2-BAKARA SURESİ

BAKARA SURESİ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve rahim olup ismi Allah olanın gücü ve kuvvetiyle…

BAKARA 1. AYET

الٓمٓۚ

OKUNUŞU: Elif-lâm-mîm

ÖZ BAKIŞ: Elif Laaaam Miiiim…

(Bakara süresi bu üç harf ile başlar. Buradaki her bir harf rab ile kul arasında birer şifredir. Bu harflere her toplum kendisine göre bir anlam vermiştir. Ama insanlık bu ayetlerin gerçek anlamlarını hep sorgulaya gelmiştir. Bu ayetler iman edenlerin kafasını sürekli kurcalamıştır.

O yüzden böyle ayetleri değerlendirirken varılan tüm sonuçlara, bu ayetle Allah kesin olarak şunu söylemiştir, denilemez. Çünkü bu ayetler, iş’ari olarak insanlığa ışık olmaktadırlar.

İnsanlığın bakış açısı değiştikçe yeni yeni manaları da insanlığa sunmaktadırlar. Bizler de bu ayetin işaret ettiği anlama yaklaşmak için, tüm Kur’anı Kerim’in konu bütünlüğü içinde düşünerek, verilmek istenilen mesaj üzerine eğilelim. Allah anlayış bütünlüğü ihsan eylesin.

“Elif”, hu isim zamiriyle işaret ettiğimiz mutlak hüviyetle bireyselliğin varlığının kaimiyetine işaret eder. Bu tümel manada böyle olduğu gibi, nesnel manada da böyledir. Gerçeklikte böyle olduğu gibi gölgelikte de olay aynıdır.

Yani Hu isim zamiriyle işaret ettiğimiz mutlak hüviyetin, Allah ismiyle kendisinden kendisine nazar edip isimlendirdiği kendi içeriğine, yani kendinden kendine var bildiği mutlak hakikatine işaret eder.

Hem de Elif, Allah’a yeryüzünde halife kılınan insanın benliğine yani, kişideki sanal benliğe işaret eder.

İşte her yerde Elif, ha reel benlik, ha sanal benlik fark etmeksizin, birincil olan “nefs-i varlığı”nı yani “ben”liğini resmeder.

Allah kelimesindeki birinci lam, Allah ismiyle kendisini bize tanıtan mutlak zatın subuti sıfatlarına işaret eder. Bu çok önemli bir konudur. Mutlak zat, Allah ismini kendine ayna yapar. İnsan da bu aynada yerini alarak aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak mutlak zata ayna olur. Çünkü insana da tüm isimler talim edilmiştir. Yani Allah’ın varlıklarda nazariyesine sunduğu tüm öz kuvvelerini insana da öğretmiştir.

Öylece insan da, eğer ki nefsine zulmetmemişse, Allah’ın sahip olduğu yaratım seyrinin aynısını, kendisindeki rububiyet dairesinin kuvvesine göre zevk seyri olarak seyreder. Ama nefsine zulmetmişse, kendisini karanlıkta bırakmış olur. Seyrine de eremez.

Çünkü insan, bu aynadaki benlik gibi bir benliğe bürünür ve yaptığını kendi hesabına yapıp kendisinden tecelli eden tüm fiillerden sorumlu olur.

Yani insan, sahip olduğu fıtrat üzerinde değişim yapabilme kabiliyetiyle donatılmış bir halde dünyada yerini almıştır. Fıtratını bozup kendisine talim edilen tüm isimleri karartıp nefsini karanlıklara terk edebilme hüviyetine de haizdir.

Yani insanın varlığı, benlik içre benliktir. İşte bu lam, tüm bu anlatımları da içinde barındırarak, insandaki sanal benliğe de ithafen, mutlak benliğin nuruna yansımasıyla yaptığı nakışla insanda oluşan sanal benlikten dolayı, insanda da var olan sıfat âlemine işaret eder. Ama insandaki sıfat âlemi yaratılmışken, Allah’ın sıfat âlemi tümüyle zati olup tarif edilmekten münezzehtir.

Eğer sırf “Hu isim zamiriyle işaret ettiğimiz mutlak hüviyet”in kendisine ayna edip kendisini öylece bize bildirdiği Allah ismiyle işaret edilen zattaki subuti sıfatlar olarak bildirilen sıfatlar, sadece Allah’a ait olup bizle ilişkisi olmasaydı, niye bize bildirilsin ki?

Genelde insanlar, Kur’anda gelen sıfat ve esma ile işaret edilen kavramların tümünü Allah ismiyle kendisini bize tanıtan mutlak zata tahsis edip, bu isim ve sıfatları kendisinden uzaklarda görerek tümüne uzaktan bakar. Veya kendisinden ve diğer tüm varlıklardan hululü şeklinde izah eder.

Oysaki Kur’anda Allah için gelen tüm tanımlamalar, yeryüzünde Allah’a halife olarak yaratılan insan için de, o kavramların gölgesi mevzubahistir. Yani bir tutam nuru üzerine resmettiği insanda da tüm o sıfat ve isimleri işlemiştir. Tabiî ki her birini yaratım planında oluşturarak mahlûkları olarak var eylemiştir.

Yani bizden zuhur eden tüm özellikler, Allah’ın bizden ortaya çıkardığı isim ve sıfatlar, kendi öz özelliklerinin hululü şeklinde bir yansıması olmayıp, bir tutam nurunun üzerine işleyip nakış eylediği özelliklerdir.

İşte bu hakikati anlayamayanlar, bir kısım ayetleri Allah’a mal eder, bir kısım ayetleri eski toplumlara mal eder, bir kısmını Mekke’deki müşriklere mal eder, bir kısmını ise Medine’deki Yahudilere mal eder, derken kendisine bir pay kalmaz.

Oysaki Allah kudretiyle ve bizde zuhur ettiği mana ve ilmiyle, hem de üflediği ruhuyla bize bizden yakındır.

“Elif lam mim” deki Elif mutlak zata işarettir. Elif’le bize bildirilen bizim mutlak zat ile kaimliğimizi yani var olduğumuzu bize anımsatır. İşte Elif’in bize bakan tanımı, mutlak zatın bize üflenen ruhuna işaret eder. Yani sonsuzluğa bakan bireysel şuurumuzu resmeder. Öylece biz, bu üflenen ruhla sanal benliğe kavuşup zati seyir zevk haline ereriz.

“Lam” bizde var olan sıfat âlemine, “Mim” ise, sıfatların açılımı olan ve bizim varlığımızın asıl öz cevheri olan hakikati muhammediyeye işaret eder.

Peki, sıfatların açılımı olan Hakikati Muhammedi ne demektir?

Hemen gözümüz gitti gene bin dört yüz yıl önce yaşayan ve eşrefi mahlûk olan zata yani Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimize.

Mim hakikati muhammedi diyoruz. Dikkat edin! Muhammed’tir demiyoruz. Onun hakikatidir diyoruz. Dikkat edersek, Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle yemin ederdi; “Nefsim elinde olan zata yemin olsun ki…”.

Şimdi az düşünelim; Hu işaret zamiriyle işaret ettiğimiz mutlak hüviyet Allah ismini kendisine seçti. Allah isminin müsemması olarak kendindeki sıfatları seyir etti. İstedi ki biri de onun adıyla seyir etsin. İşte bu noktada insanı bu amaç için var etti.

İşte Allah, tüm melekûtunu kendi elinde bulundurmak kaydıyla, yeryüzündeki halifesi olan insanla da, kendi melekûtunu seyir etti. Bu seyirle beraber Allah, öz manalarına daldı, seyir edip insana da seyir ettirdi. İşte bu manalar da doksan dokuz esma diye özetlenerek bizlere sunuldu.

Allah ismiyle tanıdığımız mutlak zat bu doksan dokuz manayı bileşimleştirip on sekiz bin âlemini oluşturdu ve ef’al âlemininden kesret âlemini yaratıp yaratım seyrini başlattı.

Rastgele bir oluşum olmaksızın tüm seyirlerinde bir düzen yani sünnet oluşturdu. İşte son halka olarak tabiri caizse varlık içre varlık olarak insanı var etti.

Yani insan, Allah ismiyle kendisini tanıtan zatın kurduğu düzene tabi bir şekilde, on sekiz bin âlem ile doksan dokuz esma manası ve sekiz subuti sıfatı ile Allah’ın yeryüzündeki halifesi oldu.

Allah insanın uhdesine, tüm yarattıklarının mutlak olarak bağlı olduğu düzen ile uyumlama sağlamadan da, hareket etme imkânını verdi. Yani insana yaratım fıtratının üzerine olduğu ahvalin zıddına göre de hareket edebilme kuvvesine haiz bir şekilde yarattı. Tabi ki bu ahval de gene de onun hükmü dâhilinde gerçekleşti.

Çünkü insan, gayrı ihtiyarı olarak, Allah adıyla müsemma olan mutlak zatın özündeki manaları seyir için var ettiği düzene, genel çerçeve dâhilinde mutlak olarak bağlıdır.

Yani insan, yaratılış fıtratına uygun olarak oluşturulan düzene uymadığında da, Allah’ın düzenine bağlı kalmak zorundadır. Çünkü Allah’ın mülkünün dışında başka bir yer ve mülkünde çizdiği genel çerçevenin dışında başka bir düzen mevzubahis değildir.

Örneğin insanın kendisini ateşe atıp yakması haramdır. Yani fıtratı gereği vücudu ateşe dayanmaz ve içinde yanar. Ama ateş de, Allah’ın yarattığı mülkten bir unsur olup Allah mülkünün dışı değildir. Ama içine atılan insan, fıtratına uygun olmadığından, onun vücudunu yakıcıdır. Çünkü insan bedensel ve ruhsal olarak belli başlı prensipler dâhilinde var edilmiştir. Bu prensiplere uymadığında bedenen veya ruhen çökmeye mahkûmdur.

İşte bu örnekte olduğu gibi dünyada veya tüm âlemlerin oluşturduğu her bir noktada, insan bedenine veya ruhuna zarar verebilecek her bir unsur dahi, Allah’ın mülkü dâhilindedir.

Daha insan yaratılmadan önce yaratılıp oluşturulan ve buna mutlak manada bağlı olarak yaratılan insan, Allah’ın yarattığı ama insanın yaşamıyla uyumlu olmayan düzenine göre hareket ettiğinde, yani insan üzerine var edildiği öz fıtratına uymayıp yaratılış formatıyla uyumlu olmayacak şekilde yaratılan düzende fiiller işlediğinde, bu düzenin dişlileri arasında ezilirek hoşuna gitmeyen şeyler yaşayıp azap görür.

İşte insan, yaratılan bu düzenin dişlileri arasında ezilmesin diye de, yüz yirmi dört bin nebi ve üç yüz on üç resul insanlar içinden görevlendirildi. Bu görevlendirilen peygamberler, Allah’ın yaratmış olduğu düzenini ve bu düzen ile insanın ilişkisini, yani insan ile uyumlu olan düzeninin şeklini teker teker bildirdi.

Dedi ki ey insan! Sen elbette serbest yaratılmışsın, ama senin içinde yaratıldığın bir düzen vardır ki uymak zorundasın, uymazsan üst düzenin dişlileri seni ezer ve acıyanında olmaz. Çünkü kıyamet gününde herkes nefsi nefsi deyip senden kaçacaktır.

İşte biz insanlar olarak serbest yaratılmışız. Ama bu serbestlik sadece, bu et kemik bedenimizin bizde olduğu zaman diliminde mevcuttur. Sonrası ise, insanlığın büyük çoğunluğu yaratılan düzenin yaratım şekil ve amacına bağlı olarak sonsuza dek yaşayacaktır.

Allah’ın zatına seçtiği çok az bir kısım ise, cennetlerdeki yaşamla beraber mutlak zat olan Allah’ın kendine seçtiği kullar olarak her yerde serbest olacaklardır. Dünyada da, berzahta da, cennette de salih kullardan olmak ümidiyle bu ayetten anladığımızı noktalayalım.)

BAKARA 2. AYET

ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚ ف۪يهِۚ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ

OKUNUŞU: Żâlike-lkitâbu lâ raybe fîhi huden lilmuttekîn(e)

ÖZ BAKIŞ: İşte bu kitap; içinde hiçbir şüphe yoktur. Lakin bu kitap; ancak takva ehli için, yani iman edip helal ve haram çizgisine riayet edenler için hidayet kaynağı olup doğru yola erdiricidir.

BAKARA 3.AYET

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ

OKUNUŞU: Elleżîne yu/minûne bilġaybi veyukîmûne-ssalâte vemimmâ razeknâhum yunfikûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kitabın içeriğine muttali olanlar, yani kendileri için hidayet kaynağı olup kendilerini onunla doğru yola erdiren kimseler şu kimselerdir ki; kendi gayblarına iman ederek, yaşamlarının her anında namazı ayakta tutup, verdiğimiz rızıklardan infak edenlerdir.

BAKARA 4. AYET

وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ

OKUNUŞU: Velleżîne yu/minûne bimâ unzile ileyke vemâ unzile minkablike vebil-âḣirati hum yûkinûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hem kitabın içeriğine muttali olanlar şu kimselerdir ki; kendileriyle nazil olana ve kendilerinden önce nazil olana iman ederler, hem de onlar ahiretlerinde yaşamın var olduğuna da tam ikna olmuşlardır.

BAKARA 5. AYET

اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

OKUNUŞU: Ulâ-ike ‘alâ huden min rabbihim(s) ve ulâ-ike humu-lmuflihûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Gerekli takvaya bürünüp hidayet kaynağı olan kitabı okuyanlar, rablerinden kendilerine ulaşan bir hidayet üzerindeler ve umduklarına erenler de işte onlardır.

 BAKARA 6.AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne keferû sevâun ‘aleyhim eenżertehum em lem tunżirhum lâ yu/minûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kesindir ki, kâfirleri yani en büyük gerçeği örterek hakikati gizleyenleri, uyarsan da uyarmazsan da onlar için fark etmez, onlar iman etmezler.

BAKARA 7. AYET

خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Ḣatema(A)llâhu ‘alâ kulûbihim ve’alâ sem’ihim(s) ve’alâ ebsârihim ġişâve(tun)(s) velehum ‘ażâbun ‘azîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Kalplerinde ortaya çıkacak olan imanın yolunu; işlemekte oldukları amelleriyle kendilerine kapattıkları için; Allah’ın mührü onların kalplerinin, duyumlarının ve görmelerinin üzerinde vardır. İşte bu mühür onlara perde olmuştur. Ve büyük azap onlar içindir.

BAKARA 8. AYET

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِن۪ينَۢ

OKUNUŞU: Vemine-nnâsi men yekûlu âmennâ bi(A)llâhi ve bilyevmi-l-âḣiri vemâ hum bimu/minîn(e)

ÖZ BAKIŞ: İnsanlardan bazıları derler ki; biz de Allah’la kaim olduğumuza ve son günle beraber var olacağımıza iman ettik. Oysaki onlar, gereken itikat ve amele bürünerek iman etmemişlerdir.

BAKARA 9. AYET

يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ وَمَا يَخْدَعُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَۜ

OKUNUŞU: Yuḣâdi’ûna(A)llâhe velleżîne âmenû vemâ yaḣde’ûne illâ enfusehum vemâ yeş’urûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kendilerince Allah’ı ve iman edenleri kandırıyorlar. Oysaki olayın farkında olmayarak, sadece kendi nefislerini kandırıyorlar.

BAKARA 10. AYET

ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌۙ فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضًاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ

OKUNUŞU: Fî kulûbihim meradun fezâdehumu(A)llâhu merada(n)(s) velehum ‘ażâbun elîmun bimâ kânû yekżibûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Varlıklarının Allah ile kaim olma hakikatini yalanladıkları için, kalplerinde hastalık oluştu. Allah’tan mahrum bir şekilde yaşamaları, onların kalbi hastalıklarını arttırdı. Dolayısıyla onlar için acı bir azap vardır.

BAKARA 11. AYET

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ kîle lehum lâ tufsidû fi-l-ardi kâlû innemâ nahnu muslihûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Tüm varlıklarının Allah ile kaim olduğuna inanmayanlara; yerde fesatlık çıkartmayın denildiğinde, derler ki; bizler kesinlikle ıslah ediciyiz.

BAKARA 12. AYET

اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ

OKUNUŞU: Elâ innehum humu-lmufsidûne velâkin lâ yeş’urûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle uyanık olun ki, kendi varlıklarının Allah ile kaim olduğu gerçeğinden sapanlar ve kendilerini müstağni görüp öylece yaşayanlar, işte onlar bozguncudurlar, ama bunun farkında değillerdir.

BAKARA 13. AYET

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَٓا اٰمَنَ النَّاسُ قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ كَمَٓا اٰمَنَ السُّفَهَٓاءُۜ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَٓاءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ kîle lehum âminû kemâ âmene-nnâsu kâlû enu/minu kemâ âmene-ssufehâ(u)(k) elâ innehum humu-ssufehâu velâkin lâ ya’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Onlara, insanlardan istenilen şekliyle iman edin denildiğinde, biz aklını kullanmayanlar gibi mi iman edelim derler. Kesinlikle uyanık olun ki onlar, aklını kullanmayanların ta kendileridir, velâkin bunu bilmiyorlar.

BAKARA 14. AYET

وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ leku-lleżîne âmenû kâlû âmennâ ve-iżâ ḣalev ilâ şeyâtînihim kâlû innâ me’akum innemâ nahnu mustehzi-ûn(e)

ÖZ BAKIŞ: İmanı kalplerine işlemeyen kişiler, iman eden kişilerle karşılaştıklarında, derler ki biz de sizin gibi iman ettik. Ne zaman ki kendi şeytanlarıyla yalnız kaldıklarında, derler ki biz sizinleyiz. Muhakkak ki biz, onlarla alay ediyoruz.

BAKARA 15. AYET

اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ

OKUNUŞU: (A)llâhu yestehzi-u bihim ve yemudduhum fî tuġyânihim ya’mehûn(e)

ÖZ BAKIŞ: İşin aslı şu ki; işledikleri ameller ve içsel yapılarında oluşan yapısal bozukluklar nedeniyle, Allah; onların içsel terbiye alanlarını alay edilir bir vaziyete getirmiştir. Yani Allah katında alay edilesi bir duruma düşmüşlerdir. Öylece ortalıkta kendi hallerine terk edilip, kendi azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar.

BAKARA 16. AYET

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰىۖ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

OKUNUŞU: Ulâ-ike-lleżîne-şteravu-ddalâlete bilhudâ femâ rabihat ticâratuhum vemâ kânû muhtedîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hidayeti bırakıp sapıklığı satın alan kişiler; işte onlar, bu ticaretlerinden kâr sağlamadılar ve doğru yolu da bulamadılar.

BAKARA 17. AYET

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًاۚ فَلَمَّٓا اَضَٓاءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّٰهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ ف۪ي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ

OKUNUŞU: Meśeluhum kemeśeli-lleżi-stevkade nâran felemmâ edâet mâ havlehu żeheba(A)llâhu binûrihim veterakehum fî zulumâtin lâ yubsirûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hidayeti bırakıp sapıklığı satın alan kişiler, aydınlanmak için ateş yakan kimselere benzerler. Ateş etraflarını aydınlatınca, inkârları nedeniyle kendi varlıklarını dahi ondan aldıkları Allah’ın nuru onlardan gittiği için, karanlığa terk edilip görmez oldular.

BAKARA 18. AYET

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَۙ

OKUNUŞU: Summun bukmun ‘umyun fehum lâ yerci’ûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hidayeti bırakıp sapıklığı satın alan kişiler sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Algılamalarını kapattıkları için de hidayete doğru dönmezler.

BAKARA 19. AYET

اَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَٓاءِ ف۪يهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌۚ يَجْعَلُونَ اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۜ وَاللّٰهُ مُح۪يطٌ بِالْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Ev kesayyibin mine-ssemâ-i fîhi zulumâtun vera’dun veberkun yec’alûne esâbi’ahum fî âżânihim mine-ssavâ’iki hażera-lmevt(i)€ va(A)llâhu muhîtun bilkâfirîn€

ÖZ BAKIŞ: Veya hidayeti bırakıp sapıklığı satın alan kişilerin durumu, gökten şiddetli bir şekilde boşalan, içinde karanlıkların, gök gürültüsünün ve şimşeklerin olduğu yağmura benzer. İnen yıldırım sesleriyle kendilerinde oluşan ölüm korkusu nedeniyle, çaresiz bir şekilde parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Küfredip gerçeği örten kişiler, kendilerini örttükleriyle de Allah’ın kuşatması altındadırlar.

BAKARA 20. AYET

يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ اَبْصَارَهُمْۜ كُلَّمَٓا اَضَٓاءَ لَهُمْ مَشَوْا ف۪يهِۙ وَاِذَٓا اَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟

OKUNUŞU: Yekâdu-lberku yaḣtafu ebsârahum(s) kullemâ edâe lehum meşev fîhi ve-iżâ azleme ‘aleyhim kâmû(c) velev şâa(A)llâhu leżehebe bisem’ihim veebsârihim(c) inna(A)llâhe ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

ÖZ BAKIŞ: Şimşek neredeyse görmelerini kapatacak. Her ne zaman üzerlerinde aydınlık oluşuyorsa içinde yürürler, üzerlerine karanlıklar çökünce de otururlar. Eğer imansızlıklarından ötürü, Allah onların üzerlerinde imansızlıklarının icabı olan yaratımını oluştursaydı, duymalarını ve görmelerini elbette götürürdü. Muhakkak ki Allah, her şeyin üzerinde kudret sahibidir.

BAKARA 21. AYET

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-nnâsu-’budû rabbekumu-lleżî ḣalekakum velleżîne min kablikum le’allekum tettekûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ey insanlar, öyle bir rabbe kulluk ediniz ki, sizi ve sizden öncekileri o yaratmış olsun. Eğer ki sadece ona kulluk ederseniz, umulur ki korunmuş olursunuz.

BAKARA 22. AYET

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءًۖ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Elleżî ce’ale lekumu-l-arda firâşen ve-ssemâe binâen veenzele mine-ssemâ-i mâen feaḣrace bihi mine-śśemerâti rizkan lekum(s) felâ tec’alû li(A)llâhi endâden veentum ta’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Rabbiniz o rabtır ki yeri size döşek, göğü de sizin için bina etmiştir. Ve gökten üzerinize su indirerek o su ile yerden semereler çıkartıp rızık olarak size sunmuştur. Tüm bunları bile bile Allah’a ortaklar oluşturmayın.

BAKARA 23. AYET

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ۖ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-in kuntum fî raybin mimmâ nezzelnâ ‘alâ ‘abdinâ fe/tû bisûratin min miślihi ved’û şuhedâekum min dûni(A)llâhi in kuntum sâdikîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Eğer siz kulumuz üzerine indirdiklerimizden bir şüphe içindeyseniz, eğer bu şüphenizde doğru iseniz, sizde Allah’ın dışındaki diğer şahitlerinizi çağırın ve bizim indirdiğimizin misliyle bir sure haydi getirin.

BAKARA 24. AYET

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُۚ اُعِدَّتْ لِلْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Fe-in lem tef’alû velen tef’alû fetteku-nnâra-lletî vekûduha-nnâsu velhicâra(tu)(s) u’iddet lilkâfirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ama bunu şimdi yapamayacağınız gibi ileriki zamanlarda da yapamazsınız. Madem bunu yapamazsınız; o zaman, yakıtı insanlar ve taşlar olan ve kâfir olanlar için vaat edilen ateşe girmemek için korunun.

BAKARA 25. AYET

وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًاۙ قَالُوا هٰذَا الَّذ۪ي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِه۪ مُتَشَابِهًاۜ وَلَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

OKUNUŞU: Vebeşşiri-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihe-l-enhâr(u)(s) kullemâ ruzikû minhâ min śemeratin rizkan(ﻻ) kâlû hâże-lleżî ruziknâ min kablu veutû bihi muteşâbihen velehum fîhâ ezvâcun mutahhera(tun)(s) vehum fîhâ ḣâlidûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve müjdele ki; altlarından ırmaklar akan cennetler, kesinlikle iman edip salih amel işleyenler içindir. Onlara benzer rızıklar verildiğinden, her ne zaman oradaki rızıklarla rızıklandırıldıklarında diyeceklerdir ki, bu daha önce de rızıklandığımızdandır. Onlar için orada tertemiz eşler vardır. Ve orada süresiz kalacaklardır.

