OKUDUĞUN SALÂT VE SELAM İLE BÜTÜNLEŞ

Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize ayrı ayrı pencerelerden bakıp, ondan ayrı ayrı ilimleri alan tüm ilim erbaplarını saygıyla selamlıyorum. Ama herhangi birine, hak sadece budur demiyorum. Çünkü 124.000 nebi ve 313 tane Resul gelmiştir. Her birinin meşrebi ayrıdır. Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ise, tümünü kuşatmıştır.

Her bir ilim erbabı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizi bir neb’inin penceresinden seyir ediyor. Ey dost; tüm nebi’lere selam verilir. Ama Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize salât ve selam verilir. Neden böyle? Bunu iyi anla.

Salâvat; Allah indinde rahmet, melek indinde zikir, insan indinde dua anlamına geliyor. Selam ve teslimiyet ise ayrı ayrıdır.

Ahzâb Suresi 56. Ayetin rabbimiz şöyle der; (İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).) “Kesin bir gerçektir ki; Allah ve O’nun melekleri Peygambere salât etmekte, Ey iman edenler, siz de Ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam getirin.”

İşte bu ayette selam verip teslim olduk deyin demekte ve bizi teslimiyetin önemine yönlendirmektedir.

Normal selamlarda, biz deriz ki karşı tarafa, “ben senin için emniyetim, benden sana zarar gelmez, buna emin ol”… Ama peygamberimize yapılan selam ise bunu tersidir. Ben sana teslim olarak senin emniyet alanına girdim, anlamına geliyor.

Önce salât dua ederiz ve deriz ki…  Allah senin için nimetini tamamlasın. Sonra da selam ile deriz ki, sende tamamlanan nimet sahasına girmeye ahdediyorum. Oraya teslimim… Çünkü orası emin beldedir.

İşte ayette bu hususlar bize öğretiliyor; işte Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin şemsiyesi açılıyor, o da makamı mahmud’tur.

Oradan Hz. İbrahim as ile o nur desteklemiş olup bize aktarma oluyor. Bazı zevatlar şöyle dediler… Hz. İbrahim as için de “sallellahu aleyhi ve sellem” söylenebilir. Lakin esas itibarı ile Ahzâb Suresi 56. Ayete baktığımızda, bu hitap şekli sadece Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ithafen söylenmiştir. Gönlüm ayetteki gibi duruyor. Hakikatini Allah bilir.

EL Selam EL salât (esselam, essalat) yani başında EL takısı ile geldiğinde şöyle düşünüyoruz; çünkü EL edatı başına geldiği ismi marife eder… Dolayısıyla burada şu mana oluşuyor… Benim tüm şuur dünyamdan ortaya çıkan SALÂT düşüncesi ile benim tüm şuur dünyamdan ortaya çıkan SELAM düşüncesi… Yani biz öylece gayrı düşünce bırakmadan şuur dünyamızı Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz ile kenetliyoruz.

Burada kişinin söylediği; El salât ve EL selam kavramları insanın indindeki öz nitelenesine uzanır… Zira insanın, kendi dünyası vardır ki bu öz dünyasını teslim edebilme kuvvesine gene de kendisi haizdir.

Salât kelimesi; Allah indinde bir anlamı vardır. Melek indinde anlamı vardır. İnsan indinde anlamı vardır. Her biri de başında EL edatını getirerek tüm düşünsel ve fiilsel alanını teslim ederek yönelir.

Örneğin “İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).” Dediğimizde, Dikkat edin ki,  Ey iman edenler, sizde edin diyor. Yani insan burada kendi adına salât ve selam veriyor.

İşte burada mesele şu; insan kendisini kime yakın ederse, ondan ilham almaya başlar. Bizler de böylece kendimizi Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize yaklaştırıyoruz ki ilhamımız netleşsin.

Örneğin Allah diyor ki; Ben ve meleklerim salât ediyor… Ey iman edenler sizde salât ve selam edin ve ayrıca da teslim olarak… Ama bizde kalkıp desek ki; Allah’ım Muhammed’e salât ve selam eyle… Tabiri caizse… Allah diyecek ki; Ben zaten ediyorum… Meleklerim zaten ediyor… Sen de yap…

Elbette salâvatta da nüzul yollu ve uruç yollu olabiliyor. Bunlar da şöyle olur… Nüzul yoluna örnek verirsek; kişi düşünür ve düşüncesini kelimeye döker ve der ki; Allah’ım, sen ona destek olduğun gibi meleklerin destek olduğu gibi, ben de destek olacağım ve bu desteğim için bana güç ve kuvvet ver.

Örneğin Salli barik duaları… İşte o namazdakidir… Orası öyle olmalı… Çünkü namazda biz Allah’ın huzurundayız ve salatı ve selamı direk nüzul ile söyleriz.

