VAHDETİ VÜCUD

Selam rahmet sizlerle olsun aziz kardeşlerim…

VahdetiVücud vücudun tek olması demektir.

FenaFillah ise Allahta fani olmak demektir.

Bu iki tabir Rasûlullah sas Efendimizin dilinde veya sahabenin zikrinde veya tabiinin fikrinde olmayan kavramlardır.

Peki tabirler nerden geldi?

Hangi mantıkla bu kavramlar dine sokuldu ve bir çok aklını az kullananı aklından etti.

Aklını çok kullananı huzursuz etti.

İman ile aklını nurlandırıp yönelenleri ise mest edip kullanmaktan yönelimlerinde kime inanacakları hakkında karasız bıraktı.

Peki olayın aslı ne ki…

Şimdi az düşünelim…

(“Hu” adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet)

Zatı itibarıyle kendisine seçtiği ismi Allah’tır.

Gene zatı itibarıyle ehad’tır.

Gene zatı itibarıyle öz sıfatlarıyle samed’tir.

Gene zatı itibarıyle öz esmaları yönüyle doğmamış ve doğurmamıştır.

Gene zatı itibarıyle içinde ef’al boyutuyla misli dengi benzeri olmayan tektir.

İhlas süresi zatı itibarıyle onu tanıtır ve zatı itibarıyle VacibulVücud’tur.

VacibulVücud olmasına VahdetiVücud denilirse bir nebze doğru gibi görünse de, hakikatı itibarıyla hatadır.

Çünkü VacibulVücud zaten sırf kendi var. İkinci bir Vücud sahibi yok ki onun vücudu ile birleşsin ve ona da beraber bakıp VahdetiVücud diyesin.

Şimdi tüm bunlar mutlak zatı itibarıyladır ve içinde yaşadığımız alem itibarıyla değildir.

İçinde bulunduğumuz alem ise ayrıdır ve buna olaya yaklaştırmak babında gölge varlık diyebiliriz.

Gölge varlık hiçbir zaman gerçek varlık olamaz.

Hem gölge varlık hiçbir zaman gerçek varlıkla birleşmez.

Hem gölge varlık hiçbir zaman gerçek varlıktan ayrılmaz.

Gölge varlık ne gerçek varlıktır ne de gerçek varlıktan ayrıdır.

Sen gerçek varlık ile gölge varlığına tek vücutta diyemezsin.

Şimdi aziz kardeşlerim…

Kur’an da var olan dua ayetlerine bakın….

Biri birinden istiyor.

Allah ekber diyoruz.

Eğer sanıldığı gibi bir VahdetiVücud var ise, kim kimden büyük olacak.

Zaten sadece o var ki… diyecez.

Kardeşlerim…

Biz makamları bir birine karıştırıyoruz.

İhlas süresi itibarı ile VahdetiVücud denmişse eski zevat tarafından, bizde bunu anlamadığımız için fiiller makamı itibarıyla varlığa VahdetiVücud temaşası bakarsak, bir çok şeyden mahrum olmaya başlarız.

Zaten VahdetiVücud yerine VacibulVücud tabiri daha yerine bir kavramdır.

Çünkü VacibulVücud dendiğinde, VacibulVücudun nazariyesine göre var ettiği gölge varlık düşüncesi ortaya çıkar.

Ama VahdetiVücud der isen, o zaman bu varlık ne, dünyadaki fiiller kimin, suç ve ceza ne, cennet ve Cehennem kimin için? Gibi sorular gelir.

Bunlar ve tanımları ve karşılıkları Kur’an da olan hakikatlardır.

Eğer VacibulVücud tabiri yerine VahdetiVücud tanımlaması ile Allaha bakarsak, o zaman bunca insanın çalışması ne ve hedef ile gaye ne?

Aziz kardeşlerim…

VacibulVücuda VahdetiVücud denilerek olayın vehametini bilmeyenler amelsizlik uçurumuna yuvarlandırıldı.

Bizden önce yaşayan hakikat ehlini elbette tenzih ederiz ama, günümüzde bu kavram ile şeytan sağdan yaklaşıyordur.

Günümüz insanından özellikle düşüncede yoğunlaşa bilenlerini sarmış ve madem VahdetiVücud var o zaman kim kimi yakacak deyip uçsuz bucaksız hezeyanlara düşürmüştür.

Şimdi de bir nebze olayın hakikatını terennüm edelim…

(“Hu” adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet) gizli bir hazinedir.

Sırf kendisi kendisini zati ilmiyle bilebilir. Çünkü sırf kendi.

Hatta ki sırf kendi vardır demekte hatadır. Çünkü varlık veya yokluk birinin birine göresidir.

(“Hu” adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet) için birisi bile yoktur ki ona göre bir hüküm verilsin.

Sonra…

Gizli hazine diye tanıtılan ve VacibulVücud olan (“Hu” adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet) hazineyi seyr etmek istedi.

İsteği ile beraber kendi zati ilmiyle Allah ismini kendisine seçti.

Tanımlama hasebiyle gölge varlık diye bileceğimiz yedi subuti sıfat ile kendisine nazar etti.

Bu nazar edişle birlikte tekvin sıfatı devreye girip 99 esma kuvvesi yansıtıldı.

99 esma kuvvesi ile 18 bin alem gölge varlık seyr mahalline yansıdı.

Sonra istedi ki biri de seyr etsin bu gölge varlık diyebileceğimiz alemleri.

(“Hu” adıyla işaret ettiğimiz mutlak hüvviyet) yanısıra bir varlık olamıyacağı için VacibulVücud olacak ikinci bir varlık olamıyacağı içinde, sanal benlik sahibi insanı yaratmayı diledi.

İnsanı EL BARİ ismi gereği yeni bir yaratım ile ve 18 bin alemi içinde dürülü bir eda ile var etti.

Özünde 99 esma kuvvesini EL CAMİ ismi gereği özünde cemmetti.

Ruhundan üfleyince ise, bir benlik sahibi olarak gölge varlık olarak tasvir edeliceğimiz, gizli hazinenin gözbebeği oldu.

Yer ona döşek sema ona yorgan edildi.

İşte bu noktada olaydan gafil olanlar kendi sanal benliğini apayrı varlık görmeye başladı.

Ya hu…

Sen sahip olduğum tüm özellikler Allahtan gelmektedir. Sen Allaha kulsun.

Sen Allah deyilsin hele hele VacibulVücud olan mutlak zatın içinde veya dışında değilsin ki VahdetiVücud sen ve o için geçerli olsun.

Şimdi….

Biz özümüzde dürülü olan 18 bin alemi seyr etmek için, öz kuvvemiz olan 99 esmadan Cemal ağırlıklı olanları zikrederek önümüze açarız.

Rasûlullah sas Efendimizin ağırlıklı olarak yaptığı duaları ederek Allahtan nimete erdirici bir kulluk inşa ederiz.

Şeriat olarak bize sunulan İslamın zahiri fiilerini işleyerek bizden yansıyan gölgenin şeklini nimete erenlerin ki gibi evirip çeviririz…

İşte bizden zuhur eden sanal benliği reel benlik zannedersek firavun gibi oluruz.

Kendimizi VahdetiVücudun içinde bir parça görmeye başlarız.

Hatta ki ben Allahın parçasıyım ve hatta ben Allahım diyen güruhlar gibi sapıtırız.

İşte kardeşlerim…

Kısaca izah ettiğimiz gibi VahdetiVücudun değil VacibulVücudun gerçeği yansıttığını temaşa edip mest oluruz.

Allah ekber deyip secdeye dalarız.

Saygılarımla…

mnö

Yorum yapın