BAKARA 26. AYET

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْي۪ٓ اَنْ يَضْرِبَ مَثَلًا مَا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَاۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۚ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَيَقُولُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًاۢ يُضِلُّ بِه۪ كَث۪يرًا وَيَهْد۪ي بِه۪ كَث۪يرًاۜ وَمَا يُضِلُّ بِه۪ٓ اِلَّا الْفَاسِق۪ينَۙ

OKUNUŞU: İnna(A)llâhe lâ yestahyî en yadribe meśelen mâ be’ûdaten femâ fevkahâ(c) feemme-lleżîne âmenû feya’lemûne ennehu-lhakku min rabbihim(s) veemme-lleżîne keferû feyekûlûne mâżâ erâda(A)llâhu bihâżâ meśelen yudillu bihi keśîran veyehdî bihi keśîra(n)(c) vemâ yudillu bihi ille-lfâsikîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Muhakkak ki Allah, bir sivrisineği veya onun üstünde olanını örnek vermek suretiyle size darp vurmaktan hayâ edip çekinmez. Gerçekten iman edenler bunun kesinlikle rablerinden gelen bir hak olduğunu biliyorlar. Ama gerçeği örtüp küfredenler ise derler ki, Allah bu örnekle ne irade etti? Bu örnekle çok kişi sapıttığı gibi, çok kişi de doğru yolu bulur. Ama bu örnekle günaha dalanların dışında kimse sapıtmaz.

BAKARA 27. AYET

اَلَّذ۪ينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ م۪يثَاقِه۪ۖ وَيَقْطَعُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

OKUNUŞU: Elleżîne yenkudûne ‘ahda(A)llâhi min ba’di mîśâkihi veyakta’ûne mâ emera(A)llâhu bihi en yûsale veyufsidûne fi-l-ard(i)(c) ulâ-ike humu-lḣâsirûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Allah ile sözleşme yaptıktan sonra verdikleri sözü bozanlar, hem Allah’ın birleştirilmesini istediğini kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.

BAKARA 28. AYET

كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتًا فَاَحْيَاكُمْۚ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

OKUNUŞU: Keyfe tekfurûne bi(A)llâhi vekuntum emvâten feahyâkum(s) śumme yumîtukum śumme yuhyîkum śumme ileyhi turce’ûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Allah ile kaim olduğunuzu nasıl inkâr ediyorsunuz? Sizler ölüydünüz, o sizi diriltti. Sonra sizi ölü yapacak, sonra da sizi diriltecek, sonra da ona döndürüleceksiniz.

BAKARA 29. AYET

هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Huve-lleżî ḣaleka lekum mâ fi-l-ardi cemî’an śümme-stevâ ile-ssemâ-i fesevvâhunne seb’a semâvât(in)(c) vehuve bikulli şey-in ‘alîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Kendisiyle kaim olduğunuz Allah odur ki, yerdeki her şeyi sizin için yarattı. Sonra da göğü olgunlaştırdı. Bu olgunlaştırmayı da yedi gök olarak gerçekleştirdi. O yarattığı her şeyi kendisiyle kaim kılarak, şey’in ne olduğunu bilendir.

BAKARA 30. AYET

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż kâle rabbuke lilmelâ-iketi innî câ’ilun fi-l-ardi ḣalîfe(ten)(s) kâlû etec’alu fîhâ men yufsidu fîhâ veyesfiku-ddimâe venahnu nusebbihu bihamdike venukaddisu lek(e)(s) kâle innî a’lemu mâ lâ ta’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Rabbin meleklere dedi ki, muhakkak ki ben yeryüzünde bir halife oluşturacağım. Melekler dediler ki; sen yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek kimseyi mi halife olarak oluşturacaksın? Ve biz senin hamdın olarak seni tesbih ederken ve seni mukaddes bilirken… Rabbin dedi ki, muhakkak ki ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.

BAKARA 31. AYET

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

OKUNUŞU: Ve’alleme âdeme-l-esmâe kullehâ śumme ‘aradahum ‘ale-lmelâ-iketi fekâle enbi-ûnî bi-asmâ-i hâulâ-i in kuntum sâdikîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve Âdem’e isimlerin tümünü talim etti. Sonra Âdem’e talim ettiği esmaları meleklerin üzerine arz etti. Meleklere dedi ki, eğer doğrulardansanız Âdem’e talim ettiğim ve şimdi de size arz ettiğim tüm bu o isimlerden bana haber verin.

BAKARA 32. AYET

قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

OKUNUŞU: Kâlû subhâneke lâ ‘ilme lenâ illâ mâ ‘allemtenâ(s) inneke ente-l’alîmu-lhakîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Melekler dediler ki, sen bizden münezzehsin, senin bize öğrettiklerin dışında bizim için hiç bir ilim yoktur. Muhakkak ki sen, mutlak olarak âlimsin ve mutlak olarak hâkimsin.

BAKARA 33. AYET

قَالَ يَٓا اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۚ فَلَمَّٓا اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْۙ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ

OKUNUŞU: Kâle yâ âdemu enbi/hum bi-esmâ-ihim(s) felemmâ enbeehum bi-esmâ-ihim kâle elem ekul lekum innî a’lemu ġaybe-ssemâvâti vel-ardi vea’lemu mâ tubdûne vemâ kuntum tektumûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Rabbin dedi ki ya Âdem; onlara onların isimleriyle isimlenerek haber ver. Ne zaman ki onlara onların isimleriyle isimlenerek haber verdi; o zaman rabbin meleklere dedi ki, ben size demedim mi muhakkak ki ben göklerin ve yerin gaybını bilirim. Hem açığa çıkarttıklarınızı da bilirim ve gizlediklerinizi de bilirim.

BAKARA 34. AYET

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iż kulnâ lilmelâ-iketi-scudû li-âdeme fesecedû illâ iblîse ebâ vestekbera vekâne mine-lkâfirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve biz melekler için dedik secde edin Âdem’e, İblis dışında tümü secde ettiler. İblis secde etmekten kaçındı, kendisini büyük gördü ve kâfirlerden oldu.

BAKARA 35. AYET

وَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلَا مِنْهَا رَغَدًا حَيْثُ شِئْتُمَاۖ وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ

OKUNUŞU: Vekulnâ yâ âdemu-skun ente vezevcuke-lcennete vekulâ minhâ raġaden hayśu şi/tumâ velâ takrabâ hâżihi-şşecerate fetekûnâ mine-zzâlimîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve biz dedik ya Âdem, sen ve eşin cenneti mesken edinin. Ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın. Eğer yaklaşırsanız zalimlerden olursunuz.

BAKARA 36.AYET

فَاَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَاَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا ف۪يهِۖ وَقُلْنَا اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ

OKUNUŞU: Fe ezellehume-şşeytânu ‘anhâ feaḣracehumâ mimmâ kânâ fîhi(s) vekulna-hbitû ba’dukum liba’din ‘aduvv(un)(s) velekum fi-l-ardi mustekarrun vemetâ’un ilâhîn(in)

ÖZ BAKIŞ: Fakat şeytan, ikisini içinde bulundukları ortamdan kaydırdı. Öylece ikisini o ortamdan çıkardı. Ve biz onlara dedik ki, haydi bazınız bazınıza düşman olarak inin. Sizin için yerde karar kılma yeri olacak ve belli bir vakte kadar da oradan size faydalanma olacaktır.

BAKARA 37. AYET

فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه۪ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

OKUNUŞU: Fetelakkâ âdemu min rabbihi kelimâtin fetâbe ‘aleyh(i)(c) innehu huve-ttevvâbu-rrahîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Âdem rabbinden bir takım kelimeler ile telakki etti. O telakki ettiği kelimeler üzerine tövbe etti. Muhakkak ki o, mutlak olarak tövbeleri kabul eden ve mutlak olarak rahim olandır.

BAKARA 38. AYET

قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَم۪يعًاۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

OKUNUŞU: Kulna-hbitû minhâ cemî’a(n)(s) fe-immâ ye/tiyennekum minnî huden femen tebi’a hudâye felâ ḣavfun ‘aleyhim velâhum yahzenûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Biz onlara dedik ki hepiniz oradan ininiz. Benden size bir hidayet geldiğinde, kim bu hidayete tabi olursa, onların üzerine bir korku gelmeyecektir hem onlar mahzun da olmayacaklardır.

BAKARA 39. AYET

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

OKUNUŞU: Velleżîne keferû vekeżżebû bi-âyâtinâ ulâ-ike ashâbu-nnâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle en büyük gerçeği örtüp, mevcudiyetimize delil olan kendi varlıklarının bizimle kaim olduğu gerçeğini yalanlayanlar, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır hem de onlar onun içinde ebedi kalacaklardır.

BAKARA 40. AYET

يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَوْفُوا بِعَهْد۪ٓي اُو۫فِ بِعَهْدِكُمْ وَاِيَّايَ فَارْهَبُونِ

OKUNUŞU: Yâ benî isrâ-île-żkurû ni’metiye-lletî en’amtu ‘aleykum veevfû bi’ahdî ûfi bi’ahdikum ve-iyyâye ferhebûn(i)

ÖZ BAKIŞ: Ey isra-il çocukları; zikredin o nimeti ki, onunla nimetimi üzerinize indirdim. Ahdime vefa gösterin ki, ben de size verdiğim sözü tutayım. Ve yalnızca benden çekinerek korkun.

NOT: Hz. Yakub aleyhisselamın soyu, Hz. İshak aleyhisselam vasıtasıyla Hz. İbrahim aleyhisselama dayanmaktadır. O, Hz. İshak aleyhisselamın ve Hz. İshak aleyhisselam da Hz. İbrahim aleyhisselamın oğludur.  Hz. Yakub aleyhisselamın diğer bir adı da İsrail’dir. Kardeşinden kaçarak dayısının yanına giderken gündüzleri saklanmış ve geceleri de yürümüştür. Bundan dolayı kendisine lakap olarak İsra-il denmiştir. Kelime olarak İsra-il geceleyin Allah’a yürüyen demektir. (et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, I,162)

İKİNCİ NOT: İsra-il oğulları tabirini açtığımızda, isra gece yol giden kişiye, il ise Allah’ın ulûhiyetine işaret eder. İsra miraç hadisesini hatırlayın. Ayette Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem efendimizin gece Mekke’den Kudüs’e gidişi için bu kelimeyi kullanıyor. İşte diyor ki, ey o kimseler ki, karanlık bir ortam olan bedensel yaşam içinde bocalayan, ama gözünü Allah’a dikmek isteyip gereği gibi kulluk yapmak isteyen ve yönelişini bu yöne çeviren kişinin çocukları. Dolayısıyla ilk isra-il olan kişi de Âdem babamızdır. Ağaçtan yeyip dünyaya inince, kendisini karanlıkta buldu ve Allah’a yol aradı. İşte ey isra-il oğulları diye başlayan her ayet, Hz. Âdem’in nesli olan tüm insanlığa hitaptır.

BAKARA 41. AYET

وَاٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلْتُ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُٓوا اَوَّلَ كَافِرٍ بِه۪ۖ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَات۪ي ثَمَنًا قَل۪يلًاۘ وَاِيَّايَ فَاتَّقُونِ

OKUNUŞU: Veâminû bimâ enzeltu musaddikan limâ me’akum velâ tekûnû avvele kâfirin bih(i)(s) velâ teşterû bi-âyâtî śemenen kalîlen ve-iyyâye fettekûn(i)

ÖZ BAKIŞ: Ve size nazil olup sizinle beraber olanı tasdik edici olana iman edin. Size sunulduğu gibi içeriğini bilmeden; evvel işiniz, onun inkârı olmasın. Benim ayetlerimi küçük bir paha karşılığında satmayın. Ve yalnızca bana karşı takva ehli olun.

BAKARA 42. AYET

وَلَا تَلْبِسُوا الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُوا الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Velâ telbisu-lhakka bilbâtili vetektumu-lhakka veentum ta’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Mutlak olarak hak olanı batılla hemhal olup örtmeyin; öylece mutlak olarak hak olanı örtbas etmeyin. Sizde hakkı örtbas edip gizlediğinizi zaten biliyorsunuz.

BAKARA 43. AYET

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِع۪ينَ

OKUNUŞU: Veakîmu-ssalâte veâtu-zzekâte verke’û me’a-rrâki’în(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve namazın hakkını vererek; yaşamın tüm alanlarında, namazda yaşadığınız haleti ruhiye ile ayakta kalın; hem mutlaka zekâtınızı verin. Ve mutlak bir halde, rükû edenlerle beraber sizde rükû edin.

BAKARA 44. AYET

اَتَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ اَنْفُسَكُمْ وَاَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

OKUNUŞU: Ete/murûne-nnâse bilbirri vetensevne enfusekum veentum tetlûne-lkitâb(e)(c) efelâ ta’kilûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Siz nefsinizi unutmak suretiyle insanlara iyilikle mi emrediyorsunuz? Ve siz kitabı da tilavet ediyorsunuz. Artık akıl etmeyecek misiniz?

BAKARA 45. AYET

وَاسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ وَاِنَّهَا لَكَب۪يرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِع۪ينَۙ

OKUNUŞU: Veste’înû bi-ssabri ve-ssalâ(ti)(c) ve-innehâ lekebîratun illâ ‘ale-lḣâşi’în(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve sabır halini yaşayarak hem namazda yaşadığın haleti ruhiyeyi ayakta tutarak yardım dileyin. Ve muhakkak ki bu haleti ruhiyeyi devam ettirmek; huşu ehlinin dışındaki kişilere büyük bir yük olarak gözükür.

BAKARA 46. AYET

اَلَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَاَنَّهُمْ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ۟

OKUNUŞU: Elleżîne yazunnûne ennehum mulâkû rabbihim veennehum ileyhi râci’ûn(e)

ÖZ BAKIŞ: O huşu ehli ki, rablerinin likasını yaşayacakları zannı ile bakarlar ve muhakkak ki onlar, rablerine döneceklerdir.

BAKARA 47. AYET

يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَنّ۪ي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ

OKUNUŞU: Yâ benî isrâ-île-żkurû ni’metiye-lletî en’amtu ‘aleykum veennî faddaltukum ‘ale-l’âlemîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ey isra-il çocukları; (“ey karanlıkta rabbine yürümek isteyen Âdem nesli” diye anlaşılmalıdır. 40. Ayette kısaca izahını yaptık. Bu şekildeki tüm ayetler, Âdem neslinden rabbine doğru yürüyen insanlar olarak anlaşılmalıdır. Zira her ayetin iniş ve hitap şekli ayrı bir makamdan olur.); zikredin o nimeti ki, onunla nimetimi üzerinize indirdim. Ve muhakkak ki ben, sizi âlemlerin üzerinde faziletli kıldım.

BAKARA 48. AYET

وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

OKUNUŞU: Vettekû yevmen lâ teczî nefsun ‘an nefsin şey-en velâ yukbelu minhâ şefâ’atun velâ yu/ḣażu minhâ ‘adlun velâ hum yunsarûn(e)

ÖZ BAKIŞ: e hiçbir nefsin başka bir nefse bir ödeme yapamayacağı gün için, bu gününüzde Allah’ın sınırlarını aşmaktan korunun. Ve o gün kimseden bir şefaat kabul edilmeyecektir. Ve o gün kimseden bir fidye de alınmayacaktır. Ve o gün onlara yardım da edilmeyecektir.

BAKARA 49. AYET

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ

OKUNUŞU: Ve-iż necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sû-e-l’ażâbi yużebbihûne ebnâekum veyestehyûne nisâekum(c) vefî żâlikum belâun min rabbikum ‘azîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Ve hatırlayınız ki, sizi firavunun yakınlarından kurtarmıştık. Size azabın en kötüsünü yaşatıyorlardı. Erkeklerinizi kesiyorlardı, kadınlarınıza hayat veriyorlardı. Sizin bu azabın içinde olmanız, rabbinizden büyük bir bela idi.

BAKARA 50. AYET

وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż feraknâ bikumu-lbahra feenceynâkum veaġraknâ âle fir’avne veentum tenzurûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani sizle denizi yarmıştık. Öylece sizi kurtarmıştık. Ve firavunun yakınlarını gark etmiştik. Ve sizde buna bakıyordunuz.

BAKARA 51. AYET

وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż vâ’adnâ mûsâ erbe’îne leyleten śümme-tteḣażtumu-l’icle min ba’dihi veentum zâlimûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani biz Musa ile kırk gece sözleşmiştik. Sonra siz onun ardından buzağıyı edinmiştiniz. Ve siz buzağıya tutunan zalimlerdiniz.

BAKARA 52. AYET

ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

OKUNUŞU: Śumme ‘afevnâ ‘ankum min ba’di żâlike le’allekum teşkurûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Sonra sizden bu hatanızı affettik. Bundan sonra; umulur ki şükredersiniz.

BAKARA 53. AYET

وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż âteynâ mûsâ-lkitâbe velfurkâne le’allekum tehtedûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani Musa’ya mutlak olarak bilinen kitabı ve hak ile batılı mutlak olarak ayırt ediciliği vermiştik. Umulur ki sizler hidayete erersiniz.

BAKARA 54. AYET

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

OKUNUŞU: Ve-iż kâle mûsâ likavmihi yâkavmi innekum zalemtum enfusekum bittiḣâżikumu-l’icle fetûbû ilâ bâri-ikum faktulû enfusekum żâlikum ḣayrun lekum ‘inde bâri-ikum fetâbe ‘aleykum(c) innehu huve-ttevvâbu-rrahîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani Musa kavmine dedi ki; ey kavmim muhakkak sizler buzağıyı edinmekle nefsinize zulüm ettiniz. Siz kusursuz ve uyumlu olarak emsalsiz bir şekilde yaratana tövbe edin. Nefislerinizi öldürün. Bu, sizi kusursuz ve uyumlu olarak yaratanın yanında daha hayırlıdır. Kusursuz ve uyumlu olarak yaratana tövbe üzerine olmalısınız. Muhakkak ki o; mutlak olarak tövbeleri kabul edendir ve mutlak olarak, bir şeyler üretmek için çaba harcayana, çabasının karşılığını kendisi için yaratandır.

BAKARA 55. AYET

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż kultum yâ mûsâ len nu/mine leke hattâ nera(A)llâhe cehraten feaḣażetkumu-ssâ’ikatu veentum tenzurûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani dediniz “ya Musa”, Allah’ı açıkça görmeden sana iman etmeyiz. Bir yıldırım sizi tuttu ve siz o yıldırıma bakınıp duruyordunuz.

BAKARA 56. AYET

ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

OKUNUŞU: Śumme be’aśnâkum min ba’di mevtikum le’allekum teşkurûn(e)

ÖZLÜ BAKIŞ: Sonra, sizi ölümünüzün akabinde tekrar dirilttik. Umulur ki sizler şükredersiniz.

BAKARA 57. AYET

وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ

OKUNUŞU: Vezallelnâ ‘aleykumu-lġamâme veenzelnâ ‘aleykumu-lmenne ve-sselvâ(s) kulû min tayyibâti mâ razeknâkum(s) vemâ zalemûnâ velâkin kânû enfusehum yazlimûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve üzerlerinizi bulutlarla gölgelendirdik. Ve üzerlerinize kudret helvası ve bıldırcın nazil ettik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden temiz olanlarını yiyin. Bize zulmetmiyorlar, velâkin kendi nefislerine zulmediyorlar.

BAKARA 58. AYET

وَاِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْۜ وَسَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iż kulne-dḣulû hâżihi-lkaryete fekulû minhâ hayśu şi/tum raġaden vedḣulu-lbâbe succeden vekûlû hittatun naġfir lekum ḣatâyâkum(c) vesenezîdu-lmuhsinîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani biz size dedik bu köye girin, oradan istediğiniz gibi bol bol yiyin. Ve kapıdan secde ederek girin. Ve deyin ki; ya rabbi bizi bağışlayın, öylece biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. Ve mutlak olarak iyilik yapanlara, biz de iyilikleri arttıracağız.

BAKARA 59. AYET

فَبَدَّلَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذ۪ي ق۪يلَ لَهُمْ فَاَنْزَلْنَا عَلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ۟

OKUNUŞU: Febeddele-lleżîne zalemû kavlen ġayra-lleżî kîle lehum feenzelnâ ‘ale-lleżîne zalemû riczen mine-ssemâ-i bimâ kânû yefsukûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Fakat zulmeden kimseler, sözümüzü kendilerine söylemediğimiz sözle değiştirdiler. Böylece kötülüklere büründüklerinden dolayı, zulmedenlerin üzerlerine semadan murdar bir azap nazil ettik.

BAKARA 60. AYET

وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِه۪ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَۜ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًاۜ قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْۜ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iżi-steskâ mûsâ likavmihi fekulna-drib bi’asâke-lhacer(a)(s) fenfecerat minhu iśnetâ ‘aşrate ‘aynâ(en)(s) kad ‘alime kullu unâsin meşrabehum(s) kulû veşrabû min rizki(A)llâhi velâ ta’śev fi-l-ardi mufsidîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani Musa, bizden kavmini sulamamızı istemişti. Ona dedik ki, bastonunla taşa vur. Bastonu taşa vurunca, taştan on iki çeşme fışkırdı. Tüm insanlar su içme yerlerini elbette bildiler. Allah’ın rızık olarak sunduğundan yeyiniz ve içiniz. Ve yerde karışıklılık çıkartıp fesada mahal vermeyin.

BAKARA 61. AYET

وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نَصْبِرَ عَلٰى طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّٓائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَاۜ قَالَ اَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذ۪ي هُوَ اَدْنٰى بِالَّذ۪ي هُوَ خَيْرٌۜ اِهْبِطُوا مِصْرًا فَاِنَّ لَكُمْ مَا سَاَلْتُمْۜ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۟

OKUNUŞU: Ve-iż kultum yâ mûsâ len nasbira ‘alâ ta’âmin vâhidin fed’u lenâ rabbeke yuḣric lenâ mimmâ tunbitu-l-ardu min baklihâ vekiśśâ-ihâ vefûmihâ ve’adesihâ vebesalihâ(s) kâle etestebdilûne-lleżî huve ednâ billeżî huve ḣayr(un)(c) ihbitû misran fe-inne lekum mâ seeltum veduribet ‘aleyhimu-żżilletu velmeskenetu vebâû biġadabin mina(A)llâh(i)(k) żâlike bi-ennehum kânû yekfurûne bi-âyâti(A)llâhi veyaktulûne-nnebiyyîne biġayri-lhakk(i)(k) żâlike bimâ ‘asav vekânû ya’tedûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani demiştiniz ki ya Musa, biz bir taâm yani yemek üzerine sabredemeyiz. Bizim için dua et rabbine yerin bitirdiği baklagillerden, salatalığından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından da bize çıkarsın. Onlara dedi ki, sizler hayırlı olan yiyeceği düşük olanla mı değiştiriyorsunuz? Şehre inin, muhakkak ki orada istediğiniz şeyler sizin için vardır. Ve üzerlerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar. Hemhal oldukları Allah’ın ayetlerini inkâr ettikleri için ve haksız yere nebileri öldürdükleri için bu alçaklık ve yoksulluk damgası kesinlikle onlarla oldu. Bu duruma gelmelerine, onlara tebliğ edilene isyan etmeleri ve kendilerine çizilen sınırı aşmaları neden oldu.

BAKARA 62. AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne âmenû velleżîne hâdû ve-nnesârâ ve-ssâbi-îne men âmene bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣiri ve’amile sâlihan felehum ecruhum ‘inde rabbihim velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Muhakkak ki iman eden kimseler ile Yahudi, Hıristiyan ve doğaya tapanlardan her kim, Allah ile kaim olduğuna iman edip şirkten arınırsa ve ahiret gününe iman edip salih ameller işlerse, onların amellerinin karşılığı rablerinin yanındadır. Ve onlara korku yoktur hem onlar mahzun da olmayacaklardır.

BAKARA 63. AYET

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż eḣażnâ mîśâkakum verafa’nâ fevkakumu-ttûra ḣużû mâ âteynâkum bikuvvetin veżkurû mâ fîhi le’allekum tettekûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani sizden sağlam bir söz almıştık. Ve sizin üzerinize tanış olduğunuz dağı yükseltmiştik. Size verdiğimiz şeyi kuvvetle tutunuz ve içinde olan şeyi hatırlayınız. Umulur ki siz korunursunuz.

BAKARA 64. AYET

ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

OKUNUŞU: Śumme tevelleytum min ba’di żâlike felevlâ fadlu(A)llâhi ‘aleykum verahmetuhu lekuntum mine-lḣâsirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Tüm bu oluşlardan sonra yüz çevirdiniz. Eğer Allah’ın fazlı ve rahmeti sizin üzerinizde olmasaydı, sizler hüsrana düşenlerden olurdunuz.

BAKARA 65. AYET

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذ۪ينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَۚ

OKUNUŞU: Velekad ‘alimtumu-lleżîna’tedev minkum fî-ssebti fekulnâ lehum kûnû kiradeten ḣâsi-în(e)

ÖZ BAKIŞ: Elbette içinizden sebt günü haddi aşanları bilmişsinizdir. Onlara dedik ki aşağılık maymunlar olun.

BAKARA 66. AYET

فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ

AYETİN OKUNUŞU: Fece’alnâhâ nekâlen limâ beyne yedeyhâ vemâ ḣalfehâ vemev’izaten lilmuttekîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Onlara ve onlardan sonra gelen insanlara ibretlik bir ceza olsun diye, onları aşağılık bir halde maymunlaştırdık. Ve bu durumu, korunmak isteyenlere, görsel bir nasihat eyledik.

