TANRININ ULULUĞU

Tanrı uludur derdi bir zamanlar müezzinler. Aslı şöyle olmalıydı; tanrılar uludur…

Acaba ne demek istedim?

Ya, Allah; Ekber olur veya tanrılar ulu olur, ama kul istediğine her iki halde de ulaşır.

Evet, işte tanrılar edinen de konsantre olup kendi yönelir, tanrılarının verdiğini sanır.

Allah’a iman edenler de kendi konsantre olur ve istediğine ulaşır.

Bazısı da şöyle olur, yani üçüncü şık….

Tanrılara da inanmaz, Allah’a gerektiği gibi yönelmez, konsantreyi yakalayamaz ve öylece mahrum kalır ki…

Dünya üzerindeki insanların geneli böyledir.

O yüzden de dünya üzerindeki insanların geneli açlık sınırının altında yaşar.

Çünkü beyne beyne kalmış ve ne yapacağını çözmez olmuştur.

İşte o yüzden de, iki tarafın ortasından geçmek gerekir.

Bir örnek ile konuyu az genişletelim

Şöyle hikâye edilir, doğru yanlış bilmem ama hikâyede can alıcı noktalar olduğunu için zikredeyim… Bir gün, bir şahıs oğlunu işe yerleştirmek için meclise gider. Onun memleketlisi ve uzaktan merhabası olan bir kişi bakan olmuştur.

Meclisin bahçesine girer ki, bakan önde korumalar arkada makam arabasına doğru gidiyorlar. Önceden merhabası olduğu için hızlıca yanına giderken korumalar tutar. Bizim vatandaş mahalle diliyle oğlum memo ben geldim tanımadın mı beni der…

Bakan, oooo hoş geldin cana sarılır. İki dakika ayak üstü candan muhabbet eder vedalaşıp yoluna devam eder.

Tüm korumalar ve çevresindeler baka kalırlar ki, bizim köylü Caneri Mehmet bakan derdini bile dinlemeden gitmişti.

Caner durdu oturdu meclisin bahçesinde, bakanın gelmesini bekledi. Derken aradan beş saat geçmiş ki bakan geldi. Baktı ki Caner hala orda oturuyor.

Yanına yaklaşır ve der ki, oğlum benim sana samimiyetle sarılmam ve hürmet göstermemle, ben ayrıldıktan sonra, sen bu korumalar ve bürokratlarla, baş başa kaldığında, isteseydin, değil oğlunu seni dahi istediğin yere müdür yaparlardı, çünkü herkes ikimizi dost belledi. Sen ise burada kalıp gene de dışarıdan istedin. Dön git memlekete oğlunla köyünde çalış. Sana bir şey yapacak değilim.

Şimdi düşünün… Bizim ardımızda sonsuz bir güç var, ama hala dışarıdan bekleriz, öylece ortalıkta kalırız.

Ne tanrılara inanıyoruz, ne de Allah’a tam dayanıyoruz. Öylece ortada kalıyoruz.

Allah, tüm tanrıları ret etmeyi emredip yegâne olarak kendisini tanımamızı ister. Öylece sonsuz güçle senkronize olup amacımıza ermemizi hedefler.

Başka örnek vereyim…

Adam sırtında yüksek kademede olduğu birini hissederek istediği gibi konsantreyi yakalayıp öz güvenle yönelir. İşte o da ona yalancı bir tanrı olmuştu. Öylece konsantreyi yakalayıp yükselmişti.

Bu huzuru kalbi bilmeyen de der ki, o namaz bile kılmıyor ama işi rast gidiyor. Ben ise o kadar amele rağmen Allah neden beni desteklemiyor.

İşte yanlış düşünce tarzındandır tard olunmuşluk. Esas olan kalpteki konsantre idi. Sen Allah2tan dışarından beklersin. O ise, yalancı tanrısı yüzünden yakaladığı konsantre ile özünden çekip kendisine doğru getirmeyi başarmıştı.

Başka örnek vereyim…

Bir adam varmış… Çok zengin bir arkadaşı varmış, yanına gidiyor ve diyor ki, iş kurmak istiyorum, bana destek ol…

Ona der ki ne kadar paran var? Der ki 1500 gram altınım var. Ama işim için yetmez. Ona der ki sana bir teminat mektubu vereceğim. İçinde 500 milyonluk teminat var. Ne zaman sıkışırsan, bankaya git ve istediğin kadar al, sonra bana ödersin.

Ama zor durumda kalmadıkça bu krediyi kullanma. O da mektuba güvenerek gidip altınlarını bozdurur.

işini epey borçlanarak kurar ve aradan bir yıl geçer ki, tüm borcunu ödemiş ve mektubu daha açmamış ve bakıyor ki teminatı kullanmaya ihtiyaç kalmadı, teminatı geri götürür teslim eder. Arkadaşı zarfı açar ki içinde boş bir kâğıt.

Ona der ki, bak sen teminatıma güvendin. Güç alıp çalıştın. İçinde asla bir güvensizlik hali oluşmadı. Aynı bu şekli bir hocam bana yapmıştı. Ben de sana yaptım ve başardın.

İşte tüm mesele konsantreyi yakalamakta yatar… Ama vehim bizim konsantreyi hep dağıtır.

İşte o mektubu onun tanrısı olmuştu. Öylece konsantreyi yakalayıp çalışmıştı. İşte bilelim ki, Allah yönelim; yegane konsantre merkezdir. Bu konsantreyi yakalayan, kurtulur. Gerisi dünyada şeref elde etse de, ahrette mahrum olur.

Umarım bir şeyler yazabildim…

Yorum yapın