın vasiun olduğu hatırlatılarak vechullaha dönüşün tüm yönler itibarıyla orada olduğu bilgisi verilmektedir.

Müşahade edeceğimiz, her ne yana dönsek gördüğümüzün Allah’ın vechinin o olmadığı gerçeğidir.

Allahın bize vermiş olduğu ilim, irade ve kudretle kendimizi Allah’ın bizimle ilmini seyir etmesini istediği yönüyle onun ilmiyetini kendimizde peydah edip serdederiz.

Yoksa kendisini et kemik sanan nefsin her türlü emelleri peşinde koş ve de ki o Allahın vechi ve onun hakkında konuşma, bu olaydan gafil olmanın en büyük kanıtıdır

Hakikat yaşamından ancak Kur’anın yönlendirmesinin aksi halinde yaşam ile uzaklaşıyoruz.

Çünkü Allah insana ilim,irade ve kudret ile cüz i irade diyebileceğimiz sınırsız isteme kuvvesini vermiştir.

Ama buna rağmen mutlak yaratıcının Allah olduğunu ve fiilleri yaratanın o olduğunu bilmek zorundayız.

Yarattığı fiillerinden razıdır. Çünkü kul istediğinde onu yaratır. Ama şu da var ki kulun azaba düçar olanların fiillerini istemesinden, o razı değildir.

Ama şu inceliği de unutmayalım ki Allah kulunu kötü yola sapmasını gene kulu için razı değildir.

Onun için de önce kul razı olur ister, sonra Allah kuldan kulun razı olduğunu yaşam alanına döker.

Bu menfide böyle olduğu gibi, müsbet amellerde de durum aynıdır.

Nefsin basamakları sayılırken önce raziye sonra marziye gelir.

Biz ne kadar razıyız? Ne kadar kur’an yaşamını yaşam ediniriz? Allahın emirlerini tatmin bir kalp ile uygularız da Allahın razılığından bahsederiz?

Rıza=Radiye bilinci kulun Allah’ın emirlerine Rıza göstermesidir.

Bu dahi kulun iradesinin apaçık kanıtıdır….

Yorum yapın