BAKARA 67. AYET

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iż kâle mûsâ likavmihi inna(A)llâhe ye/murukum en teżbehû bekara(ten)(s) kâlû etetteḣiżunâ huzuvâ(en)(s) kâle e’ûżu bi(A)llâhi en ekûne mine-lcâhilîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani Musa kavmine demişti ki, muhakkak ki Allah sizin bir inek kesmenizi istiyor. Kavmi dedilerdi ki, ineği kes diyerek bizimle alay mı ediyorsun? Musa dedi ki, cahillerden olamamak için Allah’ın kudretine sığınıyorum.

BAKARA 68. AYET

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ

OKUNUŞU: Kâlû ud’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiy(e)(c) kâle innehu yekûlu innehâ bekaratun lâ fâridun velâ bikrun ‘avânun beyne żâlike(s) fef’alû mâ tu/merûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Dediler ki bizim için rabbine dua et, bize bu ineğin özelliklerini açıklasın. Musa dedi muhakkak rabbim diyor ki, gerçekten o inek öyle bir inektir ki ne yaşlıdır ne de körpedir. Bu ikisinin arasında olup orta yaşlarındadır. Haydi, size emredilen bu şeyi yapın.

BAKARA 69. AYET

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ

OKUNUŞU: Kâlû ud’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ levnuhâ(c) kâle innehu yekûlu innehâ bekaratun safrâu fâki’un levnuhâ tesurru-nnâzirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Dediler ki bizim için rabbine dua et, bize bu ineğin renginin ne olduğunu açıklasın. Musa dedi muhakkak rabbim diyor ki, gerçekten o inek öyle bir inektir ki, onun rengi sarı parlak bir renktir ki, ona bakanlar da sevinçli bir hal oluşur.

BAKARA 70. AYET

قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۙ اِنَّ الْبَقَرَ تَشَابَهَ عَلَيْنَاۜ وَاِنَّٓا اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَمُهْتَدُونَ

OKUNUŞU: Kâlû-d’u lenâ rabbeke yubeyyin lenâ mâ hiye inne-lbekara teşâbehe ‘aleynâ ve-innâ in şâa(A)llâhu lemuhtedûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Dediler ki bizim için rabbine dua et, bize bu ineğin nasıl bir şey olduğunu net olarak açıklasın. Zira senin söylediğin tanım bizi aydınlatmadı ve bu tanımın içine birçok inek girdi. Ve sen net olarak onu tanıtırsan, inşaallah biz kesinlikle hidayeti bulacağız.

BAKARA 71. AYET

قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا ذَلُولٌ تُث۪يرُ الْاَرْضَ وَلَا تَسْقِي الْحَرْثَۚ مُسَلَّمَةٌ لَا شِيَةَ ف۪يهَاۜ قَالُوا الْـٰٔنَ جِئْتَ بِالْحَقِّۜ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُوا يَفْعَلُونَ۟

OKUNUŞU: Kâle innehu yekûlu innehâ bekaratun lâżelûlun tuśîru-l-arda velâ teski-lharśe musellemetun lâ şiyete fîhâ (c)kâlu-l-âne ci/te bilhakk(i)(c) feżebehûhâ vemâ kâdû yef’alûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Musa dedi muhakkak rabbim diyor ki, gerçekten o inek öyle bir inektir ki, yerde çift sürmek için kimsenin boyunduruğu altına girmemiştir ve o inek ile su taşınıp ekinler sulanmamıştır. O inek kusursuzdur, alacasız yani beneksizdir. Dediler işte şimdi istediğimizi bize hak olarak getirdin. Onu boğazlayıp kestiler. Az daha Musa’nın rabbinden getirdiğini irdeleselerdi, ineği bulup kesemeyeceklerdi.

BAKARA 72. AYET

وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادّٰرَءْتُمْ ف۪يهَاۜ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ

OKUNUŞU: Ve-iż kateltum nefsen feddâra/tum fîhâ(s) ve(A)llâhu muḣricun mâ kuntum tektumûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani bir nefsi öldürmüştünüz. Onun hakkında birbirinizle tartışmıştınız. Kesinlikle Allah gizlediğiniz şeyi açığa çıkaracaktı.

BAKARA 73. AYET

فَقُلْنَا اضْرِبُوهُ بِبَعْضِهَاۜ كَذٰلِكَ يُحْيِ اللّٰهُ الْمَوْتٰى وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

OKUNUŞU: Fekulnâ-dribûhu biba’dihâ(c) keżâlike yuhyi(A)llâhu-lmevtâ veyurîkum âyâtihi le’allekum ta’kilûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Onlara dedik ki, bir kısmıyla ona vurunuz. Allah aynen böylece ölüleri diriltir. Belki düşünüp akılınızı kullanırsınız diye, Allah böylece ayetlerini sizlere gösterir.

BAKARA 74. AYET

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةًۜ وَاِنَّ مِنَ الْحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنْهُ الْاَنْهَارُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخْرُجُ مِنْهُ الْمَٓاءُۜ وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

OKUNUŞU: Śumme kaset kulûbukum min ba’di żâlike fehiye kelhicârati ev eşeddu kasve(ten)(c) ve-inne mine-lhicârati lemâ yetefecceru minhu-l-anhâr(u)(c) ve-inne minhâ lemâ yeşşekkaku feyeḣrucu minhu-lmâ(u)(c) ve-inne minhâ lemâ yehbitu min ḣaşyeti(A)llâh(i)(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Sonra kalpleriniz katılaştı. Kalpleriniz katılaştıktan sonra, kalpleriniz taş gibi oldu veya taştan daha da sert oldu. Ve kesinlikle bazı taşlar vardır ki, onlardan nehirler fışkırır. Ve kesinlikle bazı taşlar çatladıklarında onlardan su çıkar. Ve kesinlikle öyle taşlar da vardır ki, Allah’ın huşusundan yuvarlanırlar. Ve kesinlikle Allah, işlemiş olduğunuz amellerden gafil değildir.

BAKARA 75. AYET

اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Efetetme’ûne en yu/minû lekum vekad kâne ferîkun minhum yesme’ûne kelâma(A)llâhi śümme yuharrifûnehu min ba’di mâ ‘akalûhu vehum ya’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir fırka Allah’ın kelamını işittiler. Sonra da, onun içeriğinin doğruluğunu akıllarıyla anladıkları halde başka kelamla değiştirdiler. Ve onlar bunu biliyorlar.

BAKARA 76. AYET

وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ قَالُٓوا اَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَٓاجُّوكُمْ بِه۪ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ leku-lleżîne âmenû kâlû âmennâ ve-iżâ ḣalâ ba’duhum ilâ ba’din kâlû etuhaddiśûnehum bimâ feteha(A)llâhu ‘aleykum liyuhâccûkum bihi ‘inde rabbikum(c) efelâ ta’kilûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve ne zaman ki iman edenlerle karşılaştıklarında bizde iman ettik derler. Ve ne zaman ki bazısı bazısıyla yalnız kaldığında birbirlerine derler ki, Allah’ın size açtığını, rablerinin katında size karşı delil olarak kullanacaklarını bile bile onlara mı anlatırsınız. Akıllanmayacak mısınız?

BAKARA 77. AYET

اَوَلَا يَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ

OKUNUŞU:

Eve lâ ya’lemûne enna(A)llâhe ya’lemu mâ yusirrûne vemâ yu’linûn(e)

ÖZ BAKIŞ:

Allah’ın onların gizlediklerini de, açıkça işlediklerini de kesinlikle bildiğini bilmiyorlar mı?

BAKARA 78. AYET

وَمِنْهُمْ اُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ اِلَّٓا اَمَانِيَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَظُنُّونَ

OKUNUŞU: Veminhum ummiyyûne lâ ya’lemûne-lkitâbe illâ emâniyye ve-in hum illâ yazunnûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve onlardan bazısı ümmidirler ki kitabı bilmezler. Sadece kuruntularını söylerler. Ve onlar sadece zannederler.

BAKARA 79. AYET

فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْد۪يهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ لِيَشْتَرُوا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْد۪يهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ

OKUNUŞU: Feveylun lilleżîne yektubûne-lkitâbe bi-eydîhim śümme yekûlûne hâżâ min ‘indi(A)llâhi liyeşterû bihi śemenen kalîlâ(en)(s) feveylun lehum mimmâ ketebet eydîhim veveylun lehum mimmâ yeksibûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Veyl o kimselere olsun ki, az bir menfaat karşılığı satmak için, kendi elleriyle kuruntularına göre kitap yazarlar, sonra da derler ki bu Allah katından gelmiştir. Elleriyle yazdıkları için onlara Veyl olsun. Ve elde ettiklerinden dolayı onlara veyl olsun.

BAKARA 80. AYET

وَقَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةًۜ قُلْ اَتَّخَذْتُمْ عِنْدَ اللّٰهِ عَهْدًا فَلَنْ يُخْلِفَ اللّٰهُ عَهْدَهُٓ اَمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Ve kâlû len temessene-nnâru illâ eyyâmen ma’dûde(ten)(c) kul etteḣażtum ‘inda(A)llâhi ‘ahden felen yuḣlifa(A)llâhu ‘ahdeh(u)(s) em tekûlûne ‘ala(A)llâhi mâ lâ ta’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve dediler ki, bize ateş ancak sınırlı günlerde dokunacak. Onlara de ki, sizler bu şekilde Allah’tan bir söz mü aldınız. Eğer böyle bir söz almışsanız, Allah ahdine muhalefet etmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?

BAKARA 81. AYET

بَلٰى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَاَحَاطَتْ بِه۪ خَط۪ٓيـَٔتُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

OKUNUŞU: Belâ men kesebe seyyi-eten veehâtat bihi ḣatî-etuhu feulâ-ike as-hâbu annâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hayır, şöyle bilin; kim ki elde ettiği kötülüklerle işlediği hataları onu kuşatmışsa, işte onlar ateşin sahibidirler. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.

BAKARA 82. AYET

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

OKUNUŞU: Velleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti ulâ-ike as-hâbu-lcenne(ti)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve o kimseler ki, iman edip salih amel işlerler, işte onlar cennetin sahibidirler. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.

BAKARA 83. AYET

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ لَا تَعْبُدُونَ اِلَّا اللّٰهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْكُمْ وَاَنْتُمْ مُعْرِضُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż eḣażnâ mîśâka benî isrâ-île lâ ta’budûne illa(A)llâhe vebilvâlideyni ihsânen veżi-lkurbâ velyetâmâ velmesâkîni vekûlû linnâsi husnen veakîmû-ssalâte veâtû-zzekâte śümme tevelleytum illâ kalîlen minkum veentum mu’ridûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani biz isra-il çocuklarından Allah’tan başkasına kulluk etmesinler ve anne ile babaya ihsanda bulunsunlar, hem yakınlarına ve yetimlere hem miskinlere ihsan etsinler, hem de insanlara güzel söz söylesinler ve namazla kaim olsunlar hem zekât versinler diye söz almıştık. Sonra çok azınız dışında sözünüzden döndünüz ve yüz çeviriyorsunuz.

BAKARA 84. AYET

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ لَا تَسْفِكُونَ دِمَٓاءَكُمْ وَلَا تُخْرِجُونَ اَنْفُسَكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ ثُمَّ اَقْرَرْتُمْ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ

OKUNUŞU: Ve-iż eḣażnâ mîśâkakum lâ tesfikûne dimâekum velâ tuḣricûne enfusekum min diyârikum śumme akrartum veentum teşhedûn(e)loğullarından, “Allah’ta

ÖZ BAKIŞ: Ve hani birbirinizin kanını dökmemek için sizden söz almıştık. Ve nefislerinizi diyarlarınızdan çıkarmamak için sizden söz almıştık. Sonra bu söz verişi ikrar etmiştiniz ve sizler bu duruma şahitlik yapmıştınız.

BAKARA 85. AYET

ثُمَّ اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تَقْتُلُونَ اَنْفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَر۪يقًا مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْۘ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۜ وَاِنْ يَأْتُوكُمْ اُسَارٰى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ اِخْرَاجُهُمْۜ اَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍۚ فَمَا جَزَٓاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذٰلِكَ مِنْكُمْ اِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُرَدُّونَ اِلٰٓى اَشَدِّ الْعَذَابِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

OKUNUŞU: Śumme entum hâulâ-i taktulûne enfusekum vetuḣricûne ferîkan minkum min diyârihim tezâherûne ‘aleyhim bil-iśmi vel’udvâni ve-in ye/tûkum usârâ tufâdûhum vehuve muharramun ‘aleykum iḣrâcuhum(c) efetu/minûne biba’di-lkitâbi vetekfurûne biba’d(in)(c) femâ cezâu men yef’alu żâlike minkum illâ ḣizyun fi-lhayâti-ddunyâ veyevme-lkiyâmeti yuraddûne ilâ eşeddi-l’ażâb(i)(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Sonra siz, yapılmaması gerekeni yapıyorsunuz. Nefislerinizi öldürüyorsunuz. Ve sizden bir fırkayı yerleşik oldukları yerlerinden çıkarıyorsunuz. Günah olan fiillerle bütünleşerek ve düşmanlığa bürünerek içinizdekini onlara karşı açığa çıkarıyorsunuz. Onları yerleşik oldukları yerlerinden çıkarmak üzerinize haram olduğu halde, yerlerinden çıkartıyorsunuz veya çıkmayanlara da esir muamelesi yapıp vergiye mahkûm ediyorsunuz. Siz kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle fiillerde bulunan kişinin cezası, dünya hayatında rezil olmaktır. Ve ahiret gününde de en şiddetli azaba terk edileceklerdir. Allah işlediğiniz hiçbir amelden gafil değildir.

BAKARA 86. AYET

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۘ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ۟

OKUNUŞU: Ulâ-ike-lleżîne-şteravu-lhayâte-ddunyâ bil-âḣirat(i)(s) felâ yuḣaffefu ‘anhumu-l’ażâbu velâ hum yunsarûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Onlar ahiret hayatından vazgeçip dünya hayatını satın alan kişilerdir. Onların üzerine azap hafiflenmeyecek ve onlara yardım da edilmeyecektir.

BAKARA 87. AYET

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِه۪ بِالرُّسُلِ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ

OKUNUŞU: Velekad âteynâ mûsâ-lkitâbe vekaffeynâ min ba’dihi bi-rrusul(i)(c) veâteynâ ‘îsâ-bne meryeme-lbeyyinâti veeyyednâhu birûhi-lkudus(i)(k) efekullemâ câekum rasûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumu-stekbertum feferîkan keżżebtum veferîkan taktulûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve yemin olsun ki, biz Musa’ya kitabı verdik. Ve Musa’dan sonra da kitabı rasullerimizle ardı ardınca gönderdik. Ve Meryem’in oğlu İsa’ya da beyan etmeyi verdik. Ve onu Ruhu-l Kudüs ile destekledik. Size rasullerimiz geldiğinde, nefislerinizin hoşuna gitmeyen bir şey sunulunca, kibirlenirsiniz, bazısını yalanlarsınız, bazısını da öldürürsünüz, öyle mi?

BAKARA 88. AYET

وَقَالُوا قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَقَل۪يلًا مَا يُؤْمِنُونَ

OKUNUŞU: Ve kâlû kulûbunâ ġulf(un)(c) bel le’anehumu(A)llâhu bikufrihim fekalîlen mâ yu/minûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve dediler ki kalbimiz perdelidir. Hayır, kalpleri perdelenmemiş bilakis, küfürleri yüzünden Allah’tan uzağa düşmüşlerdir. Bunun için de pek az iman ederler.

BAKARA 89. AYET

وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ كِتَابٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْۙ وَكَانُوا مِنْ قَبْلُ يَسْتَفْتِحُونَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مَا عَرَفُوا كَفَرُوا بِه۪ۘ فَلَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Velemmâ câehum kitâbun min ‘indi(A)llâhi musaddikun limâ me’ahum vekânû min kablu yesteftihûne ‘ale-lleżîne keferû felemmâ câehum mâ ‘arafû keferû bih(i)(c) fela’netu(A)llâhi ‘ale-lkâfirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve ne zaman ki onlarla beraber olanı tasdik edici bir kitap, Allah’ın katından onlara geldi… Ki onlar, mutlak gerçek olanı örtenlere karşı üstünlük elde etmek için, daha önce de bir çıkış yolu arıyorlardı; işte ne zaman ki bir kitap geldi, o kitabı tanıdıkları halde, kendileriyle beraber olanla o kitabı örtmeye kalktılar. Mutlak gerçeği örtenler, Allah’tan uzağa düşmüşlerdir.

BAKARA 90. AYET

بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْ اَنْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بَغْيًا اَنْ يُنَزِّلَ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۚ فَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ عَلٰى غَضَبٍۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ مُه۪ينٌ

OKUNUŞU: Bi/semâ-şterav bihi enfusehum en yekfurû bimâ enzela(A)llâhu baġyen en yunezzila(A)llâhu min fadlihi ‘alâ men yeşâu min ‘ibâdih(i)(s) febâû biġadabin ‘alâ ġadab(in)(c) velilkâfirîne ‘ażâbun muhîn(un)

ÖZ BAKIŞ: Nefislerini onunla sattıkları şey ne de kötüdür. O da, kıskançlıklarından dolayı; Allah’ın fazlıyla, kullarından yapısını inzalle uyumlu inşa ettiği kuluna, nazil ettiği gerçeği örtüp görmemezlikten gelmeleridir. Gerçeği örtüklerinden dolayı gazap üstüne gazaba uğradılar. En büyük gerçeği örtenler için alçaltıcı bir azap vardır.

BAKARA 91. AYET

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا نُؤْمِنُ بِمَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا وَيَكْفُرُونَ بِمَا وَرَٓاءَهُ وَهُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَهُمْۜ قُلْ فَلِمَ تَقْتُلُونَ اَنْبِيَٓاءَ اللّٰهِ مِنْ قَبْلُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ kîle lehum âminû bimâ enzela(A)llâhu kâlû nu/minu bimâ unzile ‘aleynâ veyekfurûne bimâ verâehu vehuve-lhakku musaddikan limâ me’ahum(k) kul felime taktulûne enbiyâa(A)llâhi min kablu in kuntum mu/minîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve onlara Allah’ın nazil ettiği gibi iman edin denildiğinde; derler ki, üzerimize nazil olduğu gibi iman ederiz, bunun dışındaki her şeye perde çekip görmeyiz. Oysaki Allah katından nazil olan, onlarla beraber olanını tasdik ediyordu. Onlara de ki, madem üzerinize nazil olana imanlıydınız, o zaman neden bundan önce Allah’ın nebilerini öldürüyordunuz?

BAKARA 92. AYET

وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ

OKUNUŞU: Velekad câekum mûsâ bilbeyyinâti śumme-tteḣażtumu-l’icle min ba’dihi veentum zâlimûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve yemin olsun ki, Musa beyan ederek size gelmişti. Sonra siz Musa’nın beyan ettiğini bir kenara bırakarak buzağıya tutunmuştunuz. Ve sizler buzağıya tutunan zalimlersiniz.

BAKARA 93. AYET

وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواۜ قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاُشْرِبُوا ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْۜ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِه۪ٓ ا۪يمَانُكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iż eḣażnâ mîśâkakum verafa’nâ fevkakumu-ttûra ḣużû mââteynâkum bikuvvetin vesme’û(s) kâlû semi’nâ ve’asaynâ ve uşribû fî kulûbihimu-l’icle bikufrihim(c) kul bi/semâ ye/murukum bihi îmânukum in kuntum mu/minîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani sizden kesin söz almıştık. Ve dağı üzerinize kaldırmıştık. Demiştik ki, size verdiğimize tüm kuvvetinizle tutunun ve dinleyin. Dediler ki, duyduk ve isyan ettik. Ve mutlak hakikatı perdeleyip görmek istemedikleri için kalplerine buzağı sevgisi içirildi. Onlara deki, eğer iddia ettiğiniz gibi gerçekten iman ehli iseniz, size imanınız bununla ne kötü şey emrediyor.

BAKARA 94. AYET

قُلْ اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ عِنْدَ اللّٰهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

OKUNUŞU: Kul in kânet lekumu-ddâru-l-âḣiratu ‘inda(A)llâhi ḣâlisaten min dûni-nnâsi fetemennevu-lmevte in kuntum sâdikîn(e)

ÖZ BAKIŞ: De ki, eğer ahiret yurdu tüm insanlar içinde, Allah’ın indinde sadece size ait ise, eğer bu sözünüzde doğru iseniz, o zaman ölümü temenni edin.

BAKARA 95. AYET

وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ

OKUNUŞU: Velen yetemennevhu ebeden bimâkaddemet eydîhim(k) va(A)llâhu ‘alîmun bi-zzâlimîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve elleriyle işleyip önlerinden gönderdikleri amellerinden ötürü, ölümü ebedi olarak asla temenni edemezler. Muhakkak ki Allah, zulmüyle bütünleşenleri bilir.

BAKARA 96. AYET

وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِه۪ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟

OKUNUŞU: Veletecidennehum ehrasa-nnâsi ‘alâ hayâtin vemine-lleżîne eşrakû(c) yeveddu ehaduhum lev yu’ammeru elfe senetin vemâ huve bimuzehzihihi mine-l’ażâbi en yu’ammer(a)(c) va(A)llâhu basîrun bimâ ya’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve sen onları hayatı isteyen insanların en hırslısı olarak bulursun. Ve şirk koşanlardan her birisinin ömrünü bin yıl dahi uzatırsak, bu uzun ömür onları azaptan kurtaracak değildir. Kesinlikle Allah, işledikleri amelleri görücüdür.

BAKARA 97. AYET

قُلْ مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِجِبْر۪يلَ فَاِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلٰى قَلْبِكَ بِاِذْنِ اللّٰهِ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ

OKUNUŞU: Kul men kâne ‘aduvven licibrîle fe-innehu nezzelehu ‘alâ kalbike bi-iżni(A)llâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi vehuden vebuşrâ lilmu/minîn(e)

ÖZ BAKIŞ: De ki, kim Cebrail’e düşmanlık ederse bilsin ki kesinlikle O, bir hidayet ve iman edenlere müjde olarak, senin kalbinin üzerine, onların ellerindekini doğrulayıcı olarak, Allah’tan izinlendirilmiş bir şekilde nazil olur.

BAKARA 98. AYET

مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَرُسُلِه۪ وَجِبْر۪يلَ وَم۪يكَالَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Men kâne ‘aduvven li(A)llâhi vemelâ-iketihi verusulihi vecibrîle vemîkâle fe-inna(A)llâhe ‘aduvvun lilkâfirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kim Allah’a, Allah’ın meleklerine, Allah’ın rasullerine. Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, bilsin ki muhakkak ki Allah, kâfir olanların düşmanıdır.

BAKARA 99. AYET

وَلَقَدْ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍۚ وَمَا يَكْفُرُ بِهَٓا اِلَّا الْفَاسِقُونَ

OKUNUŞU: Velekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinât(in)(s) vemâ yekfuru bihâ ille-lfâsikûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve and olsun ki senin üzerine açıklayıcı ayetler nazil ettik. Bu ayetleri ancak, günahta ısrar edip mutlak hakikatı örtenler görmemezlikten gelirler.

BAKARA 100. AYET

اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ

OKUNUŞU: Eve kullemâ ‘âhedû ‘ahden nebeżehu ferîkun minhum(c) bel ekśeruhum lâ yu/minûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Her ne zaman ki bir söz üzerine sözleştiklerinde, her defasında içlerinden bir grup onu bozmadılar mı? Zaten onlardan çoğu iman etmemişlerdir.

BAKARA 101. AYET

وَلَمَّا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَر۪يقٌ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَۗ كِتَابَ اللّٰهِ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ كَاَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Velemmâ câehum rasûlun min ‘indi(A)llâhi musaddikun limâ me’ahum nebeże ferîkun mine-lleżîne ûtu-lkitâbe kitâba(A)llâhi verâe zuhûrihim keennehum lâ ya’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve ne zaman ki onlarla beraber olanı tasdik edici bir rasul Allah’ın indinden onlara geldi, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, sanki bilmiyorlarmış gibi, Allah’ın kitabını omuzlarının arkasına attılar.