Ayrıca bunu tüm peygamberler üzerinden kaydıra kaydıra da tefekkür edebilir; şöyle der… “Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin Ve Âdeme ve Nûhin ve İbrâhîme ve Mûsâ ve İsâ Ve mâ beynehum minennebîyyîne ve’l-mürselin Salâvâtullahi ve Selâmuhu Tealâ aleyhim ecmaîn”

Uruç yoluna örnek verirsek… Artık kendisini kuşatır ve yolunda olması gerektiği gibi davranmaya başlar ve bunu dile döker. Örneğin peygamberimizin tüm sıfatlarını hayatında doldurur ve şöyle der;

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rasulallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habiballah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Halilallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Nebiyyallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Safiyyallah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Hayra halqıllah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Nura arşillah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Emîne vahyillah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men zeyyenehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men şerrefehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men kerremehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men azzemehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Men allemehullah

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Seyyidel mürselîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ İmâmel mütteqîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Hâtemennebiyyîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Rahmeten lilâlemîn

Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Şefîal müznibîn

Yani salâvat aslında bir içsel sezginin ve yaşam mücadelesinin dile dökülmüş halidir.

“İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen).” ayeti ise, nüzul ile birlikte, “uruç”tan da bahsetmiş.

Bu ayet gereği, bizden peygamberimize olan salât ve selam, TESLİMİYETimizi ortaya çıkarır. En iyisini Allah bilir.

Yani sonuç şu… Biz peygamberimize salât ve selamı bizden sudur ederse, birlikte kullanırız ve başka da kimseye kullanmayız. Lakin Allah’ın salâtını veya selamını yani nüzul ile söylersek, İman eden herkes için kullanabiliriz. Çünkü direk Allah’ın diye başlar ve zaten Allah, rahmetini ve selamını iman ehlinden esirgemez.

Âcizane buradan anladığımız, kişinin kalbinin bağlılığı ile ilintili bir durum söz konusudur. Kalbimizin tümüyle senkronize halini ortaya döker. Örneğin siz en çok kalbinizi kime çevirseniz ve teslim bir hal yaşarsanız, ondan beslenirsiniz. İşte bu hali Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize adapte ettiğimizde, bilinç altımız ondan beslenmeye başlar.

Biz insan olarak Allah halifesiyiz. Örneğin düşünün… Bir arkadaşımıza selam verdiğinizde, kendinizi ona yakın hissederek verirsiniz. Bu da aranızdaki bağı güçlü eder. Selamı yayın hadisi var… Selam aranızda muhabbeti inşa eder. İşte insan selam vererek kendisini öylece yakın hissetmeye başlar.

Ben ilk defa defa rüyada gördüğümde… Şöyle bir şey olmuştu bende…

Sabahları dışarı çıkardım, rüzgâra derdim ki, selamımı peygamberimize al götür.

Birine “El selamu aleyküm” dediğimizde… Ben tüm hallerimle senin için emin beldeyim deriz.  Yani aramızda bir ilişki kuruluyor.

Selam Allah ismi ki bizde nakşını dokumuş. İşte biz, Allah’ın bizdeki dokuma ile yöneliriz. Örneğin namazda sağa sola selam verince deriz ki sağdaki ve soldaki insanlara… Ben Allah huzurunda içinize geldim ve sizler için güvenli limanım. Bende asla size bir zarar gelmez.

İşte burada özne insanın ta kendisidir. Yani burada Allah’ın selamını kendimizdeki yaratılış planı ile iletiyoruz. Burada çok sırlar mevcuttur. Yani biz, kendimizde var edilen Allah’ın emniyet planını, insanlara iletiriz.

Zaten bu düşünce kalktığı için… Selam veririz ama arkadan kuyusunu kazarız. Verdiğimiz selam, boğazımızdan aşağı inmemiş olur ki bunun Allah katında zerre kadar değeri yoktur.

Oysaki kendimiz FİİLİ olarak; biz esma nakşı olarak kendimizi sunarak, emniyetin canlı şablonu olursak… İşte o ortam apayrı olur. Elbette bizdeki nakış, Allahın yaratmasıdır. Ama biz işte kendimiz o an selama açı oluruz.

Daha iyi anlaşılması için başka örnek vereyim… Allah bize der ki sana verdiğim rızıktan infak et rezzak ismiyle… Bir muhtaç kişinin yolu bize düşerse… Ona desek ki Allah sana rızkıyla versin… Allah’tan iste… Ve boş göndersek… Bunun ne anlamı olur? Oysaki biz, bizdeki rızkın açılımı kadar destek olacaktık…

şte selam da öyle… Aslında her bir isim de öyle… Kendi nakşımızı sunarız… Tüm nakış da Allah’ın olduğu için… Allah’ın selamı deriz… Allah’ın rızkı deriz… Çünkü tümü Allah’ın…

İşte biz; bir birimize selam oluyoruz. Yani emniyet oluyoruz. Git Allah olsun demiyoruz. Zaten mülk Allah’ın… İşte biz, kendimizdeki nakış olarak karşı tarafa emniyet mahalli oluyoruz. Ve bizden tecellisini karşı tarafa FİİLİ olarak sunuyoruz.

Allah’ın boyası ile boyanmaktır esas mesele… Her bir özelliğimizi ayrı ayrı sunarız… Örneğin Settar ismi ile karşıdaki insanların ayıbını örteriz. Rahim isimle üreten oluyoruz. Halim ismiyle yumuşak huylu oluyoruz. İşte selam da öyle… Sahip olduğumuz hal ile karşıdaki insanlara güvenli liman oluruz.

İşte İslam’ın bu ruhu diriltilmeli… İşte o zaman her taraf emniyet dolar.

İşte salâvatta da öyle… Bizim Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize tüm sıfatlarımız ve ahvalimizle ile teslim olmayı dile getirmiş oluyoruz.

Yorum yapın