BAKARA 102. AYET

وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Vettebe’û mâ tetlû-şşeyâtînu ‘alâ mulki suleymân(e)(s) vemâ kefera suleymânu velâkinne-şşeyâtîne keferû yu’allimûne-nnâse-ssihra vemâ unzile ‘ale-lmelekeyni bibâbile hârûte vemârût(e)(c) vemâ yu’allimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun felâ tekfur(s) feyete’allemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihi beyne-lmer-i vezevcih(i)(c) vemâ hum bidârrîne bihi min ehadin illâ bi-iżni(A)llâh(i)(c) veyete’allemûne mâ yedurruhum velâ yenfe’uhum(c) velekad ‘alimû lemeni-şterâhu mâ lehu fi-l-âḣirati min ḣalâk(in)(c) velebi/se mâ şerav bihi enfusehum(c) lev kânû ya’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Süleymanın mülkü üzerinde şeytanın uydurduğu şeylere tabi oldular. Süleyman mutlak hakikatı örtmedi ama şeytanlar mutlak hakikatı örttüler. Babildeki iki melek olan Harut ve Maruta indirilen şey ile insanlara sihri öğrettiler. Harut ve Marut, kesinlikle biz sizin için fitneyiz sakın mutlak hakikatı örtmeyin demedikçe onlara bir şey öğretmezlerdi. Fakat bu ikisinden kişi ile eşinin arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlardı. Allah’ın izni olmadan, onlardan öğrendikleriyle herhangi birine bir zarar verecek değillerdir. Onlardan fayda verecek şeyler yerine, zarar görecekleri şeyleri öğreniyorlardı. Ve yemin olsun ki, satın aldıkları ile ahirette onlara bir şey verilmeyeceğini gayet iyi biliyorlardı. Keşke bilselerdi karşılığında nefislerini sattıkları şey ne kötü bir şeydi.

BAKARA 103. AYET

وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟

OKUNUŞU: Velev ennehum âmenû vettekav lemeśûbetun min ‘indi(A)llâhi ḣayr(un)(s) lev kânû ya’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve eğer muhakkik ki, onlar iman edip takva yolunu tutsalardı, Allah’ın indinden alacakları karşılık daha hayırlı olurdu. Keşke bunu bilselerdi…

BAKARA 104. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُواۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû lâ tekûlû râ’inâ vekûlû-nzurnâ vesme’û(k) velilkâfirîne ‘ażâbun elîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki iman etmişler; bizi güt demeyin, ama bizi gözet deyin ve dinleyin. Ve kâfirler için acıklı bir azap vardır.

BAKARA 105. AYET

مَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِك۪ينَ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

OKUNUŞU: Mâ yeveddu-lleżîne keferû min ehli-lkitâbi vele-lmuşrikîne en yunezzele ‘aleykum min ḣayrin min rabbikum(k) va(A)llâhu yaḣtessu birahmetihi men yeşâu va(A)llâhu żu-lfadli-l’azîm(i)

ÖZ BAKIŞ: Kitap ehlinden ve müşriklerden olanlar, sizin üzerinize rabbinizden bir hayrın inmesini istemezler. Oysaki Allah; gerekli olan çalışmayı yapan kişiye rahmetiyle hayrın inmesini, tahsis etmeyi irade eder. Muhakkak ki Allah, büyük fazilet sahibidir.

BAKARA 106. AYET

مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

OKUNUŞU: Mâ nensaḣ min âyetin ev nunsihâ ne/ti biḣayrin minhâ ev miślihâ(k) elem ta’lem enna(A)llâhe ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

ÖZ BAKIŞ: Yerine daha hayırlısını veya benzerini getirmedikçe, hiçbir ayetimizi yürürlükten kaldırmaz veya unutturmayız. Kesinlikle Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?

BAKARA 107. AYET

اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ

OKUNUŞU: Elem ta’lem enna(A)llâhe lehu mulku-ssemâvâti vel-ard(i)(k) vemâ lekum min dûni(A)llâhi min veliyyin velâ nesîr(in)

ÖZ BAKIŞ: Yerin ve göklerin mülkünün kesinlikle Allah’a ait olduğunu bilmez misin? Sizin için Allah yanısıra herhangi bir dost veya yardımcı yoktur.

BAKARA 108. AYET

اَمْ تُر۪يدُونَ اَنْ تَسْـَٔلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

OKUNUŞU: Em turîdûne en tes-elû rasûlekum kemâ su-ile mûsâ min kabl(u)(k) vemen yetebeddeli-lkufra bil-îmâni fekad dalle sevâe-ssebîl(i)

ÖZ BAKIŞ: Yoksa sizden önce Musa’dan istenildiği gibi, sizde mi rasulunüzden istekte bulunmayı arzuluyorsunuz? Kim küfrü iman ile tebdil ederse, muhakkak ki o dümdüz yoldan sapmıştır.

BAKARA 109. AYET

وَدَّ كَث۪يرٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِكُمْ كُفَّارًاۚ حَسَدًا مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّۚ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

OKUNUŞU: Vedde keśîrun min ehli-lkitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffâran haseden min ‘indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumu-lhakk(u)(s) fa’fû vesfehû hattâ ye/tiya(A)llâhu bi-emrih(i)(s) inna(A)llâhe ‘alâ kulli şey-in kadîr(un)

ÖZ BAKIŞ: Kitap ehlinden birçoğu, nefislerindeki hasetten dolayı, hak olan kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, iman edenleri imanlarından geri döndürüp mutlak hakikati örtmelerini isterler. Allah emrini getirinceye kadar onları hoşgörün ve affedin. Muhakkak ki Allah’ın kudreti her şeyin üzerindedir.

BAKARA 110. AYET

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

OKUNUŞU: Veekîmû assalâte veâtû-zzekâ(te)(c) vemâ tukaddimû li-enfusikum min ḣayrin tecidûhu ‘inda(A)llâh(i)(k) inna(A)llâhe bimâ ta’melûne basîr(un)

ÖZ BAKIŞ: Ve namaz kılın, zekât verin. Ve nefsiniz için önünüzden ne hayr gönderirseniz Allah’ın indinde onu bulursunuz. Muhakkak ki Allah, işlediğiniz amelleri görücüdür.

BAKARA 111. AYET

وَقَالُوا لَنْ يَدْخُلَ الْجَنَّةَ اِلَّا مَنْ كَانَ هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ تِلْكَ اَمَانِيُّهُمْۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

OKUNUŞU: Ve kâlû len yedḣule-lcennete illâ men kâne hûden ev nesârâ(k) tilke emâniyyuhum(k) kul hâtû burhânekum in kuntum sâdikîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve dediler ki Hristiyan ve Yahudilerin dışında kimse asla cennete girmeyecektir. İşte bu onların kuruntularıdır. De ki eğer doğru iseniz, haydi delilinizi getirin.

BAKARA 112. AYET

بَلٰى مَنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُٓ اَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ۟

OKUNUŞU: Belâ men esleme vechehu li(A)llâhi vehuve muhsinun felehu ecruhu ‘inde rabbihi velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hayır, olay şöyle; her kim ki yüzünü Allah’a teslim ederse, işte ona iyilik edilecek ve onun mükâfatı da rabbinin katından olacaktır. Ve ona korku olmayacak hem onlar mahzun da olmayacaklardır.

BAKARA 113. AYET

وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارٰى عَلٰى شَيْءٍۖ وَقَالَتِ النَّصَارٰى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلٰى شَيْءٍۙ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْۚ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

OKUNUŞU: Vekâleti-lyehûdu leyseti-nnesârâ ‘alâ şey-in vekâleti-nnesârâ leyseti-lyehûdu ‘alâ şey-in vehum yetlûne-lkitâb(e)(k) keżâlikekâle-lleżîne lâ ya’lemûne miśle kavlihim(c) fe(A)llâhu yahkumu beynehum yevme-lkiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḣtelifûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Yahudiler dediler ki Hristiyanlar bir şey üzerinde değillerdir. Hristiyanlar da dediler ki Yahudiler bir şey üzerinde değillerdir. Ki onlar kitabı tilavet ediyorlardı. Şimdi de olayı bilmeyenler onlar gibi konuşuyorlar. Kesinlikle Allah, aralarında ihtilaf ettikleri konularda kıyamet günü hüküm verecektir.

BAKARA 114. AYET

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ وَسَعٰى ف۪ي خَرَابِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَٓا اِلَّا خَٓائِف۪ينَۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

OKUNUŞU: Vemen azlemu mimmen mene’a mesâcida(A)llâhi en yużkera fîhâ-smuhu vese’â fî ḣarâbihâ(c) ulâ-ike mâ kâne lehum en yedḣulûhâ illâ ḣâ-ifîn(e)(c) lehum fî-ddunyâ ḣizyun velehum fi-l-âḣirati ‘ażâbun ‘azîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Allah’ın mescidlerinde onun isminin zikir edilmesine engel olandan ve onların harap olmasına çalışan kimselerden daha zalim kim olabilir? İşte onlar oraya korkmadan giremezler. Onlar için dünyada perişanlık vardır. Ve onlar için ahirette de azim bir azap vardır.

BAKARA 115. AYET

وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Veli(A)llâhi-lmeşriku velmaġrib(u)(c) feeynemâ tuvellû feśemme vechu(A)llâh(i)(c) inna(A)llâhe vâsi’un ‘alîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle doğu ve batı Allah içindir. Her nereye dönersen Allah’ın vechi oradadır. Muhakkak ki Allah, ilmiyle geniş olup her şeyi kaplar.

BAKARA 116. AYET

وَقَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًاۙ سُبْحَانَهُۜ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ

OKUNUŞU: Ve kâlû-teḣaża(A)llâhu veledâ(en)(k) subhâneh(u)(s) bel lehu mâ fî-ssemâvâti vel-ard(i)(s) kullun lehu kânitûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Dediler ki, Allah çocuk edindi. Allah böyle şeylerden münezzehtir. Oysaki göklerdeki ve yerdeki her şey onun içindir. Tümü ona boyun eğmiştir.

BAKARA 117. AYET

بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

OKUNUŞU: Bedî’u assemâvâti vel-ard(i)(c) ve-iżâ kadâ emran fe-innemâ yekûlu lehu kun feyekûn(u)

ÖZ BAKIŞ: Örneksiz olarak gökleri ve yeri yaratandır. Ve ne zaman ki bir emrin oluşturulmasını istese, şüphesiz ki ona ol der, o da hemen oluverir.

BAKARA 118. AYET

وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

OKUNUŞU: Vekâle-lleżîne lâ ya’lemûne levlâ yukellimuna(A)llâhu ev te/tînâ âye(tun)(k) keżâlike kâle-lleżîne min kablihim miśle kavlihim teşâbehet kulûbuhum(k) kad beyyenne-l-âyâti likavmin yûkinûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Bilmeyenler dediler ki; Allah’ın bizimle konuşması gerekmez miydi? Veya bize bir ayetin gelmesi gerekmez miydi? Bunlardan öncekiler de aynen buna benzer sözler demişlerdi. Kalpleri birbirlerine benzer. Yakinen iman etmek isteyen topluluklar için, elbette ayetlerimizi açıkça beyan etmişiz.

BAKARA 119. AYET

اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۙ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ

OKUNUŞU: İnnâ erselnâke bilhakki beşîran veneżîrâ(an)(s) velâ tus-elu ‘an ashâbi-lcehîm(i)

ÖZ BAKIŞ: Muhakkak ki biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Cehenneme sahip olmak isteyen kişilerin durumu senden sorulmayacaktır.

BAKARA 120. AYET

وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ

OKUNUŞU: Velen terdâ ‘anke-lyehûdu velâ-nnesârâ hattâ tettebi’a milletehum(k) kul inne huda(A)llâhi huve-lhudâ(k) vele-ini-tteba’te ehvâehum ba’de-lleżî câeke mine-l’ilmi(ﻻ) mâ leke mina(A)llâhi min veliyyin velâ nasîr(in)

ÖZ BAKIŞ: Yahudi ve Hristiyan olan millete tabi olmadıkça, onlar senden razı olmayacaklardır. De ki, kesinlikle Allah’ın hidayeti hidayetin ta kendisidir. Sana ilim geldikten sonra onların heva ve heveslerine uyarsan, sana Allah’tan hiçbir dost ve yardımcı olmayacaktır.

BAKARA 121. AYET

اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟

OKUNUŞU: Elleżîne âteynâhumu-lkitâbe yetlûnehu hakka tilâvetihi ulâ-ike yu/minûne bih(i)(k) vemen yekfur bihi feulâ-ike humu-lḣâsirûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kendilerine verdiğimiz kitabı; okurken okuduklarının hakkını verenler, işte onlar ona iman edenlerdir. Kim onu inkâr ederse, işte onlar da kaybedenlerdir.

BAKARA 122. AYET

يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَنّ۪ي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ

OKUNUŞU: Yâ benî isrâ-île-żkurû ni’metiye-lletî en’amtu ‘aleykum veennî faddaltukum ‘ale-l’âlemîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ey isra-il çocukları, zikredin bizim o nimetimizi ki, üzerinize onunla nimette bulunduk. Gerçekten biz, sizi âlemlerden üstün kıldık.

BAKARA 123. AYET

وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ

OKUNUŞU: Vettekû yevmen lâ teczî nefsun ‘an nefsin şey-en velâ yukbelu minhâ ‘adlun velâ tenfe’uhâ şefâ’atun velâ hum yunsarûn(e)

ÖZ BAKIŞ: O günden korunun ki, o günde herhangi bir nefis diğer bir nefse fayda verecek bir menfaatte bulunamaz. Hem onlardan herhangi bir fidye kabul edilmeyecek, onlara şefaat hiçbir menfaat vermeyecek ve onlara yardım da edilmeyecektir.

BAKARA 124. AYET

وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَامًاۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ

OKUNUŞU: Ve-iżi-btelâ ibrâhîme rabbuhu bikelimâtin feetemmehun(ne)(s) kâle innî câ’iluke linnâsi imâmâ(en)(s) kâle vemin żurriyyetî(c) kâle lâ yenâlu ‘ahdî-zzâlimîn(e)

ÖZ BAKIŞ: İbrahim’in rabbi onu bir takım kelimelerle denemişti. O da imtihanını eksiksiz yerine getirmişti. Rabbi ona dedi ki seni insanlar için imam edeceğim. Rabbine dedi ki zürriyetimi de… Rabbi ona dedi ki, zalimler verdiğim ahdime ulaşamaz.

BAKARA 125. AYET

وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْنًاۜ وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰه۪يمَ مُصَلًّىۜ وَعَهِدْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْعَاكِف۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ

OKUNUŞU: Ve-iż ce’alne-lbeyte meśâbeten linnâsi veemnen vetteḣiżû min mekâmi ibrâhîme musallâ(en)(s) ve’ahidnâ ilâ ibrâhîme ve-ismâ’île en tahhirâ beytiye littâ-ifîne vel’âkifîne ve-rrukke’i-ssu

ÖZ BAKIŞ: Ve hani biz malum evi insanlar için toplanma ve emniyet yeri yaptık. Sizde makamı ibrahimde bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’den beytimizi tavaf yapanlar için, itikâfa girenler için ve rukuyla secde edenler için temiz tutmalarına dair söz almıştık.

BAKARA 126. AYET

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا بَلَدًا اٰمِنًا وَارْزُقْ اَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ قَالَ وَمَنْ كَفَرَ فَاُمَتِّعُهُ قَل۪يلًا ثُمَّ اَضْطَرُّهُٓ اِلٰى عَذَابِ النَّارِۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ

OKUNUŞU: Ve-iż kâle ibrâhîmu rabbi-c’al hâżâ beleden âminen verzuk ehlehu mine-śśemerâti men âmene minhum bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣir(i)(s) kâle vemen kefera feumetti’uhu kalîlen śumme edtarruhu ilâ ‘ażâbi annâr(i)(s) vebi/se-lmasîr(u)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani o vakit İbrahim dedi ki rabbim; bu beldeyi emniyetli kıl. Bu beldenin sakinlerinden Allah’ın kuvvet ve kudretiyle var olduklarına ve son güne iman edenleri, bu beldenin ürünleriyle rızıklandır. Rabbi dedi ki, kim mutlak hakikatı örterse de onu azıcık oranın ürünlerinden faydalandıracağım. Sonra da onu ateşin azabına mahkûm edeceğim. O ne kötü bir dönüştür.

BAKARA 127. AYET

وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰه۪يمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰع۪يلُۜ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّاۜ اِنَّكَ اَنْتَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ

OKUNUŞU: Ve-iż yerfe’u ibrâhîmu-lkavâ’ide mine-lbeyti ve-ismâ’îlu rabbenâ tekabbel minnâ(s) inneke ente-ssemî’u-l’alîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Ve hani İbrahim, İsmail ile beraber malum olan evin temellerini yükseltmişti.  O zaman dediler ki, ya rabbi bizden kabul buyur. Muhakkak ki sen, mutlak işiticisin ve mutlak ilimsin.

BAKARA 128. AYET

رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَٓا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَۖ وَاَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

OKUNUŞU: Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke vemin żurriyyetinâ ummeten muslimeten leke veerinâ menâsikenâ vetub ‘aleynâ(s) inneke ente-ttevvâbu-rrahîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Ey rabbimiz, ikimizi sana teslim olanlardan eyle. Ve zürriyetimizden de kendine teslim olan bir ümmet var eyle. Ve bize ibadetin yapılış şeklini göster. Ve bizden tövbemizi kabul et. Muhakakk ki sen; rahmetinle tövbeleri kabul edensin.

BAKARA 129. AYET

رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟

OKUNUŞU: Rabbenâ veb’aś fîhim rasûlen minhum yetlû ‘aleyhim âyâtike veyu’allimuhumu-lkitâbe velhikmete veyuzekkîhim(c) inneke ente-l’azîzu-lhakîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Rabbimiz onların içinde onlardan olan bir resul baas et. Senin ayetlerini üzerlerine okusun, onlara kitap ile hikmeti öğretsin ve öylece onları tezkiye eylesin. Muhakkak ki sen, Azizsin ve Hâkimsin.

BAKARA 130. AYET

وَمَنْ يَرْغَبُ عَنْ مِلَّةِ اِبْرٰه۪يمَ اِلَّا مَنْ سَفِهَ نَفْسَهُۜ وَلَقَدِ اصْطَفَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ

OKUNUŞU: Vemen yerġabu ‘an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh(u)(c) velekadi-stafeynâhu fî-ddunyâ(c) ve-innehu fi-l-âḣirati lemine-ssâlihîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Nefsinin sefahetine dalıp öylece kalanlardan başka, kim İbrahim’in milletinden yüz çevirir? Ve kesinlikle bilin ki biz onu dünyada seçtik. Ve kesinlikle o ahrette de salih olan kullardandır.

BAKARA 131. AYET

اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ

OKUNUŞU: İż kâle lehu rabbuhu eslim(s) kâle eslemtu lirabbi-l’âlemîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Rabbi ona teslim ol dediği vakit, “ben âlemlerin rabbinin mülkünden bir ferd olarak ona teslim oldum” dedi.

BAKARA 132. AYET

وَوَصّٰى بِهَٓا اِبْرٰه۪يمُ بَن۪يهِ وَيَعْقُوبُۜ يَا بَنِيَّ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰى لَكُمُ الدّ۪ينَ فَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَۜ

OKUNUŞU: Vevassâ bihâ ibrâhîmu benîhi veya’kûbu yâ beniyye inna(A)llâhe-stafâ lekumu-ddîne felâ temûtunne illâ veentum muslimûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve İbrahim, kendi oğullarına onunla vasiyet etti. Ve Yakup da, ey oğullarım kesinlikle Allah size bu dini seçti; sakın ha Müslüman olmanın dışında bir hal üzere ölmeyin diyerek aynı şekilde vasiyette bulundu.

BAKARA 133. AYET

اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُۙ اِذْ قَالَ لِبَن۪يهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْد۪يۜ قَالُوا نَعْبُدُ اِلٰهَكَ وَاِلٰهَ اٰبَٓائِكَ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ اِلٰهًا وَاحِدًاۚ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

OKUNUŞU: Em kuntum şuhedâe iż hadara ya’kûbe-lmevtu iż kâle libenîhi mâ ta’budûne min ba’dî kâlû na’budu ilâheke ve-ilâhe âbâ-ike ibrâhîme ve-ismâ’île ve-ishâka ilâhen vâhiden venahnu lehu muslimûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Yoksa siz, Yakub’un ölümünde orada hazır bulunarak kendisine şahitler miydiniz? Çocuklarına dedi ki, benden sonra kime ibadet edeceksiniz? Dediler ki, senin ilahın ve babaların olan İbrahim’in, İsmail’in ve İshak’ın yegâne olan ilahına kulluk edeceğiz. Ve biz ona teslim olanlarız.

BAKARA 134. AYET

تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

OKUNUŞU: Tilke ummetun kad ḣalet(s) lehâ mâ kesebet velekum mâ kesebtum(s) velâ tus-elûne ‘ammâ kânu ya’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların elde ettikleri kendilerine, sizin de elde ettikleriniz kendinize. Onların yaptıklarından size bir şey sorulacak değildir.

BAKARA 135. AYET

وَقَالُوا كُونُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰى تَهْتَدُواۜ قُلْ بَلْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

OKUNUŞU: Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû(k) kul bel millete ibrâhîme hanîfâ(en)(s) vemâ kâne mine-lmuşrikîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Derler ki; hidayete ermek için Yahudi veya Hıristiyan olun. Deyin ki; bilakis hidayet, hanif olan İbrahim’in milletine uymakla olur. O şirk koşanlardan değildi.

BAKARA 136. AYET

قُولُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَمَٓا اُنْزِلَ اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى وَع۪يسٰى وَمَٓا اُو۫تِيَ النَّبِيُّونَ مِنْ رَبِّهِمْۚ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْۘ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

OKUNUŞU: Kûlû âmennâ bi(A)llâhi vemâ unzile ileynâ vemâ unzile ilâ ibrâhîme ve-ismâ’île ve-ishâka veya’kûbe vel-esbâti vemâ ûtiye mûsâ ve’îsâ vemâ ûtiye-nnebiyyûne min rabbihim lâ nuferriku beyne ehadin minhum venahnu lehu muslimûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Deyiniz ki: “Biz Allah’ın kuvvet ve kudretiyle kaim olduğumuza iman ettik. Hem üzerimize nazil olana iman ettik. Hem de İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un ve torunlarının üzerine nazil olana iman ettik. Hem de Musa’ya ve İsa’ya nazil olana iman ettik. Hem de tüm nebilere rableri tarafından kendilerine verilenlere iman ettik. Onların hiçbirisinin arasına fark koymayız. Ve biz O’na teslim olmuş kimseleriz.

BAKARA 137. AYET

فَاِنْ اٰمَنُوا بِمِثْلِ مَٓا اٰمَنْتُمْ بِه۪ فَقَدِ اهْتَدَوْاۚ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا هُمْ ف۪ي شِقَاقٍۚ فَسَيَكْف۪يكَهُمُ اللّٰهُۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُۜ

OKUNUŞU: Fe-in âmenû bimiśli mâ âmentum bihi fekadi-htedev(s) ve-in tevellev fe-innemâ hum fî şikâk(in)(s) feseyekfîkehumu(A)llâh(u)(c) vehuve-ssemî’u-l’alîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Eğer onlar, sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar. Yok, eğer onlar sizin iman ettiğiniz gibi iman etmekten dönerlerse, onlar elbette bir anlaşmazlık içerisinde olurlar. Onlara karşı Allah sana kâfidir. Ve Allah, mutlak bir şekilde durumdan haberdar olarak ilim sahibidir.

BAKARA 138. AYET

صِبْغَةَ اللّٰهِۚ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ صِبْغَةًۘ وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ

OKUNUŞU: Sibġata(A)llâh(i)(c) vemen ahsenu mina(A)llâhi sibġa(ten)(c) venahnu lehu ‘âbidûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Allah’ın boyası! Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Ve biz O’na kul olanlarız.

BAKARA 139. AYET

قُلْ اَتُحَٓاجُّونَنَا فِي اللّٰهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۚ وَلَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۚ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَۙ

OKUNUŞU: Kul etuhâccûnenâ fi(A)llâhi vehuve rabbunâ verabbukum velenâ a’mâlunâ velekum a’mâlukum venahnu lehu muḣlisûn(e)

ÖZ BAKIŞ: O Allah ki bizim ve sizin rabbinizdir. Onun hakkında tartışmaya mı giriyorsunuz? Bizim amelimiz bizedir. Sizin ameliniz sizedir. Biz kendimizi sadece ona has eyledik.

BAKARA 140. AYET

اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

OKUNUŞU: Em tekûlûne inne ibrâhîme ve-ismâ’île ve-ishâka veya’kûbe vel-esbâta kânû hûden ev nasârâ(k) kul eentum a’lemu emi(A)llâhu vemen azlemu mimmen keteme şehâdeten ‘indehu mina(A)llâh(i)(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Yoksa siz; İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un ve torunlarının Yahudi veya Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Onlara de ki; siz mi biliyorsunuz yoksa Allah mı? Allah’ın indinden şahitliği yapılan bir gerçeği örtbas edip insanların bunu idrak etmesini engelleyenden daha zalim kim vardır? Allah, yaptıklarınızdan bizzat gafil değildir.

BAKARA 141. AYET

تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟

OKUNUŞU: Tilke ummetun kad ḣalet lehâ mâ kesebet velekum mâ kesebtum(s) velâ tus-elûne ‘ammâ kânû ya’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Onlar bir ümmetti gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size aittir. Onların yapmış oldukları fiillerden sizler sorumlu olmazsınız.

BAKARA 142. AYET

سَيَقُولُ السُّفَهَٓاءُ مِنَ النَّاسِ مَا وَلّٰيهُمْ عَنْ قِبْلَتِهِمُ الَّت۪ي كَانُوا عَلَيْهَاۜ قُلْ لِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُۜ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

OKUNUŞU: Seyekûlu-ssufehâu mine-nnâsi mâ vellâhum ‘an kibletihimu-lletî kânû ‘aleyhâ(c) kul li(A)llâhi-lmeşriku velmaġribu yehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustekîm(in)

ÖZ BAKIŞ: İnsanlardan aklı kıt olanlar diyorlar ki, Onları üzerine bulundukları daha önceki kıblelerinden çeviren nedir? De ki: Doğu da Allah’ındır, Batı da. Kendisini hidayet yönüne çeviren kişiye, doğru yolda kendisine hidayetini verir.

BAKARA 143. AYET

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ اُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَٓاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَه۪يدًاۜ وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّت۪ي كُنْتَ عَلَيْهَٓا اِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلٰى عَقِبَيْهِۜ وَاِنْ كَانَتْ لَكَب۪يرَةً اِلَّا عَلَى الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ

OKUNUŞU: Vekeżâlike ce’alnâkum ummeten vesetan litekûnû şuhedâe ‘alâ-nnâsi veyekûne-rrasûlu ‘aleykum şehîd(en)(k) vemâ ce’alne-lkiblete-lletî kunte ‘aleyhâ illâ lina’leme men yettebi’u-rrasûle mimmen yenkalibu ‘alâ ‘akibeyh(i)(c) ve-in kânet lekebîraten illâ ‘ale-lleżîne heda(A)llâhu vemâ kâna(A)llâh(u)(k) liyudî’a îmânekum(c) inna(A)llâhe bi-nnâsi leraûfun rahîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Ve böylece sizi; “insanlar üzerine şahit olmanız ve rasullerin de sizin üzerinizde şahit olması için”, orta bir ümmet kıldık. Senin üzerine bulunduğunu sana kıble yapmamız sadece; resule tabi olanlarla, topukları üzerine geri dönenleri bilmek içindi. Ve elbette bu, Allah’ın hidayeti üzerine olanların dışında kalanlar için büyük gelir. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Kesinlikle Allah, insanlara şefkatli ve merhametlidir.

BAKARA 144. AYET

قَدْ نَرٰى تَقَلُّبَ وَجْهِكَ فِي السَّمَٓاءِۚ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبْلَةً تَرْضٰيهَاۖ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

OKUNUŞU: Kad nerâ tekallube vechike fî-ssemâ-(i)(s) felenuvelliyenneke kibleten terdâhâ(c) fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i)(c) vehayśu mâ kuntum fevellû vucûhekum şetrah(u)(k) ve-inne-lleżîne ûtu-lkitâbe leya’lemûne ennehu-lhakku min rabbihim(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ya’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Elbette yüzünü “semada” çevirip durdurduğunu görüyoruz.  Elbette razı olduğun bir kıbleye seni çevireceğiz. Artık yüzünü mescidi haram tarafına çevir. Nerde olursanız yüzlerinizi o yöne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, bunun rablerinden bir hak olduğunu bilirler. Allah, işlemiş olduğunuz amellerden “amellerinizin yaratıcısı olarak” habersiz değildir.

BAKARA 145. AYET

وَلَئِنْ اَتَيْتَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ بِكُلِّ اٰيَةٍ مَا تَبِعُوا قِبْلَتَكَۚ وَمَٓا اَنْتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْۚ وَمَا بَعْضُهُمْ بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ اِنَّكَ اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَۢ

OKUNUŞU: Vele-in eteyte-lleżîne ûtu-lkitâbe bikulli âyetin mâ tebi’û kibletek(e)(c) vemâ ente bitâbi’in kibletehum(c) vemâ ba’duhum bitâbi’in kiblete ba’d(in)(c) vele-ini itteba’te ehvâehum min ba’di mâ câeke mine-l’ilmi(ﻻ) inneke iżen lemine-zzâlimîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve and olsun ki sen, eğer kendilerine kitap verilenlere her türlü delili getirsen de senin kıblene uymazlar. Ve sen de onların sahip oldukları kıbleye uymazsın. Onlar da kendi aralarında birbirinin kıblelerine uymazlar. Ve and olsun ki sen; sana gelen bunca ilimden sonra, onların hevalarına tabi olursan, o zaman gerçekten sen de zalimlerden olur gidersin.

BAKARA 146. AYET

اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Elleżîne âteynâhumu-lkitâbe ya’rifûnehu kemâ ya’rifûne ebnâehum(s) ve-inne ferîkan minhum leyektumûne-lhakka vehum ya’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: O kimseler ki, kendilerine kitap verdiklerimiz, onu çocuklarını tanır gibi tanırlar. Ve kesinlikle onlardan bir fırka bile bile hakkı gizlerler.

BAKARA 147. AYET

اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ۟

OKUNUŞU: Elhakku min rabbik(e)(s) felâ tekûnenne mine-lmumterîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Mutlak hak olan, rabbinden gelendir. Sakın ha kuşku duayanlardan olma.

BAKARA 148. AYET

وَلِكُلٍّ وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلّ۪يهَا فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِۜ اَيْنَ مَا تَكُونُوا يَأْتِ بِكُمُ اللّٰهُ جَم۪يعًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

OKUNUŞU: Velikullin vichetun huve muvellîhâ(s) festebiku-lḣayrât(i)(c) eynemâ tekûnû ye/ti bikumu(A)llâhu cemî’â(an)(c) inna(A)llâhe ‘alâ kulli sey-in kadîr(un)

ÖZ BAKIŞ: Tümünden her birinin döndüğü bir yönü vardır. Madem öyle, sizde mutlak olarak size hayır getirecek yöne dönün. Hangi yöne dönmüş olursanız olun, döndüğünüz yönde kazandıklarınız ile birlikte sizleri bir araya getirip toplayacaktır. Muhakkak ki Allah; her şeye gücü yeter.

BAKARA 149. AYET

وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاِنَّهُ لَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

OKUNUŞU: Vemin hayśu ḣaracte fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i)(s) ve-innehu lelhakku min rabbik(e)(k) vema(A)llâhu biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve artık nereden çıkarsanız çıkın, yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin. Ve kesinlikle bu, rabbinden bir haktır. Ve Allah, kendisiyle bütünleştiğiniz fiilerin bizzat yaratıcısı olarak yaptığınız amellerden habersiz değildir.

BAKARA 150. AYET

وَمِنْ حَيْثُ خَرَجْتَ فَوَلِّ وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَحَيْثُ مَا كُنْتُمْ فَوَلُّوا وُجُوهَكُمْ شَطْرَهُۙ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيْكُمْ حُجَّةٌۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْن۪ي وَلِاُتِمَّ نِعْمَت۪ي عَلَيْكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ

OKUNUŞU: Vemin hayśu ḣaracte fevelli vecheke şetra-lmescidi-lharâm(i)(c) vehayśu mâ kuntum fevellû vucûhekum şetrahu li-ellâ yekûne linnâsi ‘aleykum huccetun ille-lleżîne zalemû minhum felâ taḣşevhum vaḣşevnî veli-utimme ni’metî ‘aleykum vele’allekum tehtedûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve artık nereden çıkarsanız çıkın, yüzünüzü Mescid-i Haram tarafına çevirin.  Ve artık nerede olursanız, yüzünüzü onun tarafına çevirin. Öyleki hiçbir insanın aleyhinizde hiçbir delili kalmasın. Yalnız, insanlardan karanlık içinde kalanlar aleyhinizde konuşabilirler. Onlardan sakın huşu duymayın, benden huşu duyun. Ki üzerinize nimetimi tamamlıyayım. Ve böylece umulur ki doğru olan yola erersiniz.

BAKARA 151. AYET

كَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪يكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِنَا وَيُزَكّ۪يكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَۜ

OKUNUŞU: Kemâ erselnâ fîkum rasûlen minkum yetlû ‘aleykum âyâtinâ veyuzekkîkum veyu’allimukumu-lkitâbe velhikmete veyu’allimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Sizin içinizden sizden bir resul göndererek, sizin üzerinize ayetlerimizi okuyarak, sizi temizleyip size kitap ve hikmeti öğrettiği gibi, sizin bilmediğiniz şeyleri de size öğreterek sizin doğru yolda olmanızı sağlar.

BAKARA 152. AYET

فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟

OKUNUŞU: Feżkurûnî eżkurkum veşkurû lî velâ tekfurûn(i)

ÖZ BAKIŞ: Artık beni hatırlayın ki, ben de sizi hatırlayalım. Ve size verdiğim nimetleri görüp razı olduğum şekilde üzerinde tasarruf edin, sakın nimetlerimi görmemezlikten gelmeyin.

BAKARA 153. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû-ste’înû bi-ssabri ve-ssalât(i)(c) inna(A)llâhe me’a-ssâbirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki iman etmişler; sabır konumuna geçerek ve yaşamınızda namazla bütünleştirerek yardım isteyin. Kesinlikle Allah; sabır edenlerle birliktedir.

BAKARA 154. AYET

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ

OKUNUŞU: Velâ tekûlû limen yuktelu fî sebîli(A)llâhi emvât(un)(c) bel ahyâun velâkin lâ teş’urûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Allah yolundayken öldürülen kişiye öleş demeyin. Aksine onlar diridirler. Velâkin siz bunun farkında değilsiniz.

BAKARA 155. AYET

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ

OKUNUŞU: Velenebluvennekum bişey-in mine-lḣavfi velcû’i venaksin mine-l-emvâli vel-enfusi ve-śśemerât(i)(k) vebeşşiri-ssâbirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ve and olsun ki; kesinlikle biz, sizi biraz korku ile ve biraz tokluk ile hem mallarınızdan, nefislerinizden ve semerelerinizden noksanlık ile deniyeceğiz. Ve sabredenleri müjdele…

BAKARA 156. AYET

اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ

OKUNUŞU: Elleżîne iżâ esâbet-hum musîbetun kâlû innâ li(A)llâhi ve-innâ ileyhi râci’ûn(e)

ÖZ BAKIŞ: O kimseler ki; onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki; biz kesinlikle Allah’tan geldik ve biz kesinlikle ona dönücüleriz.

BAKARA 157. AYET

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

OKUNUŞU: Ulâ-ike ‘aleyhim salevâtun min rabbihim verahme(tun)(s) veulâ-ike humu-lmuhtedûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Rablerinden salâvat onların üzerinedir. Ve rahmet de onların üzerinedir. Ve onlar, hidayete erenlerin ta kendileridir.

BAKARA 158. AYET

اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِۚ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ اَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ اَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَاۜ وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًاۙ فَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: İnne-ssafâ velmervete min şe’â-iri(A)llâh(i)(s) femen hacce-lbeyte evi-’temera felâ cunâha ‘aleyhi en yettavvefe bihimâ(c) vemen tetavve’a ḣayran fe-inna(A)llâhe şâkirun ‘alîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle Safa ile Merve Allah’ın nişanelerindendir. Madem öyle, kim mutlak olarak tanınan bu eve hac yapmak için gelirse veya ümre yapmak üzere gelirse, o iki yeri tavaf etmelerinde herhangi bir günah yoktur. Ve her kim ki kendiliğinden bir hayr yaparsa, kesinlikle bilsin ki Allah; şükrün karşılığını verendir ve âlimdir.

BAKARA 159. AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدٰى مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللّٰهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَۙ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne yektumûne mâ enzelnâ mine-lbeyyinâti velhudâ min ba’di mâ beyyennâhu linnâsi fi-lkitâbi(ﻻ) ulâ-ike yel’anuhumu(A)llâhu veyel’anuhumu-llâ’inûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle o kimseler ki; kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizden ve hidayete götürücü olandan; “insanlara beyan edildikten sonra” gizleyenler; işte onlara Allah lanet eder, hem tüm lanet ediciler de lanet eder.

BAKARA 160. AYET

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ

OKUNUŞU: İlle-lleżîne tâbû veaslehû vebeyyenû feulâ-ike etûbu ‘aleyhim(c) ve enâ-ttevvâbu-rrahîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Ancak tövbe ederek; kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizden ve hidayete götürücü olanı gizlemekten vazgeçerek, insanlara beyan etmek suretiyle durumlarını düzelten kişiler; işte onların tövbelerini üzerimize alırız. Ben tövbleri çokça kabul ederim ve çabalayanların çabasına da karşılık vererek gerekli olan yaratımımı yaparım.

BAKARA 161. AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَۙ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne keferû vemâtû vehum kuffârun ulâ-ike ‘aleyhim la’netu(A)llâhi velmelâ-iketi ve-nnâsi ecme’în(e)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle o kimseler ki küfür ederler, yani kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizi ve hidayete götürücü olanları gizleyenler; işte onlar kâfirdirler. Allah’ın hem meleklerin ve tüm insanların laneti işte onların üzerinedir.

BAKARA 162. AYET

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ

OKUNUŞU: Ḣâlidîne fîhâ(s) lâ yuḣaffefu ‘anhumu-l’ażâbu velâ hum yunzarûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizi ve hidayete götürücü olanları gizleyenler; lanette süresiz kalacaklardır. Onlardan azap hafiflenmeyecek onlara bakılmayacaktır.

BAKARA 163. AYET

وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟

OKUNUŞU: Ve-ilâhukum ilâhun vâhid(un)(s) lâ ilâhe illâ huve-rrahmânu-rrahîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Yemin olsun ki; ilahınız tek bir ilahtır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O’dur sizi rızkınızla yaratır. O’dur size hayatınızın idamesinde; sizin iradenizin fiiliyatta karşılık bulması için, sizin için yaratımda bulunandır.

BAKARA 164. AYET

اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّت۪ي تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ مَٓاءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۖ وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

OKUNUŞU: İnne fî ḣalki-ssemâvâti vel-ardi vaḣtilâfi-lleyli ve-nnehâri velfulki-lletî tecrî fi-lbahri bimâ yenfe’u-nnâse vemâ enzela(A)llâhu mine-ssemâ-i min mâ-in feahyâ bihi-l-arda ba’de mevtihâ vebeśśe fîhâ min kulli dâbbetin vetasrîfi-rriyâhi ve-ssehâbi-lmuseḣḣari beyne-ssemâ-i vel-ardi leâyâtin likavmin ya’kilûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Yaptığımız beyanların ve izah ettiğimiz hidayet kaynağının doğruluğu hakkında;göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara menfaati dokundurtmak için denizde süzülüp giden gemilerde, “Allah’ın gökten indirdiği o su ile ki” yerin ölümünden sonra onunla yerin yeniden diriltilmesinde, her çeşit canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları ve emre hazır bekleyen bulutları; yerle gök arasında evirip çevirmesinde, muhakkak ki akleden bir topluluk için deliller vardır.

BAKARA 165. AYET

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ

OKUNUŞU: Vemine-nnâsi men yetteḣiżu min dûni(A)llâhi endâden yuhibbûnehum kehubbi(A)llâh(i)(s) velleżîne âmenû eşeddu hubben li(A)llâh(i)(k) velev yera-lleżîne zalemû iż yeravne-l’ażâbe enne-lkuvvete li(A)llâhi cemî’an veenna(A)llâhe şedîdu-l’ażâb(i)

ÖZ BAKIŞ: İnsanlardan bazıları; Allah yanı sıra, Allah’ın yarattığı mahlûkatı Allah’a eş koşup, Allah’ı sevdikleri gibi onları da severler. Oysaki iman edenlerin en şiddetli sevgileri Allah’ı içindir. Keşke zulmedenler; Allah’a ortaklar yapıp, bunları; Allah’ı sever gibi onları da sevmenin ve Allah’a ortak koşmanın yanlış olduğunu görüp anlasalardı… Ne zaman ki azabı görecekler, işte o zaman bileceklerdir ki, tüm kuvvetin yalnızca Allah’a ait olduğunu… Ve işte o zaman bileceklerdir ki; kesinlikle Allah’ın azabının şiddetli olduğunu…

BAKARA 166. AYET

اِذْ تَبَرَّاَ الَّذ۪ينَ اتُّبِعُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا وَرَاَوُا الْعَذَابَ وَتَقَطَّعَتْ بِهِمُ الْاَسْبَابُ

OKUNUŞU: İż teberrae-lleżîne-ttubi’û mine-lleżîne-ttebe’û veraevu-l’ażâbe vetekatta’at bihimu-l-esbâb(u)

ÖZ BAKIŞ: Azabı gördüklerinde; kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizi ve hidayete götürücü olanı gizleyelerek, halkı kendilerine yönlendirip kendilerine tabi edenler; kendilerine tabi olanları hiç tanımıyorlarmış gibi, aralarındaki bağları oluşturan tüm sebepleri koparıp uzaklaşırlar.

BAKARA 167. AYET

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟

OKUNUŞU: Vekâle-lleżîne-ttebe’û lev enne lenâ kerraten feneteberrae minhum kemâ teberraû minnâ(k) keżâlike yurîhimu(A)llâhu a’mâlehum haserâtin ‘aleyhim(s) vemâ hum biḣâricîne mine-nnâr(i)

ÖZ BAKIŞ: Burada Allah; mutlak ilmi ile kıyamet günü olacakları bize haber verip şöyle diyor; kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizi ve hidayete götürücü olanı gizleyerek; halkı kendilerine yönlendirip tabi edenlere tabi olanlar, dediler ki; keşke yeniden dünyaya iade olsaydık ve onların burada bizden uzak durdukları gibi, bizde onlardan uzak durup kendilerine tabi olmasaydık… Böylece Allah; onlara yapmış oldukları amelleri gösterir. Onların üzerlerine hasretler iner. Onlar için ateşin dışına çıkmak da olmayacaktır.

BAKARA 168. AYET

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًاۘ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhâ-nnâsu kulû mimmâ fi-l-ardi halâlen tayyiben velâ tettebi’û ḣutuvâti-şşeytân(i)(c) innehu lekum ‘aduvvun mubîn(un)

ÖZ BAKIŞ: Ey insanlar; yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olanları yeyin. Şeytanın adımlarına tabi olmayın. Muhakkak ki şeytan sizin için apaçık bir düşmandır.

BAKARA 169. AYET

اِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّٓوءِ وَالْفَحْشَٓاءِ وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: İnnemâ ye/murukum bi-ssû-i velfahşâ-i veen tekûlû ‘ala(A)llâhi mâ lâ ta’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle şeytanın size emrettiği şeyler; kötülük ve hayâsızlıktır. Ve Allah’ın emirlerinin üzerine sizin bilmediğiniz şeyleri söylemeniz için, sizi teşvik eder.

BAKARA 170. AYET

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَهْتَدُونَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ kîle lehumu-ttebi’û mâ enzela(A)llâhu kâlû bel nettebi’u mâ elfeynâ ‘aleyhi âbâenâ(k) eve lev kâne âbâuhum lâ ya’kilûne şey-en velâ yehtedûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ne zaman ki, kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerimizi ve hidayete götürücü olanı gizleyenlere; Allah’ın nazil ettiğine tabi olun denildiğinde… Derler ki bizler; atalarımızı üzerinde bulduğumuza bağlı kalacağız. Ya ataları, Allah’ın indinden nazil olan ilim hakkında herhangi bir şey bilmeyen ve hiçbir şeye akıl edeyen kişiler de mi olsa? Bağlı kalmaya devam edecekler.

BAKARA 171. AYET

وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا كَمَثَلِ الَّذ۪ي يَنْعِقُ بِمَا لَا يَسْمَعُ اِلَّا دُعَٓاءً وَنِدَٓاءًۜ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ

OKUNUŞU: Vemeśelu-lleżîne keferû kemeśeli-lleżî yen’iku bimâ lâ yesme’u illâ du’âen venidâ(en)(c) summun bukmun ‘umyun fehum lâ ya’kilûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Mutlak gerçek olan Allah’ın nazil ettiğini, inkâr edip örtenlerin örneği; bağırttığından ve çağırttığından hiçbir şey işitemeyenlere benzerler. Onlar sağırdırlar yani nazil olanı duymazlar, onlar dilsizdir yani nazil olanı dillendirmezler, onlar kördürler yani nazil olan hakikatlere gözlerini açıp bakmazlar. Onun için de onlar; nazil olan vahiy hakkında akletmezler.

BAKARA 172. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû kulû min tayyibâti mâ razeknâkum veşkurû li(A)llâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ey nazil olan ilahi vahye iman eden kişiler; size rızık olarak verdiklerimizden iyi ve temiz olanı yiyin. Eğer sadece Allah’a kulluk ediyorsanız; O’a şükredin. Yani yediğiniz rızık sonucu; sizde oluşan kuvvet ile yalnızca nazil olan ilahi vahiyle yaşamınızı kıvamda tutun.

BAKARA 173. AYET

اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ بِه۪ لِغَيْرِ اللّٰهِۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

OKUNUŞU: İnnemâ harrame ‘aleykumu-lmeytete ve-ddeme velahme-lḣinzîri vemâ uhille bihi liġayri(A)llâh(i)(s) femeni-dturra ġayra bâġin velâ ‘âdin felâ iśme ‘aleyh(i)(c) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Kesinlikle üzerinize; leş, kan, domuz eti ve Allah adına kesilmeyen haram kılındı. Lakin zor durumda kalan kişiler, susuzluğa susayanın suya saldırması gibi saldırmadan ve ihtiyacını da aşmadan yerse, onun için günah yoktur. Muhakkak ki Allah; zor durumda kalanı affeder ve kendisinden her hangi kısıtlama da oluşturmaz.

BAKARA 174. AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ الْكِتَابِ وَيَشْتَرُونَ بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۙ اُو۬لٰٓئِكَ مَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ اِلَّا النَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne yektumûne mâ enzela(A)llâhu mine-lkitâbi veyeşterûne bihi śemenen kalîlen(ﻻ) ulâ-ike mâ ye/kulûne fî butûnihim illâ-nnâra velâ yukellimuhumu(A)llâhu yevme-lkiyâmeti velâ yuzekkîhim velehum ‘ażâbun elîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Muhakkak ki Allah’ın kitaptan nazil etmek suretiyle beyan ettiklerini ve hidayete götürücü olanı gizleyip, bunu az bir bedel olan dünya yaşamındaki değerlere satanlar; işte onlar karınlarına ancak ateş yeyip doldurur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak ve onları temizlemeyecektir de. Onlar için acıklı bir azap vardır.

BAKARA 175. AYET

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدٰى وَالْعَذَابَ بِالْمَغْفِرَةِۚ فَمَٓا اَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ

OKUNUŞU: Ulâ-ike-lleżîne-şteravû-ddalâlete bilhudâ vel’ażâbe bilmaġfirat(i)(c) femâ asberahum ‘alâ-nnâr(i).

ÖZ BAKIŞ: İşte onlar o kimselerdir ki; hidayeti satıp dalaleti satın almışlardır. Ve onlar; mağfireti satıp azabı satın almışlardır. Nasıl oluyor da bu kadar cüretli olup ateşte kalmaya sabredecekler.

BAKARA 176. AYET

ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ نَزَّلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا فِي الْكِتَابِ لَف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ۟

OKUNUŞU: Żâlike bi-enna(A)llâhe nezzele-lkitâbe bilhakk(i)(k) ve-inne-lleżîna-ḣtelefû fi-lkitâbi lefî şikâkin ba’îd(in)

ÖZ BAKIŞ: İşte durum bundan ibarettir. Muhakkak ki Allah; insanın yaşamında bürünmesi gereken tüm ahvali sunmak gayesiyle; hakkın ta kendisi olarak, kitabı insanlığın dünyasına indirdi. Kitab’ın içeriği hakkında ayrılığa düşüp, içindeki ahkâmı yaşam alanlarında uygulamaktan uzaklaşanlar, büyük bir anlaşmazlığın içinde kalmışlardır.

BAKARA 177. AYET

لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ

OKUNUŞU: Leyse-lbirra en tuvellû vucûhekum kibele-lmeşriki velmaġribi velâkinne-lbirra men âmene bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣiri velmelâ-iketi velkitâbi ve-nnebiyyîne veâte-lmâle ‘alâ hubbihi żevi-lkurbâ velyetâmâ velmesâkîne vebne-ssebîli ve-ssâ-ilîne vefî-rrikâbi veekâme-ssalâte veâtâ ezzekâte velmûfûne bi’ahdihim iżâ ‘âhedû(s) ve-ssâbirîne fi-lbe/sâ-i ve-ddarrâ-i vehîne-lbe/s(i)(k) ulâ-ike-lleżîne sadekû(i)(s) veulâ-ike humu-lmuttekûn(e)

ÖZ BAKIŞ: İyilik; yüzlerinizi doğu veya batı tarafına çevirmenizde değildir. Lakin iyilik; kişinin Allah’ın kuvvet ve kudretiyle yaratılıp varlığının devam ettiğine, son günün kendisine geleceğine, Allah’ın meleklerine, Allah’ın kitabına ve Allah’ın nebilerine iman etmesidir. Ayrıca iyilik; sevdiği malından yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, kendisinden bir şey dileyene, kölelere tasaddukta bulunmandır. Ayrıca iyilik; kıldığın namazın verdiği içsel ruhu, hayatının her anında ve yaşamın her bölgesinde diri ve ayakta tutman, zekâtını da vakti gelince beklemeden vermendir. Ayrıca iyilik;  verdiğin sözleri tutmandır. Ayrıca iyilik; sıkıntıda, hastalıkta ve savaş anında her hangi bir sarsılma yaşamadan sabretmendir. İşte bu şekilde olan kişiler, doğru olan kişilerdir. Hem bu şekilde olan kişiler, Allah’ın sınırlarına riayet edip korunan kişilerdir.

BAKARA 178. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلٰىۜ اَلْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْاُنْثٰى بِالْاُنْثٰىۜ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ اَخ۪يهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَاَدَٓاءٌ اِلَيْهِ بِاِحْسَانٍۜ ذٰلِكَ تَخْف۪يفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌۜ فَمَنِ اعْتَدٰى بَعْدَ ذٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû kutibe ‘aleykumu-lkisâsu fi-lkatl(e)(s)-lhurru bilhurri vel’abdu bil’abdi velunśâ bilunśâ(c) femen ‘ufiye lehu min eḣîhi şey-un fettibâ’un bilma’rûfi veedâun ileyhi bi-ihsân(in)(k) żâlike taḣfîfun min rabbikum verahme(tun)(k) femeni-’tedâ ba’de żâlike felehu ‘ażâbun elîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki, Allah’ın nazil ettiğine iman etmişler; öldürmelerde Allah üzerinize kısası yazdı. Halk arasında asilzade olduğu bilinen biri; birini öldürmüşse, bizzat öldürenin kendisine kısas uygulanır. Halk arasında sıradan biri, birini öldürmüşse; gene de bizzat öldüren kişiye kısas uygulanır. Bir kadın birini öldürmüşse; bizzat kendisine kısas uygulanır. Yani hiç kimse bir başka kimsenin yerine kısas yapılamaz. Ama öldürülenin kardeşi veya en yakın varisi tarafından; kısas istenilmeyip katil affedilirse, işte o zaman da örf âdet dâhilinde, katil tarafından maktulun ailesine diyeti güzellikle ödenmelidir. Bu rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim ki; bu izahatların dışına taşıp, koymuş olduğumuz bu sınırı aşarsa, ona da acıklı bir azap vardır.

BAKARA 179. AYET

وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيٰوةٌ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

OKUNUŞU: Velekum fi-lkisâsi hayâtun yâ uli-l-elbâbi le’allekum tettekûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Ey akıl sahipleri; sizin için kısasta hayat vardır. Umulur ki; kısasın icrasından dolayı, artık bir diğerinizi öldürmekten korunursunuz.

BAKARA 180. AYET

كُتِبَ عَلَيْكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ اِنْ تَرَكَ خَيْرًاۚ اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ

OKUNUŞU: Kutibe ‘aleykum iżâ hadara ehadekumu-lmevtu in terake ḣayran elvasiyyetu lilvâlideyni vel-akrabîne bilma’rûf(i)(s) hakkan ‘ale-lmuttekîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Sizin üzerinize yazıldı ki; birinize ölüm geldiği zaman, eğer arkasında bir mal bırakacaksa; uygun bir şekilde, anne babasına ve akrabalarına iyilik üzerine dağıtılması için bir vasiyette bulunmasıdır. Bu vasiyet, Allah’ın koymuş olduğu sınırlara riayet etmek isteyip, ölümünden sonra ise bir olumsuzluğun yaşanmasını istemeyen kimseler üzerinde, bir haktır.

BAKARA 181. AYET

فَمَنْ بَدَّلَهُ بَعْدَ مَا سَمِعَهُ فَاِنَّمَٓا اِثْمُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يُبَدِّلُونَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۜ

OKUNUŞU: Femen beddelehu ba’de mâ semi’ahu fe-innemâ iśmuhu ‘ale-lleżîne yubeddilûneh(u)(c) inna(A)llâhe semî’un ‘alîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Kim ki vasiyeti duyduktan sonra değiştirirse, elbette ki onun günahı vasiyeti değiştirenedir. Muhakkak ki Allah, tüm kullarının sözlerini işiticidir ve kullarının tüm ahvalini bilicidir.

BAKARA 182. AYET

فَمَنْ خَافَ مِنْ مُوصٍ جَنَفًا اَوْ اِثْمًا فَاَصْلَحَ بَيْنَهُمْ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Femen ḣâfe min mûsin cenefen ev iśmen feasleha beynehum felâ iśme ‘aleyh(i)(c) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Her kim de vasiyet edenin hata etmesinden yani vasiyetinde adaletsiz davranacağından ve adaletten uzaklaşacağı için de, oluşacak olan günahtan korkuyorsa, vasiyet eden ile vasiyet edileni aralarını bulmak isterse, işte o zaman üzerine bir günah yoktur. Muhakkak ki Allah, ortayı bulmak için çablayan kişinin iyi niyetinden dolayı; ortaya çıkacak hataları affedici olup, oluşacak hatalardan dolayı da, kulun üzerinde oluşacak her hangi bir nimetin azaltmasını da oluşturmaz.

BAKARA 183. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû kutibe ‘aleykumu-ssiyâmu kemâ kutibe ‘ale-lleżîne min kablikum le’allekum tettekûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki, Allah’ın nazil ettiğine iman etmişler; nasıl ki sizden öncekilerin üzerine oruç yazılmıştı, sizin üzerinize de yazıldı. Umulur ki oruç tutarak; kendinizi nefsii emarelerin girdabından korumaya alırsınız.

BAKARA 184. AYET

اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Eyyâmen ma’dûdât(in)(c) femen kâne minkum merîdan ev ‘alâ seferin fe’iddetun min eyyâmin uḣar(e)(c) ve’ale-lleżîne yutîkûnehu fidyetun ta’âmu miskîn(in)(s) femen tetavve’a ḣayran fehuve ḣayrun leh(u)(c) veen tesûmû ḣayrun lekum in kuntum ta’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim hasta ise veya seferde ise, tutamadığı günler sayısınca sayılı günler bittikten sonra kaza eder. Oruç tutmaya kalıcı bir hastalıktan dolayı sayılı günlerden sonra da tutamaya güç yetiremeyenler; tutamadığı her bir gün için, en az bir yoksulu doyuracak kadar fidye versin. Lakin her kim ki; fidyesini daha da arttırarak verirse, bu hal kendisi için daha hayırlıdır. Eğer ki orucun verdiği faydayı bilseydiniz;  tüm bu hallere rağmen, oruç tutmanızın sizin için daha hayırlı olduğunu görürdünüz.

BAKARA 185. AYET

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

OKUNUŞU: şehru ramadâne-lleżî unzile fîhi-lkur-ânu huden linnâsi vebeyyinâtin mine-lhudâ velfurkân(i)(c) femen şehide minkumu-şşehra felyesumh(u)(s) vemen kâne merîdan ev ‘alâ seferin fe’iddetun min eyyâmin uḣar(a)(k) yurîdu(A)llâhu bikumu-lyusra velâ yurîdu bikumu-l’usra velitukmilu-l’iddete velitukebbirû(A)llâhe ‘alâ mâ hedâkum vele’allekum teşkurûn(e).

ÖZ BAKIŞ: O sayılı günler ramazan ayıdır ki; içinde insanlar için doğru yolu buldurucu olan tüm Kur’an nazil oldu. Ve bu Kur’an ise, insanın üzerinde bulduğu yaratılışın doğruluğunu bildirip, saplantıya giden avhalları da sunarak; açıkladığı tüm hususlar, mutlak olarak doğru yola götüren hususlardır. Sizden her kim bu aya şahit olursa, oruç tutsun. Sizden her kim de hasta olursa veya bir sefer üzerinde olursa, tutamadığı günler kadar daha sonraki günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, velâkin Allah; sizin için zorluk istemez. Ve bir ayın tamamını tamamlamanızı ister. Size doğru olan yolu gösterdiği için, Allah’ın büyüklüğünü görmenizi ister. Ve umulur ki; size tüm bu detaylar öğretildiği için de, üzerinde bulunduğunuz yaratım halinin hakkını eda edersiniz.

BAKARA 186. AYET

وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ seeleke ‘ibâdî ‘annî fe-innî karîb(un)(s) ucîbu da’vete-ddâ’i iżâ de’ân(i)(s) felyestecîbû lî velyu/minû bî le’allehum yerşudûn(e).

ÖZ BAKIŞ: O vakit ki kullarım senden beni sorarlar; muhakkak ki ben yakınım. Beni çağıranın çağrısına; çağrıda bulunduğu an, cevap veririm. Madem öyle; kullarım da çağrıma cevap versinler hem benim kuvvet ve kudretimle var olduklarına iman etsinler. İşte o zaman; ümit edilir ki doğru olan yola erişirler.

BAKARA 187. AYET

اُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ اِلٰى نِسَٓائِكُمْۜ هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَخْتَانُونَ اَنْفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنْكُمْۚ فَالْـٰٔنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْتَغُوا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْۖ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِۖ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَۙ فِي الْمَسَاجِدِۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَقْرَبُوهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

OKUNUŞU: Uhille lekum leylete-ssiyâmi-rrafeśu ilâ nisâ-ikum(c) hunne libâsun lekum veentum libâsun lehun(ne)(k) ‘alima(A)llâhu ennekum kuntum taḣtânûne enfusekum fetâbe ‘aleykum ve’afâ ‘ankum(s) fel-âne bâşirûhunne vebteġû mâ keteba(A)llâhu lekum(c) vekulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumu-lḣaytu-l-ebyedu mine-lḣayti-l-esvedi mine-lfecr(i)(s) śümme etimmû-ssiyâme ile-lleyl(i)(c) velâ tubâşirûhunne veentum ‘âkifûne fi-lmesâcid(i)(k) tilke hudûdu(A)llâhi felâ takrabûhâ(c) keżâlike yubeyyinu(A)llâhu âyâtihi linnâsi le’allehum yettekûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Orucun gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Kadınlarınız sizin için elbise, sizde kadınlarınız için elbisesiniz. Allah bildi ki kesinlikle siz, nefsinize yazık ediyorsunuz. Tevbenizi kabul etti ve sizi affetti. Artık bundan sonra kadınlarınızla cinsi münasebette bulunun. Allah’ın sizin için yazdıklarından kendiniz için yollar arayın. Yeyin için ta ki; güneşin doğum yeri olan mahalde, beyaz ipliğin siyah iplikten ayırt edildiği gibi, bir beyazlığın gecenin siyahlığının içinden ayırt edildiği vakte kadar. Sonra orucunuzu gecenin başlangıcına kadar tamamlayın. Mescidlerde itikâfa çekilmiş olduğunuz vakitlerde, kadınlarınızla cinsi münasebette bulunmayın. İşte bunlar; Allah’ın koymuş olduğu sınırlardır, sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah; sizin için ayetlerini apaçık beyan eder. Umulur ki, beyan edilen şekliyle kendinizi korumaya alırsınız.

BAKARA 188. AYET

وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُوا بِهَٓا اِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُوا فَر۪يقًا مِنْ اَمْوَالِ النَّاسِ بِالْاِثْمِ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ۟

OKUNUŞU: Velâ te/kulû emvâlekum beynekum bilbâtili vetudlû bihâ ile-lhukkâmi lite/kulû ferîkan min emvâli-nnâsi bil-iśmi veentum ta’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Mallarınızı kendi aranızda batıl sebeplerle yemeyin. Ve haksız yere insanların mallarının bir kısmına konup haram yollardan yemek için, mahkeme heyetinin önüne para koymayın. Zaten siz; neyin hakkın olduğu ve neyin hakkınız olmadığını biliyorsunuz.

BAKARA 189. AYET

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَهِلَّةِۜ قُلْ هِيَ مَوَاق۪يتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّۜ وَلَيْسَ الْبِرُّ بِاَنْ تَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ ظُهُورِهَا وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقٰىۚ وَأْتُوا الْبُيُوتَ مِنْ اَبْوَابِهَاۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

OKUNUŞU: Yes-elûneke ‘ani-l-ehille(ti)(s) kul hiye mevâkîtu linnâsi velhacc(i)(k) veleyse-lbirru bi-en te/tu-lbuyûte min zuhûrihâ velâkinne-lbirra meni-ttekâ(k) ve/tu-lbuyûte min ebvâbihâ(c) vettekû(A)llâhe le’allekum tuflihûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Senden ayın hilal hallerini soruyorlar; onlara de ki, hilallerin halden hale dönüşümü, insanlar vakitlerini tayin etsinler diyedir. Hem de hilaller, hac vaktini belirlemeniz içindir. Evlere arkadan girmenizde sizin için iyilik yoktur.  Lakin sizin için iyilik, evlerin mahremiyetini korumanızdadır. Evlere kapılarından girin. Allah’ın koymuş olduğu sınırları sıkı sıkıya koruyun; umulur ki kurtuluşa eresiniz.

BAKARA 190. AYET

وَقَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يُقَاتِلُونَكُمْ وَلَا تَعْتَدُواۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُعْتَد۪ينَ

OKUNUŞU: Vekâtilû fî sebîli(A)llâhi-lleżîne yukâtilûnekum velâ ta’tedû(c) inna(A)llâhe lâ yuhibbu-lmu’tedîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Sizlere savaş açanlarla; sizde Allah’ın yolunda savaşın. Sakın ha aşırıya kaçmayın. Kesinlikle Allah; aşırıya gidenleri sevmez.

BAKARA 191. AYET

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَاَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ اَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ اَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِۚ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتّٰى يُقَاتِلُوكُمْ ف۪يهِۚ فَاِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْۜ كَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Vaktulûhum hayśu śekiftumûhum veaḣricûhum min hayśu aḣracûkum(c) velfitnetu eşeddu mine-lkatl(i)(c) velâ tukâtilûhum ‘inde-lmescidi-lharâmi hattâ yukâtilûkum fîh(i)(k) fe-in kâtelûkum fektulûhum keżâlike cezâu-lkâfirîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Size savaş açanları; sizde onlara savaş açarak onları nerde yakalarsanız öldürün. Ve onların sizi yurdunuzdan çıkardığı gibi sizde onları çıkarın. Fitne çıkarmak; insanları öldürmekten daha şiddetlidir. Mescid-il haramın yanında ise; onlar orada sizinle savaşmadıkça, siz onlarla savaşmayın. Eğer ki onlar sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. İşte kâfirlere verilen ceza böyledir.

BAKARA 192. AYET

فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

OKUNUŞU: Fe-ini-ntehev fe-inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Eğer ki saldırılarına son verilerse ve küfürlerinden vazgeçip iman ile buluşurlarsa, muhakkak ki Allah; yapmış olduklarını örterek onların kalbini yeni bir diriliş ile dirilterek kalan yaşamlarını bereketli kılar.

BAKARA 193. AYET

وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ لِلّٰهِۜ فَاِنِ انْتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ اِلَّا عَلَى الظَّالِم۪ينَ

OKUNUŞU: Vekâtilûhum hattâ lâ tekûne fitnetun veyekûne-ddînu li(A)llâh(i)(s) fe-ini-ntehev felâ ‘udvâne illâ ‘alâ-zzâlimîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Yeryüzünde fitne çıkarıp ortalığı karıştırıp savaş çıkaranlarla; fitnenin son bulması ve dinin tümüyle Allah’a ait olması sağlanıncaya kadar, yani her bir insan; istediği şekilde yaratım fıtratı istikametinde istediği gibi yaşayıp, hiçbir kimsenin hiçbir kimseye zorbalığı kalmayana kadar savaşın. Eğer ki fitne çıkarmaktan ve savaşmaktan vazgeçerlerse, artık sadece zalimlerin dışında; hiçbir kimseye sakın düşmanlık yapma.

BAKARA 194. AYET

اَلشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌۜ فَمَنِ اعْتَدٰى عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدٰى عَلَيْكُمْۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ

OKUNUŞU: Eşşehru-lharâmu bi-şşehri-lharâmi velhurumâtu kisâs(un)(c) femeni-’tedâ ‘aleykum fa’tedû ‘aleyhi bimiśli mâ-’tedâ ‘aleykum(c) vettekû(A)llâhe va’lemû enna(A)llâhe me’a-lmuttekîn(e).

ÖZ BAKIŞ: İçinde savaşın yasak edildiği aylar karşılıklıdır. Size saldırı olursa; bu aylar içinde savaş haram edilmiş diye, kendinizi savunmasız bırakmayın. Saldırılarda kısası uygulayın. Kim size savaşın haram edildiği aylarda saldırırsa, sizde onların size saldırdıklarının misli ile onlara karşılık verin. Allah’ın koyduğu bu sınırlara riayet edin. Biliniz ki, kesinlikle Allah; kendisine çizilen sınırlara riayet eden kimselerle birliktedir.

BAKARA 195. AYET

وَاَنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا تُلْقُوا بِاَيْد۪يكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِۚۛ وَاَحْسِنُواۚۛ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ

OKUNUŞU: Veenfikû fî sebîli(A)llâhi velâ tulkû bi-eydîkum ilâ-ttehluketi veahsinû inna(A)llâhe yuhibbu-lmuhsinîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Yeryüzünde Allah’ın yaratım fıtratının insani değerlere uygun olarak yürümesi için, malınızla ve canınızla gerekli olan tüm tedbirleri alıp, her an hazır bir vaziyette bulunun. Sakın ha; gerekli çalışmaları yapmadan, kendinizi güçsüz bırakıp, düşmanın tasallutuna maruz bırakacak şekilde, tehlikede bırakmayın. Ama istediğiniz kadar askeri güç ve teçhizatınız olsun, sadece iyilik edin. Kesinlikle Allah; iyilik edenleri sever.

BAKARA 196. AYET

وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ فَاِنْ اُحْصِرْتُمْ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ وَلَا تَحْلِقُوا رُؤُ۫سَكُمْ حَتّٰى يَبْلُغَ الْهَدْيُ مَحِلَّهُۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ بِه۪ٓ اَذًى مِنْ رَأْسِه۪ فَفِدْيَةٌ مِنْ صِيَامٍ اَوْ صَدَقَةٍ اَوْ نُسُكٍۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ۠ فَمَنْ تَمَتَّعَ بِالْعُمْرَةِ اِلَى الْحَجِّ فَمَا اسْتَيْسَرَ مِنَ الْهَدْيِۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ اِذَا رَجَعْتُمْۜ تِلْكَ عَشَرَةٌ كَامِلَةٌۜ ذٰلِكَ لِمَنْ لَمْ يَكُنْ اَهْلُهُ حَاضِرِي الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟

OKUNUŞU: Veetimmu-lhacce vel’umrate li(A)llâh(i)(c) fe-in uhsirtum femâ-steysera mine-lhedy(i)(s) velâ tahlikû ruûsekum hattâ yebluġa-lhedyu mehilleh(u)(c) femen kâne minkum merîdan ev bihi eżen min ra/sihi fefidyetun min siyâmin ev sadekatin ev nusuk(in)(c) fe-iżâ emintum femen temette’a bil’umrati ile-lhacci femâ-steysera mine-lhedy(i)(c) femen lem yecid fesiyâmu śelâśeti eyyâmin fi-lhacci veseb’atin iżâ raca’tum(k) tilke ‘aşeratun kâmile(tun)(k) żâlike limen lem yekun ehluhu hâdiri-lmescidi-lharâm(i)(c) vettekû(A)llâhe va’lemû enna(A)llâhe şedîdu-l’ikâb(i).

ÖZ BAKIŞ: Niyetlendiğiniz hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer ki engellenirseniz, işte o zaman kolayınıza gelen bir kurban kesin. Kurbanlarınız yerine ulaşmayana kadar da başınızı traş etmeyin. Sizden her kim ki hasta ise veya başından bir rahatsızlığı varsa, onlarda fidye olarak; ya oruç tutarlar veya sadaka verirler veya kurban keserler. Bu, onlar için yeterlidir. Ne zaman ki sizin için bir güvenli ortam oluştu; sizde hac günleri gelmeden önce umreden faydalanmak istediniz, kolayınıza gelen bir kurbanı kesin. Herhangi bir nedenle kurban kesemeyen, üç gün hacda iken ve yedi gün de evinize döndükten sonra oruç tutsun. Toplamda on günü tamamlasın. Bu şekilde bir oruç tutmak, mescid-il haram sakini olamayanlar içindir. Allah’ın sizin için koymuş olduğu sınırlara riayet edin. Biliniz ki, kesinlikle Allah’ın cezası çok şiddetlidir.

BAKARA 197. AYET

اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌۚ فَمَنْ فَرَضَ ف۪يهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰىۘ وَاتَّقُونِ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ

OKUNUŞU: Elhaccu eşhurun ma’lûmât(un)(c) femen ferada fîhinne-lhacce felâ rafeśe velâ fusûka velâ cidâle fi-lhacc(i)(k) vemâ tef’alû min ḣayrin ya’lemhu(A)llâh(u)(k) vetezevvedû fe-inne ḣayra-zzâdi-ttakvâ(c) vettekûni yâ uli-l-elbâb(i).

ÖZ BAKIŞ: Hac ibadetinin icrası, bilinen aylarda yerine getirilir. Kim ki haccı üzerine farz ederse, artık hac ibadetini yerine getirene kadar; cinsi münasebette bulunmasın, herhangi bir kötülükte bulunmasın, herhangi bir mücadeleye girişmesin. Yaptığınız her bir hayrı Allah bilir. Hacca giderken; yanınıza yol azığınızı alın. Ama biliniz ki en hayırlı azık; Allah’ın sizin için çizmiş olduğu helal ve haram sınırlarına riayet etmenizdir. Ey akıl sahipleri; benim koyduğum sınırlara riayet edin.

BAKARA 198. AYET

لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْۜ فَاِذَٓا اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِۖ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدٰيكُمْۚ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الضَّٓالّ۪ينَ

OKUNUŞU: Leyse ‘aleykum cunâhun en tebteġû fadlen min rabbikum(c) fe-iżâ efadtum min ‘arafâtin feżkurû(A)llâhe ‘inde-lmeş’ari-lharâm(i)(s) veżkurûhu kemâ hedâkum ve-in kuntum min kablihi lemine-ddâllîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Hac aylarında; ticaret yaparak veya bedensel işçilik yaparak rabbinizin fazlından rızık arayışına girmenizde, sizin için herhangi bir günah yoktur. Arafat’tan akın ederek ayrılıp Meş’ar-ı Haram’ın yanına geldiğinizde, Allah’ı zikredin. O’nun size öğrettiği gibi onu zikredin. Gerçek olan şu ki; o size öğretmeden önce, sizler yolunu şaşırmış ve yoldan çıkmış kimselerdiniz.

BAKARA 199. AYET

ثُمَّ اَف۪يضُوا مِنْ حَيْثُ اَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

OKUNUŞU: Śumme efîdû min hayśu efâda-nnâsu vestaġfirû(A)llâh(e)(c) inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Sonra siz de akın edin insanların akın ettiği yerden. Allah’a istiğfar edin. Muhakkak ki Allah; daha yaptığınız tüm günahlarınızı örtüp, yeni açtığınız hayat sayfanızda; size yeni bir yaratım yaratarak, yepyeni bir tecellide bulunur.

BAKARA 200. AYET

فَاِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَذِكْرِكُمْ اٰبَٓاءَكُمْ اَوْ اَشَدَّ ذِكْرًاۜ فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ

OKUNUŞU: Fe-iżâ kadaytum menâsikekum feżkurû(A)llâhe keżikrikum âbâekum ev eşedde żikrâ(an)(k) femine-nnâsi men yekûlu rabbenâ âtinâ fî-ddunyâ vemâ lehu fi-l-âḣirati min ḣalâk(in).

ÖZ BAKIŞ: Hacca dair tüm menasiklerinizi bitirdiğinizde, artık Allah’ı zikredin yani hatırınızda her daim canlı tutun, atalarınızı hatırınızda canlı bir anışla tuttuğunuz gibi veya daha şiddetli olarak Allah’ı hatırınızda tutun. İnsanlardan bazıları serler ki; rabbimiz bize dünyada ver. İşte onlar için ahrette yaratılacak bir nasip yoktur.

BAKARA 201. AYET

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَٓا اٰتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

OKUNUŞU: Veminhum men yekûlu rabbenâ âtinâ fî-ddunyâ haseneten vefi-l-âḣirati haseneten vekinâ ‘ażâbe-nnâr(i)

ÖZ BAKIŞ: İnsanlardan bazısı da der ki; rabbim, bizlere dünyada da ihsanından nasip eyle, bizlere ahrette de ihsanından nasip eyle ve bizi ateşin azabından muhafaza eyle.

BAKARA 202. AYET

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ نَص۪يبٌ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

OKUNUŞU: Ulâ-ike lehum nasîbun mimmâ kesebû(c) va(A)llâhu serî’u-lhisâb(i).

ÖZ BAKIŞ: İşte hem dünyada hem de ahrette ihasınımızdan isteyenler için; kazındıklarından nasiplenme vardır. Muhakkak ki Allah; kulun işlemekte olduğu amellerine karşılık, süratli bir şekilde hesabını yaparak, karşılığını kendilerine ulaştırır.

BAKARA 203. AYET

وَاذْكُرُوا اللّٰهَ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ تَعَجَّلَ ف۪ي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

OKUNUŞU: Veżkurû(A)llâhe fî eyyâmin ma’dûdât(in)(c) femen te’accele fî yevmeyni felâ iśme ‘aleyhi vemen teaḣḣara felâ iśme ‘aleyh(i)(c) limeni-ttekâ(k) vettekû(A)llâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hac ibadetini geçirdiğiniz sayılı günlerde Allah’ı anın. Allah’ın sınırlarına riayet etmek isteyenler; Mina’adaki sayılı günlerinde acele edip iki gün kalırlarsa, onlar için bir günah yoktur. Geri kalanlara da bir günah yoktur. Allah’ın koymuş olduğu sınırlara riayet edin. Kesinlikle biliniz ki, siz; onun huzurunda, yeni bir beden ve yeni bir yaratılış ile toplanacaksınız.

BAKARA 204. AYET

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللّٰهَ عَلٰى مَا ف۪ي قَلْبِه۪ۙ وَهُوَ اَلَدُّ الْخِصَامِ

OKUNUŞU: Vemine-nnâsi men yu’cibuke kavluhu fi-lhayâti-ddunyâ veyuşhidu(A)llâhe ‘alâ mâ fî kalbihi vehuve eleddu-lḣisâm(i).

ÖZ BAKIŞ: Bazı insanların dünya hayatındaki sözlerinin güzelliği karşısında; taaccub içinde kalırsın. Oysaki Allah; kalbinin içindekine şahitlik eder ki; o, en hâsılı düşmandır.

BAKARA 205. AYET

وَاِذَا تَوَلّٰى سَعٰى فِي الْاَرْضِ لِيُفْسِدَ ف۪يهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ tevellâ se’â fi-l-ardi liyufside fîhâ veyuhlike-lharśe ve-nnesl(e)(k) va(A)llâhu lâ yuhibbu-lfesâd(e)

ÖZ BAKIŞ: Kalplerinde hâsılı düşmanlık besleyip ağzı güzel laf yapan bu kişiler; dönüp gittiklerinde, yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. Yeryüzünün ekimini ve insan neslini yok etmeye çalışırlar. Kesinlikle Allah; bozgunculuk yapanları sevmez.

BAKARA 206. AYET

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُ اتَّقِ اللّٰهَ اَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْاِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُۜ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ

OKUNUŞU: Ve-iżâ kîle lehu-tteki(A)llâhe eḣażet-hu-l’izzetu bil-iśm(i)(c) fehasbuhu cehennem(u)(c) velebi/se-lmihâd(u).

ÖZ BAKIŞ: Kalplerinde hâsılı düşmanlık besleyip ağzı güzel laf yapan kişilere; Allah’ın koyduğu sınırlara riayet edin denildiğinde, büründükleri dünya gururu nedeniyle; günahla bürünüp yaşamaya devam ederler. Artık cehennem onlara yeter. Ve orası ne kötü bir yataktır.

BAKARA 207. AYET

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ

OKUNUŞU: Vemine-nnâsi men yeşrî nefsehu-btiġâe merdâti(A)llâh(i)(k) va(A)llâhu raûfun bil’ibâd(i).

ÖZ BAKIŞ: İnsanlardan bazıları da vardır ki; Allah’ın rızasını arayıp kavuşmak için; gururdan arınarak nefsini satar. Kesinlikle Allah; kendi rızasına kavuşmak için çabalayan kullarıyla, yeryüzünün ekiminin nasıl korunacağını ve insan neslinin devamının nasıl da şefkatle sağlanılması gerekliliğinin seyredilmesini sağlar.

BAKARA 208. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًۖ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû-dḣulû fî-ssilmi kâffeten velâ tettebi’û ḣutuvâti-şşeytân(i)(c) innehu lekum ‘aduvvun mubîn(un).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki Allah’ın nazil ettiğine iman etmişsiniz; yeryüzünün ekiminde ve neslinizin devamında bozgunculuğa son vererek topluca barış ve güvenliğe girin. Şeytanın adımlarına sakın tabi olmayın. Kesinlikle şeytan; sizin için apaçık bir düşmandır.

BAKARA 209. AYET

فَاِنْ زَلَلْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْكُمُ الْبَيِّنَاتُ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

OKUNUŞU: Fe-in zeleltum min ba’di mâ câetkumu-lbeyyinâtu fa’lemû enna(A)llâhe ‘azîzun hakîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Size apaçık deliller geldikten sonra, eğer ki hala batıl yollara saparsanız; biliniz ki muhakkak ki Allah’a güç yetiremezsiniz. Çünkü Allah; tüm işlerini hikmet dâhilinde yaratır.

BAKARA 210. AYET

هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَأْتِيَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي ظُلَلٍ مِنَ الْغَمَامِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَقُضِيَ الْاَمْرُۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟

OKUNUŞU: Hel yenzurûne illâ en ye/tiyehumu(A)llâhu fî zulelin mine-lġamâmi velmelâ-iketu vekudiye-l-emr(u)(c) ve-ila(A)llâhi turce’u-l-umûr(u).

ÖZ BAKIŞ: Onlar Allah’ın bir bulut gölgesi içinde gelmesini mi gözlemliyorlar? Yoksa meleklerin gelmesini mi gözlemliyorlar? Yoksa onlar; emrin bitirilmesini mi bekliyorlar? Oysaki tüm emirler zaten Allah’a dönmektedir.

BAKARA 211. AYET

سَلْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ كَمْ اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ اٰيَةٍ بَيِّنَةٍۜ وَمَنْ يُبَدِّلْ نِعْمَةَ اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

OKUNUŞU: Sel benî isrâ-île kem âteynâhum min âyetin beyyine(tin)(k) vemen yubeddil ni’meta(A)llâhi min ba’di mâ câethu fe-inna(A)llâhe şedîdu-l’ikâb(i)

ÖZ BAKIŞ: İsra-il çocuklarına sor; onlara nice nice ayetlerimizi açıkça sunduk. Allah’ın nimeti kendisine geldikten sonra; her kim nefsanî arzularıyla değiştirirse, kesinlikle bilsin ki; Allah nimetlerinin karşılığının kişişen sözülüp alınması, kişiye şiddetli bir girdap olarak yansır.

BAKARA 212. AYET

زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۢ وَالَّذ۪ينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

OKUNUŞU: Zuyyine lilleżîne keferu-lhayâtu-ddunyâ veyesḣarûne mine-lleżîne âmenû velleżîne-ttekav fevkahum yevme-lkiyâmet(i)(k) va(A)llâhu yerzuku men yeşâu biġayri hisâb(in).

ÖZ BAKIŞ: Allah’ı inkâr edenlere dünya hayatı süslü gösterildi. Ve onlar; Allah’a iman eden kimselerle alay ederler. Allah’ın insan için çizdiği sınırlara riayet edenler; kıyamet günü Allah’ı inkâr edenlerden üstündürler. Allah; koyuduğu sınırlara riayet ederek yaşamak isteyen kulları için, hesapsız bir şekilde rızık vermeyi irade eder.

BAKARA 213. AYET

كَانَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَمَا اخْتَلَفَ ف۪يهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ فَهَدَى اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

OKUNUŞU: Kâne-nnâsu ummeten vâhideten febe’aśa(A)llâhu-nnebiyyîne mubeşşirîne vemunżirîne veenzele me’ahumu-lkitâbe bilhakki liyahkume beyne-nnâsi fîmâ-ḣtelefû fîh(i)(c) vemâ-ḣtelefe fîhi ille-lleżîne ûtûhu min ba’di mâ câet-humu-lbeyyinâtu baġyen beynehum(s) feheda(A)llâhu-lleżîne âmenû limâ-ḣtelefû fîhi mine-lhakki bi-iżnih(i)(k) va(A)llâhu yehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustekîm(in).

ÖZ BAKIŞ: İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah; insanların içinden ve insanlardan olan nebilerini diriltti ki, Allah’a iman edenlerin ereceği nimetleri müjdeleyip, Allah’ı inkâr edenlerin de ulaşacağı azaba karşı uyaralar. Allah nebileriyle; insanların hakkında ihtilaf ettikleri konularda, aralarında hüküm vermesi için, insanın yaratım fıtratıının hakkı olan ve yaşamının bilgisini sunan kitabı; insanlık dünyasına indirdi. İndirilen bu kitap hakkında ancak; kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan dolayı birbirlerini çekemeyenler, ihtilaf eder oldu. O kimseler ki; ayrılığa düştükleri hususlarda, onun izni dâhilinde haktan nazil olana iman ederler, işte onlar Allah’ın hidayetine kavuştu. Kesinlikle Allah; hidayet yolunu seçenleri doğru olan yola iletir.

BAKARA 214. AYET

اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ

OKUNUŞU: Em hasibtum en tedḣulu-lcennete velemmâ ye/tikum meśelu-lleżîne ḣalev min kablikum(s) messet-humu-lbe/sâu ve-ddarrâu vezulzilû hattâ yekûle-rrasûlu velleżîne âmenû me’ahu metâ nasru(A)llâh(i)(k) elâ inne nasra(A)llâhi karîb(un).

ÖZ BAKIŞ: Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi hesap ettiniz? Sıkıntı ve zorluk onlara dokunmuştu ve öyle bir sarsılmıştılar ki; Allah’ın emrini ileten resul ile onunla birlikte iman edenler; Allah’ın yardımı ne zaman diye söyleyip kaldılar. Kesinlikle bil ki, Allah’ın yardımı yakındır.

BAKARA 215. AYET

يَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلْ مَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Yes-elûneke mâżâ yunfikûn(e)(s) kul mâ enfektum min ḣayrin felilvâlideyni vel-akrabîne velyetâmâ velmesâkîni vebni-ssebîl(i)(k) vemâ tef’alû min ḣayrin fe-inna(A)llâhe bihi ‘alîm(un)

ÖZ BAKIŞ: Sana neyi ve kime vereceklerini soruyorlar. Onlara deki, mülkiyetinizde olanlardan; gönlünüzden gelerek ve tümüyle kendisinden geçerek anne babanıza, yakınlarınıza, yetimlere, geliri asla kendisini doyurmayanlara ve yolda kalmışlara harcayın. Siz bu şekilde yaptığınız hiçbir hayr yoktur ki; kesinlikle Allah onunla size; sizin öz farkındalığınızı size öğretmemiş olsun.

BAKARA 216. AYET

كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَعَسٰٓى اَنْ تُحِبُّوا شَيْـًٔا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ۟

OKUNUŞU: Kutibe ‘aleykumu-lkitâlu vehuve kurhun lekum(s) ve’asâ en tekrahû şey-en vehuve ḣayrun lekum(s) ve’asâ en tuhibbû şey-en vehuve şerrun lekum(k) va(A)llâhu ya’lemu veentum lâ ta’lemûn(e)

ÖZ BAKIŞ: Hoşunuza gitmediği halde; saldırıya geçen düşmana karşı savaşmanız, sizin üzerinize yazıldı. Ümit edilir ki; hoşunuza gitmeyen bir şey olur, lakin o şey; içinde sizin iyiliğinize olan emmareler barındırır. Ümit edilir ki; hoşunuza giden bir şey olur, lakin o şey; içinde sizin kötülüğünüze olan emmareler barındırır. Hakkınızda neyin iyilik barındırdığını, neyin kötülük barındırdığını Allah bilir, siz bilemezsiniz.

BAKARA 217. AYET

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ ف۪يهِۜ قُلْ قِتَالٌ ف۪يهِ كَب۪يرٌۜ وَصَدٌّ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَكُفْرٌ بِه۪ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَاِخْرَاجُ اَهْلِه۪ مِنْهُ اَكْبَرُ عِنْدَ اللّٰهِۚ وَالْفِتْنَةُ اَكْبَرُ مِنَ الْقَتْلِۜ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّٰى يَرُدُّوكُمْ عَنْ د۪ينِكُمْ اِنِ اسْتَطَاعُواۜ وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

OKUNUŞU: Yes-elûneke ‘ani-şşehri-lharâmi kitâlin fîh(i)(s) kulkitâlun fîhi kebîr(un)(s) vesaddun ‘an sebîli(A)llâhi vekufrun bihi velmescidi-lharâmi ve-iḣrâcu ehlihi minhu ekberu ‘inda(A)llâh(i)(c) velfitnetu ekberu mine-lkatl(i)(k) velâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum ‘an dînikum ini-stetâ’û(c) vemen yertedid minkum ‘an dînihi feyemut vehuve kâfirun feulâ-ike habitat a’mâluhum fî-ddunyâ vel-âḣirat(i)(s) veulâ-ike ashâbu-nnâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Senden haram ayların içinde yapılacak olan savaştan sorarlar; onlara de ki, haram aylarda savaşmak büyük bir günahtır. Lakin Allah’ın yanında; insanları Allah’ın yolundan alıkoymak,  Allah’ı inkâr edip mutlak hakikati örtmek ve mescidi haramın sakinlerini oradan çıkarmak; haram aylarda savaşmaktan daha büyük bir günahtır. Fitne çıkarmak ise, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar, eğer güçleri yeterse; sizi dininizden döndürene kadar, sizinle savaşmaktan vazgeçmezler. Sizden her kim, dininden dönerse ve öylece ölürse, o da kafirleden olur. İşte dininden dönenlerin işlemiş oldukları amelleri, dünyada da ahrette de boşa gitmiştir. İşte onlar; ateşin arkadaşlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.

BAKARA 218. AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَرْجُونَ رَحْمَتَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne âmenû velleżîne hâcerû vecâhedû fî sebîli(A)llâhi ulâ-ike yercûne rahmeta(A)llâh(i)(c) ve(A)llâhu ġafûrun rahîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki; Allah’ın nazil ettiğine iman etmişsiniz, imanınız uğruna yerinizden edilmişsiniz ve imanınız uğruna Allah yolunda cehd edip düşmanlarınızı bertaraf etmişsiniz; işte o kimseler için, Allah’ın kendilerini karşılıksız olarak rızıklandırması umulur. Muhakkak ki Allah; kendisine iman edip, yolunda hicret edip ve cehdeden kullarının günahlarını affeder ve onlar için sonsuzlukta da rızkını devam ettirerek lütuflarda bulunur.

BAKARA 219. AYET

يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِۜ قُلْ ف۪يهِمَٓا اِثْمٌ كَب۪يرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِۘ وَاِثْمُهُمَٓا اَكْبَرُ مِنْ نَفْعِهِمَاۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَۜ قُلِ الْعَفْوَۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَۙ

OKUNUŞU: Yes-elûneke ‘ani-lḣamri velmeysir(i)(S) kul fîhimâ iśmun kebîrun vemenâfi’u linnâsi ve-iśmuhumâ akberu min nef’ihimâ(k) ve yes-elûneke mâżâ yunfikûnekuli-l’afv(e)(k) keżâlike yubeyyinu(A)llâhu lekumu-l-âyâti le’allekum tetefekkerûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Senden şarabın ve kumarın dindeki yerini soruyorlar. Onlara de ki; ikisinde de büyük günah vardır. Ve insanlara fayda veren yönleri de elbette vardır. Lakin ikisinin verdiği zarar, verdiği faydadan çok daha büyüktür. Senden mallarından ne kadarını Allah yolunda vereceklerini sorarlar. Onlara de ki; ticaretinizin dönmesi ve yaşamınızın idamesi için gerekli olan kısmı bırakın; üstünü ise, Allah rızasına ermek için ihtiyaç sahiplerine verin. İşte böylece Allah ayetleri sizin için açıklar ki, umulur ki tefekkür ederek hakkınızda hayırlı olanı yaparsınız.

BAKARA 220. AYET

فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْيَتَامٰىۜ قُلْ اِصْلَاحٌ لَهُمْ خَيْرٌۜ وَاِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَاِخْوَانُكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَعْنَتَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

OKUNUŞU:  Fî-ddunyâ vel-âḣirat(i)(k) veyes-elûneke ‘ani-lyetâmâ(s) kul islâhun lehum ḣayr(un)(s) ve-in tuḣâlitûhum fe-iḣvânukum(c) va(A)llâhu ya’lemu-lmufside mine-lmuslih(i)(c) velev şâa(A)llâhu lea’netekum(c) inna(A)llâhe ‘azîzun hakîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Dünya yaşamınız için de, ahret yaşamınız için de yaratım fıtratı üzerine kalmanız için ne gerekiyorsa, öylece hareket edin. Senden yetimlerin durumunu sorarlar. Onlara de ki; onların durumunu kıvamda tutup, yaşama tutunmalarını sağlamak için ne gerekiyorsa, öylece davranmanız sizin için hayırlıdır. Eğer yetimleri ailenizle bütünleştirirseniz, onlara artık sizin kardeşlerinizdir. Elbette ki; kimin niyetinin ıslah olduğunu, kimin de niyetinin ifsat olduğu Allah bilir. Eğer ki siz; ıslah yolunu değil de ifsat yolunu seçerseniz, elbette ki Allah; sizi zora sokacak şekilde sizin için yaratımda bulunur. Kesinlikle Allah; hangi tarafa yönelirseniz, sizin için o yönde yaratım yapmak için güçlüdür ve gücü sizin gücünüzün üzerindedir. Hem her yaptığı işi de bir hikmet çerçevesinde yapar.

BAKARA 221. AYET

وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟

OKUNUŞU: Velâ tenkihu-lmuşrikâti hattâ yu/min(ne)(c) veleemetun mu/minetun ḣayrun min muşriketin velev a’cebetkum(k) velâ tunkihu-l muşrikîne hattâ yu/minû(c) vele’abdun mu/minun ḣayrun min muşrikin velev a’cebekum ulâ-ike yed’ûne ilâ-nnâr(i)(s) va(A)llâhu yed’û ile-lcenneti velmaġfirati bi-iżnih(i)(s) veyubeyyinu âyâtihi linnâsi le’allehum yeteżekkerûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ey erkekler; Allah’a ortak koşan kadınlarla, iman etmeyene kadar evlenmeyin. Allah’a iman eden sıradan bir kadın; Allah’a ortak koşan kadınlardan daha hayırlıdır. Velev ki Allah’a ortak koşan kadının güzelliği veya asaleti karşısında taaccüp halinde kalsanız bile… Ey kadınlar; Allah’a ortak koşan erkeklerle, iman etmeyene kadar evlenmeyin. Allah’a iman eden sıradan bir erkek; Allah’a ortak koşan erkeklerden daha hayırlıdır. Velev ki Allah’a ortak koşan erkeğin yakışıklılığı veya kudreti karşısında taaccüp halinde kalsanız bile… Çünkü Allah’a ortak koşanlar sizi ateşe çağırırlar. Allah ise; sizi sizden ortaya çıkacak amellerinizin sonucu olarak; sizi cennete ve mağfirete çağırıyor. Böylece ayetlerini insanlara apaçık izah eder. Ümit edilir ki; bu apaçık yapılan izahatlar üzerinde düşünüp sizin için sonsuzlukta fayda verecek eylemde bulunursunuz.

BAKARA 222. AYET

وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْمَح۪يضِۜ قُلْ هُوَ اَذًىۙ فَاعْتَزِلُوا النِّسَٓاءَ فِي الْمَح۪يضِۙ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَۚ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ

OKUNUŞU: Veyes-elûneke ‘ani-lmehîd(i)(s) kul huve eżen fa’tezilû-nnisâe fi-lmehîd(i)(s) velâ takrabûhunne hattâ yathurn(e)(s) fe-iżâ tetahherne fe/tûhunne min hayśu emerakumu(A)llâh(u)(c) inna(A)llâhe yuhibbu-ttevvâbîne veyuhibbu-lmutetahhirîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Sana kadınlar adet hallerinde iken; onlarla cinsel beraberliğin durumunu sorarlar. Onlara de ki; adet hali kadınlara rahatsızlık veren bir durumdur. Kadınlar adetli iken onlardan çekilin. Adet kanından temizlenmeyene kadar; onlara yaklaşmayın. Ne zaman ki temizlendiler; işte o zaman Allah’ın emri dâhilinde onlara varın. Hata edip de o halde kadınlara yaklaşanlar, tövbe ettiklerinde; Allah tövbelerini kabul eder. Kesinlikle Allah; tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.

BAKARA 223. AYET

نِسَٓاؤُ۬كُمْ حَرْثٌ لَكُمْۖ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ اَنّٰى شِئْتُمْۘ وَقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ مُلَاقُوهُۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

OKUNUŞU: Nisâukum harśun lekum fe/tû harśekum ennâ şi/tum(s) vekaddimû li-enfusikum(c) vettekû(A)llâhe va’lemû ennekum mulâkûhu vebeşşiri-lmu/minîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Kadınlarınız sizin için tarladır. Tarlanıza nasıl istiyorsanız, öylece varın. Ama öncesinde ise, nefsiniz için gerekli olan hazırlığı yapın. Allah’ın belirtmiş olduğu sınırlara da riayet edin. Biliniz ki kesinlikle siz, ona kavuşacaksınız. Bildirdiğimiz İslam fıtratına iman edip, öylece yaşayanları müjdele…

BAKARA 224. AYET

وَلَا تَجْعَلُوا اللّٰهَ عُرْضَةً لِاَيْمَانِكُمْ اَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا وَتُصْلِحُوا بَيْنَ النَّاسِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Velâ tec’alû(A)llâhe ‘urdaten li-eymânikum en teberrû vetettekû vetuslihû beyne-nnâs(i)(k) va(A)llâhu semî’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Nefsinizin hevasına uyarak, iyilik yapmayacağım diye Allah adına yaptığınız yeminlerinizi bahane ederek, iyilik etmekten uzak durmayın. Yani iyilik etmeyeceğim diye yemin etseniz bile, bu yeminler iyilik etmenize, Allah’ın koymuş olduğu sınırlara riayet etmenize ve insanların arasını düzeltmenize engel değildir. Muhakkak ki Allah; nefsinizin tesirinde kalarak nasıl yemin ettiğinizi duyar ve her yaptığınız eylemi bilir.

BAKARA 225. AYET

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Lâ yu-âḣiżukumu(A)llâhu billaġvi fî eymânikum velâkin yu-âḣiżukum bimâ kesebet kulûbukum(k) va(A)llâhu ġafûrun halîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Allah sizi; ağız alışkanlığı olan veya iyiliği haram addedici olan yeminlerden sorumlu tutmaz. Lakin Allah; kalplerinizin kazanımlarıyla sizi mesul tutar. Allah; ağız alışkanlığı olan veya iyiliği üzerinize haram addedici olan yeminleri, yerine getirmemekten dolayı oluşacak olan günahı affedicidir ve Allah sizin için, çok yumuşak davranır.

BAKARA 226. AYET

لِلَّذ۪ينَ يُؤْلُونَ مِنْ نِسَٓائِهِمْ تَرَبُّصُ اَرْبَعَةِ اَشْهُرٍۚ فَاِنْ فَٓاؤُ۫ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

OKUNUŞU: Lilleżîne yu/lûne min nisâ-ihim terabbusu erbe’ati eşhur(in)(s) fe-in fâû fe-inna(A)llâhe ġafûrun rahîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Kadınlara yaklaşmamak için yemin edenler için süre dört aydır. Bu süre içinde yeminlerinden dönüp yanaşırlarsa, bilsinler ki Allah; kadınlarına yaklaşmamak için yaptıkları yemini affedici olup, kalan yaşamlarında ise; aralarında nimete erdirici hususları yaratır.

BAKARA 227. AYET

وَاِنْ عَزَمُوا الطَّلَاقَ فَاِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Ve-in ‘azemû-ttalâka fe-inna(A)llâhe semî’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Eğer ki erkekler; kadınlarından ayrılıp boşanmak üzere azmederlerse… İşte o zaman bilsinler ki kesinlikle Allah; erkeklerin kadınlarından ayrılış isteklerini duymakta ve tüm niyetlerini bilmektedir.

BAKARA 228. AYET

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ اَنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ف۪ٓي اَرْحَامِهِنَّ اِنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَبُعُولَتُهُنَّ اَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ اِنْ اَرَادُٓوا اِصْلَاحًاۜ وَلَهُنَّ مِثْلُ الَّذ۪ي عَلَيْهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۖ وَلِلرِّجَالِ عَلَيْهِنَّ دَرَجَةٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Velmutallekâtu yeterabbesne bi-enfusihinne śelâśete kurû(in)(c) velâ yehillu lehunne en yektumne mâ ḣaleka(A)llâhu fî erhâmihinne in kunne yu/minne bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣir(i)(c) ve bu’ûletuhunne ehakku biraddihinne fî żâlike in erâdû islâhâ(an)(c) velehunne miślu-lleżî ‘aleyhinne bilma’rûf(i)(c) velirricâli ‘aleyhinne derace(tun)(k) va(A)llâhu ‘azîzun hakîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Boşanmış kadınlar; başka bir evlilik yapmak için üç adet dönemini gözetlesinler. Eğer Allah’ın kuvvet ve kudretiyle var olduklarına ve ahiret gününe yani zaman kavramının olacağı son günde, dünyada işleyecekleri her bir amelin karşılığının kendilerini bulacağına iman etmişlerse; rahimlerinde Allah’ın yarattığını gizlemeleri, üzerlerinde helal değildir. Eğer ki hamile olduklarını anlarlarsa, bu durumda; boşanmış oldukları kocaları, kendilerini geri alıp kendileriyle yeniden evlenmeleri hususunda, daha fazla hak sahibidirler. Tabi ki eğer barışmak isterlerse… Tıpkı bunun gibi; kadınların da erkeklerinin üzerlerinde, insani örf dâhilinde hakları vardır. Lakin hamile olan kadınlar üzerinde; ayrıldıkları erkekleri için bir derece daha fazla hakkı vardır. Muhakkak ki Allah; yeniden barışan ve evlilik hayatını kaldığı yerden devam ettiren erkek ve kadına, hikmetler dâhilinde evliliklerini güçlü kılar.

BAKARA 229. AYET

اَلطَّلَاقُ مَرَّتَانِۖ فَاِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ اَوْ تَسْر۪يحٌ بِاِحْسَانٍۜ وَلَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَأْخُذُوا مِمَّٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ شَيْـًٔا اِلَّٓا اَنْ يَخَافَٓا اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۙ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَا ف۪يمَا افْتَدَتْ بِه۪ۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَعْتَدُوهَاۚ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

OKUNUŞU: Ettalâku merratân(i)(s) fe-imsâkun bima’rûfin ev tesrîhun bi-ihsân(in)(k) velâ yahillu lekum en te/ḣużû mimmâ âteytumûhunne şey-en illâ en yeḣâfâ ellâ yukîmâ hudûda(A)llâh(i)(s) fe-in ḣiftum ellâ yukîmâ hudûda(A)llâhi felâ cunâha ‘aleyhimâ fîmâ-ftedet bih(i)(k) tilke hudûdu(A)llâhi felâ ta’tedûhâ(c) vemen yete’adde hudûda(A)llâhi feulâ-ike humu-zzâlimûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Erkeğin kadınından boşanıp tekrar ona dönebilme hakkı iki defadır. Ya insani örf dâhilinde ikinci defa ayrılıp üçüncü defa yeniden evlendiği kadınını nikâhı altında tutar ve sahip çıkar. Veya üçüncü defa da kadınını boşadığında, artık güzellikle onu salıverir. Kadınlara mehir olarak verdiklerinizden, onları boşadığınızda, onlardan bir şeyi geri almanız, size helal değildir. İşte bu durum; Allah’ın koymuş olduğu sınırı aşmaktan korkanlar içindir. Eğer evlilikte Allah’ın sizin için koymuş olduğu sınırı koruyamamaktan korkarsanız ve kadın da mehir olarak hakkı olan alacağını, kocasının onu boşaması karşılığında kocasına fidye olarak verirse, ikisinin de üzerinde bir günah yoktur. Bu Allah’ın insan için çizdiği sınırdır. Sakın ha bu sınırı aşmayın. Kim ki Allah’ın insanlar için koyduğu sınırı aşarsa, işte onlar nefislerini karanlıklar içerisinde bırakmışlardır.

BAKARA 230. AYET

فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُ مِنْ بَعْدُ حَتّٰى تَنْكِحَ زَوْجًا غَيْرَهُۜ فَاِنْ طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يَتَرَاجَعَٓا اِنْ ظَنَّٓا اَنْ يُق۪يمَا حُدُودَ اللّٰهِۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Fe-in tallekahâ felâ tehillu lehu min ba’du hattâ tenkiha zevcen ġayrah(u)(k) fe-in tallekahâ felâ cunâha ‘aleyhimâ en yeterâce’â in zannâ en yukîmâ hudûda(A)llâh(i)(k) vetilke hudûdu(A)llâhi yubeyyinuhâ likavmin ya’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Erkek kadınını üçüncü defa da boşarsa, artık o kadın başka bir erkekle nikâhlandıktan ve yeni kocasıyla evlilik hayatı başladıktan sonra; akabinde yeniden evlendiği kocasından boşanmadan, önceki kocasına dönmesi helal değildir. Eğer ki yeniden evlendiği adam da o kadını boşarsa, işte o zaman; eğer ki Allah’ın sınırlarını koruyacaklarına inanırlarsa, kadının önceki kocasına dönmesinde artık bir günah yoktur. İşte Allah’ın sınırları böyledir. Sınırlarımızı ise, akleden bir toplum için apaçık izah ederiz.

BAKARA 231. AYET

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍۖ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُواۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ وَلَا تَتَّخِذُٓوا اٰيَاتِ اللّٰهِ هُزُوًاۘ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَمَٓا اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Ve-iżâ tallektumu-nnisâe febelaġne ecelehunne feemsikûhunne bima’rûfin ev serrihûhunne bima’rûf(in)(c) velâ tumsikûhunne dirâran lita’tedû(c) vemen yef’al żâlike fekad zaleme nefseh(u)(c) velâ tetteḣiżû âyâti(A)llâhi huzuvâ(en)(c) veżkurû ni’meta(A)llâhi ‘aleykum vemâ enzele ‘aleykum mine-lkitâbi velhikmeti ya’iżukum bih(i)(c) vettekû(A)llâhe va’lemû enna(A)llâhe bikulli şey-in ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Kadınlarınızı boşadığınız zaman; iddetlerinin sonuna varınca, ya onlarla barışmak suretiyle yeniden nikâh yaparak güzellikle yanınızda eşiniz olarak tutun veya boşanma sürecini uzatmayarak onları güzellikle boşayarak serbest bırakın. Haklarına tecavüz etmek ve onlara zarar vermek niyetiyle, onları yanınızda alıkoymayın. Kim ki; kadınına zulmetmek ve ona eziyet etmek maksadıyla yanında tutup, onun kişisel hakkına tecavüz ederse; işte o, kendi nefsini karanlıklar içinde bırakmıştır. Allah’ın kesinkes ayetleriyle bildirmiş olduğu bu kişisel hakları; oyun ve eğlence edinmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Size; insani varlığınızın apaçık tekâmül etmesi için kitaptan ve hikmetten indirdiği ile amel edin. Allah’ın koymuş olduğu sınırlara riayet edin. Ve kesinlikle biliniz ki Allah; tüm şeylerin bizzat yaratıcısı olarak her ahvalini bilmektedir.

BAKARA 232. AYET

وَاِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَبَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا تَعْضُلُوهُنَّ اَنْ يَنْكِحْنَ اَزْوَاجَهُنَّ اِذَا تَرَاضَوْا بَيْنَهُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ ذٰلِكَ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكُمْ اَزْكٰى لَكُمْ وَاَطْهَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Ve-iżâ tallektumu-nnisâe febelaġne ecelehunne felâ ta’dulûhunne en yenkihne ezvâcehunne iżâ terâdav beynehum bilma’rûf(i)(k) żâlike yû’azu bihi men kâne minkum yu/minu bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣir(i)(k) żâlikum ezkâ lekum veather(u)(k) va(A)llâhu ya’lemu veentum lâ ta’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Boşadığınız kadınlarınız, iddetlerinin sonuna ulaştıklarında; eğer ki kadın eski kocasıyla, kendi aralarında güzel bir insani örfle anlaşıp birbirlerine güven verirlerse; eski kocalarıyla tekrar evlenmelerine engel olmayın. İşte uyulması için verilen bu öğüt; sizden, “nefsinin Allah’ın kudret eliyle var olduğuna iman eden, hem ahiret gününde dünyadayken işlediklerinin tümünün sonuçlarıyla karşılaşacağına iman eden” kimseler içindir. İşte bu; sizin için en iyi olan durumdur ve daha temiz bir vaziyettir. Yemin olsun ki Allah; sizin hakkınızda hayırlı olanı bilir ama siz kendi hakkınızda hayırlı olanı bilemezsiniz.

BAKARA 233. AYET

وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ اَوْلَادَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَۜ وَعَلَى الْمَوْلُودِ لَهُ رِزْقُهُنَّ وَكِسْوَتُهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۜ لَا تُكَلَّفُ نَفْسٌ اِلَّا وُسْعَهَاۚ لَا تُضَٓارَّ وَالِدَةٌ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوْلُودٌ لَهُ بِوَلَدِه۪ وَعَلَى الْوَارِثِ مِثْلُ ذٰلِكَۚ فَاِنْ اَرَادَا فِصَالًا عَنْ تَرَاضٍ مِنْهُمَا وَتَشَاوُرٍ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَاۜ وَاِنْ اَرَدْتُمْ اَنْ تَسْتَرْضِعُٓوا اَوْلَادَكُمْ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِذَا سَلَّمْتُمْ مَٓا اٰتَيْتُمْ بِالْمَعْرُوفِۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

OKUNUŞU: Velvâlidâtu yurdi’ne evlâdehunne havleyni kâmileyn(i)(s) limen erâde en yutimme-rradâ’a(te)(c) ve’ale-lmevlûdi lehu rizkuhunne vekisvetuhunne bilma’rûf(i)(c) lâ tukellefu nefsun illâ vus’ahâ(c) lâ tudârra vâlidetun biveledihâ velâ mevlûdun lehu biveledih(i)(c) ve’ale-lvâriśi miślu żâlik(e)(k) fe-in erâdâ fisâlen ‘an terâdin minhumâ veteşâvurin felâ cunâha ‘aleyhimâ(k) ve-in eradtum en testerdi’û evlâdekum felâ cunâha ‘aleykum iżâ sellemtum mâ âteytum bilma’rûf(i)(k) vettekû(A)llâhe va’lemû enna(A)llâhe bimâ ta’melûne basîr(un).

ÖZ BAKIŞ: Bebek emzirmeyi kemale erdirmek isteyen anneler, evlatlarını tam tamına iki yıl emzirirler. Evladın babasının üzerine ise; yiyeceğini ve elbisesini insani örf dâhilinde karşılaması verildi. Her kişi ise, ancak gücü nispetinde sorumlu tutuldu. Anne; evladı nedeniyle herhangi bir zarara sokulmasın. Baba da evladın kendisine ait olması nedeniyle, herhangi bir zarara sokulmasın. Mirasçının üzerinde de aynı bu şekilde bir sorumluluk vardır. Eğer ki anne ile baba aralarında müşavere ederek iki yıldan önce, evlatlarını sütten keserlerse, üzerlerinde herhangi bir günah yoktur. Eğer ki anne ve baba anlaşıp; evlatlarını sütanne tutarak emzirmeye karar verirlerse, insani örf dâhilinde, ücretlerini verdikten sonra, üzerlerinde herhangi bir günah yoktur. Allah’ın koymuş olduğu sınırları koruyun. Ve kesinlikle biliniz Allah; işlediğiniz her amelin yaratıcısı olarak bilir ve her ahvalini görür.

BAKARA 234. AYET

وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًا يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَعَشْرًاۚ فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا فَعَلْنَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِنَّ بِالْمَعْرُوفِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

OKUNUŞU: Velleżîne yuteveffevne minkum veyeżerûne ezvâcen yeterabbasne bi-enfusihinne erbe’ate eşhurin ve’aşrâ(an)(s) fe-iżâ belaġne ecelehunne felâ cunâha ‘aleykum fîmâ fe’alne fî enfusihinne bilma’rûf(i)(k) ve(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un).

ÖZ BAKIŞ: İçinizden ölen erkeklerin geriye bıraktıkları eşleri; kendi nefislerine dönük olarak yaşayıp, başka bir erkek ile evlenmek için geçirecekleri süre, dört ay on gündür. Bu bekleme süresi geçtikten sonra, insani örf dâhilinde, artık kendi nefisleri olarak kendi haklarında istedikleri kararı verebilirler. Ve bu kararlarından dolayın da sizin üzerinde herhangi bir sorumluluk yoktur. Kesinlikle bizzat Allah; yaptığınız her amelin yaratıcısı olarak, her amelinizden haberdardır.

BAKARA 235. AYET

وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا عَرَّضْتُمْ بِه۪ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَٓاءِ اَوْ اَكْنَنْتُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْۜ عَلِمَ اللّٰهُ اَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا اِلَّٓا اَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًاۜ وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتّٰى يَبْلُغَ الْكِتَابُ اَجَلَهُۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Velâ cunâha ‘aleykum fîmâ ‘arradtum bihi min ḣitbeti-nnisâ-i ev eknentum fî enfusikum(c) ‘alima(A)llâhu ennekum seteżkurûnehunne velâkin lâ tuvâ’idûhunne sirran illâ en takûlû kavlen ma’rûfâ(en)(c) velâ ta’zimû ‘ukdete-nnikâhi hattâ yebluġa-lkitâbu eceleh(u)(c) va’lemû enna(A)llâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahżerûh(u)(c) va’lemû enna(A)llâhe ġafûrun halîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Zorunlu bekleme süresinin bitme mühletini bekleyen kadınlara, zorunlu bekleme süresi içinde onlarla evlenme isteğinizi arz etmenizde veya onlarla evlilik isteğinizi nefsinizde saklamanızda herhangi günah yoktur. Allah biliyor ki; kesinlikle sizin onları anacağını… Sakın ha onlarla gizli buluşmak için sözleşmeyin. Ancak insani örf dâhilinde söylenecek bir söz var ise, onlara iletirsiniz. Kadının üzerine yazılan zorunlu bekleme süresi bitmeden; sakın onlarla nikâh kıymaya kalkışmayın. Biliniz ki kesinlikle Allah; nefsinizde var olanı bilir. Allah’tan sakının. Ve gene biliniz ki kesinlikle Allah; eğer ki siz onun koyduğu sınırlara riayet ederseniz, bu bekleme süresi içinde oluşacak bir günahı affeder. Çünkü Allah; sizin için çok yumuşaktır.

BAKARA 236. AYET

لَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ مَا لَمْ تَمَسُّوهُنَّ اَوْ تَفْرِضُوا لَهُنَّ فَر۪يضَةًۚ وَمَتِّعُوهُنَّۚ عَلَى الْمُوسِعِ قَدَرُهُ وَعَلَى الْمُقْتِرِ قَدَرُهُۚ مَتَاعًا بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ

OKUNUŞU: Lâ cunâha ‘aleykum in tallektumu-nnisâe mâ lem temessûhunne ev tefridû lehunne ferîda(ten)(c) vemetti’ûhunne ‘ale-lmûsi’i kaderuhu ve’ale-lmuktiri kaderuhu metâ’en bilma’rûf(i)(s) hakkan ‘ale-lmuhsinîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Nikâhladığınız kadınlarınızdan; onlarla cinsel yaklaşma yaşamadan önce veya sizin tarafınızdan onlara verilmesi; sizin üzerinize farz edilen mehirlerini belirmeden önce, onları boşamanızda sizin üzerinizde bir günah yoktur. Lakin bu durumda boşadığınız kadınları, uygun bir maddi menfaat ile onları faydalandırın. Maddi durumu güçlü olan, gücü nispetinde; maddi durumu zayıf olan da gücü nispetinde, bu şekilde boşadığı kadınlarına maddi menfaat sağlasın. Bu maddi menfaat ise, insani örf dâhilinde olsun. İşte bu; iyilik edenler üzerinde bu bir borçtur.

BAKARA 237. AYET

وَاِنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ اَنْ تَمَسُّوهُنَّ وَقَدْ فَرَضْتُمْ لَهُنَّ فَر۪يضَةً فَنِصْفُ مَا فَرَضْتُمْ اِلَّٓا اَنْ يَعْفُونَ اَوْ يَعْفُوَا الَّذ۪ي بِيَدِه۪ عُقْدَةُ النِّكَاحِۜ وَاَنْ تَعْفُٓوا اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۜ وَلَا تَنْسَوُا الْفَضْلَ بَيْنَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

OKUNUŞU: Ve-in tallektumûhunne min kabli en temessûhunne vekad feradtum lehunne ferîdaten fenisfu mâ feradtum illâ en ya’fûne ev ya’fuve-lleżî biyedihi ‘ukdetu-nnikâh(i)(c) veen ta’fû akrabu littekvâ(c) velâ tensevu-lfadle beynekum(c) inna(A)llâhe bimâ ta’melûne basîr(un).

ÖZ BAKIŞ: Eğer cinsel yaklaşma yaşamadan boşadığınız kadınlarınızdan, sizin tarafınızdan onlara verilmesi; sizin üzerinize farz edilen mehirlerini belirttikten sonra ise, belirtmiş olduğunuz mehir ücretinin yarısı onlarındır. Ancak kadının mehrinden vazgeçip tümünü iade etmesi veya erkeğin verdiği mehrin tümünden vazgeçip tümünü kadına bırakması başka… Eğer erkek verdiği mehrin tümünden vazgeçip tümünü kadına bırakırsa, işte; Allah’ın sınırlarını korumak isteyen erkekler için, bu durum takvalığa daha yakındır. Aranızda iyilik etmeyi unutmayın. Muhakkak ki Allah; işlemiş olduğunuz amellerin yaratıcısı olarak tümünden haberdardır.

BAKARA 238. AYET

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ

OKUNUŞU: Hâfizû ‘alâ-ssalevâti ve-ssalâti-lvustâ vekûmû li(A)llâhi kânitîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Yaşamınızın her anında namazdaki ruhu muhafaza edin. Özellikle namazdaki hem kesrete hem de vahdete bakan orta namaz halini koruyun. Zira insan; namazdaki BAKIŞ bir yandan rahmeti rahmana uzanırken, bir yandan da BAKIŞ kesretteki mahlûkatın kulluğuna uzanır. Bunu da Fatiha suresinde ve özellikle beşinci ayette insan şöyle dile getirir. “Ya rabbel âlemin; bizle birlikte yaratılan tüm mahlûkat; yani tüm yaratım tecellileriyle birlikte, yalnızca sana kuluz ve kulluğumuzun idamesi de yalnızca senin yardımınladır.” Gönülden tam bir saygı ile Allah için yaşamınızı ayakta tutun.

BAKARA 239. AYET

فَاِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا اَوْ رُكْبَانًاۚ فَاِذَٓا اَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Fe-in ḣiftum fericâlen ev rukbânâ(en)(s) fe-iżâ emintum feżkurû(A)llâhe kemâ ‘allemekum mâ lem tekûnû ta’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Eğer ki yaşamınızın her hangi bir anında; namazdaki ruhu afakınızda ve enfusunuzda muhafaza ederken, birilerinin size zarar vereceğinden korkarsanız; işte o zaman, yaşamınızın her anında namazdaki ruhu muhafaza edebilmek için; o tehlikeli ortamdan yaya veya binek ile uzaklaşın. Ne zaman ki; emniyete kavuştunuz, gene de Allah’ın zikrini, daha öncesinde bilmediğiniz halde, size öğretildiği gibi yerine getirin.

BAKARA 240. AYET

وَالَّذ۪ينَ يُتَوَفَّوْنَ مِنْكُمْ وَيَذَرُونَ اَزْوَاجًاۚ وَصِيَّةً لِاَزْوَاجِهِمْ مَتَاعًا اِلَى الْحَوْلِ غَيْرَ اِخْرَاجٍۚ فَاِنْ خَرَجْنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪ي مَا فَعَلْنَ ف۪ٓي اَنْفُسِهِنَّ مِنْ مَعْرُوفٍۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ

OKUNUŞU: Velleżîne yuteveffevne minkum veyeżerûne ezvâcen vasiyyeten li-ezvâcihim metâ’en ile-lhavli ġayra iḣrâc(in)(c) fe-in ḣaracne felâ cunâha ‘aleykum fî mâ fe’alne fî enfusihinne min ma’rûf(in)(k) va(A)llâhu ‘azîzun hakîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Siz erkeklerden biri öldüğünde, geride kadınını dul bırakırsa; bir yıla kadar evlerinden çıkarılmadan ve geçimlerinin sağlanması için de vasiyette bulunsunlar. Eğer kendileri bir yıl dolmadan ölen kocalarının evinden çıkarlarsa, artık onların bu yaptıkları davranışları için; insani örf dâhilinde sizin üzerinizde bir günahı yoktur. Muhakkak ki Allah; kendisine dayanan ve çizilen sınıra riayet eden kullarını güçlü kılar ve işlerini hikmetler dâhilinde kolay eder.

BAKARA 241. AYET

وَلِلْمُطَلَّقَاتِ مَتَاعٌ بِالْمَعْرُوفِۜ حَقًّا عَلَى الْمُتَّق۪ينَ

OKUNUŞU: Velilmutallekâti metâ’un bilma’rûf(i)(s) hakkan ‘ale-lmuttekîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Boşamış olduğunuz kadınların iaşelerini, insani örf dâhilinde sağlayın. Boşamış olduğunuz kadınlarınızın iaşelerini sağlamak, Allah’ın koymuş olduğu sınırlara riayet edenlerin üzerinde bir haktır.

BAKARA 242. AYET

كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟

OKUNUŞU: Keżâlike yubeyyinu(A)llâhu lekum âyâtihi le’allekum ta’kilûn(e).

ÖZ BAKIŞ: İşte böyle; Allah ayetlerini apaçık olarak izah ediyor… Umulur ki ayetler üzerinde aklederek düşünüp, size izah edilen şekilde, yaşamınızı yaratılış amacı dâhilinde yaşarsınız.

BAKARA 243. AYET

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

OKUNUŞU: Elem tera ile-lleżîne ḣaracû min diyârihim vehum ulûfun hażera-lmevti fekâle lehumu(A)llâhu mûtû śumme ahyâhum(c) inna(A)llâhe leżû fadlin ‘alâ-nnâsi velâkinne ekśera-nnâsi lâ yeşkurûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Üstelik onlar binlerce kişi iken; ölüm korkusuyla memleketlerinden çıkan o kimseleri görmedin mi? Allah onlara demişti ki; memleketini terk etmek yerine, ölümüne savaşın ki; savaş sonrası memleket olarak dirilme yaşayasınız. Kesinlikle Allah; kulları üzerinde fazıl sahibidir ki, gayretinin karşılığını kendisi için oluşturur. Kesinlikle insanların ekseriyeti, üzerindeki olan Allah’ın fazlını görmeden ve şükür edemeden üzerinde bulunduğu nimetlerinin hakkını verememektedir.

BAKARA 244. AYET

وَقَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Vekâtilû fî sebîli(A)llâhi va’lemû enna(A)llâhe semî’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Allah yolunda memleketinizi korumak için savaşın. Kesinlikle biliniz ki Allah; sizin, memleketinizde emniyet içinde yaşamak veya başka diyarlara göçe zorlanırken içinde bulunduğunuz yerde helak olmamak için; sizin yaptığınız yakarışlarınızı duyar ve sizin üzerinde bulunduğunuz her ahvali bilmektedir.

BAKARA 245. AYET

مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُٓ اَضْعَافًا كَث۪يرَةًۜ وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۣطُۖ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

OKUNUŞU: Men że-lleżî yukridu(A)llâhe kardan hasenen feyudâ’ifehu lehu ad’âfen keśîra(ten)(c) va(A)llâhu yakbidu veyebsutu ve-ileyhi turce’ûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Kim ki; memleketini terk etmeden, saldıran düşmanlara karşı, Allah’ın yolunu daha rahat yaşaması için korursa, bu uğurda malının ve canının bereketlenmesi gayesiyle, tüm her şeyinden geçerek Allah’a güzel bir veriş ile borç olarak verirse, ona kat kat karşılığını katlayarak iade ederiz. Allah; kişinin imkânlarını kısar da, kişinin üzerinde olduğu alanı açar da… Kesinlikle ona döndürüleceksiniz.

BAKARA 246. AYET

اَلَمْ تَرَ اِلَى الْمَلَأِ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰىۢ اِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُواۜ قَالُوا وَمَا لَنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ

OKUNUŞU: Elem tera ile-lmele-i min benî isrâ-île min ba’di mûsâ iżkâlû linebiyyin lehumu-b’aś lenâ meliken nukâtil fî sebîli(A)llâh(i)(s) kâle hel ‘aseytum in kutibe ‘aleykumu-lkitâlu ellâ tukâtilû(s) kâlû vemâ lenâ ellâ nukâtile fî sebîli(A)llâhi vekad uḣricnâ min diyârinâ veebnâ-inâ(s) felemmâ kutibe ‘aleyhimu-lkitâlu tevellev illâ kalîlen minhum(k) ve(A)llâhu ‘alîmun bi-zzâlimîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Görmedin mi, isra-il çocuklardan ileri gelenleri; Musa’dan sonra gelen nebilerine dediler ki, bize bir komutan belirle ki; Allah yolunu daha rahat yaşamamız için bizi yurdumuzdan edenlerle savaşalım da yurdumuza yeniden mesken edinelim. Nebileri onlara dedi ki; ya üzerinize savaşmak yazılsa ve savaşmazsanız ne olacak? Dediler ki; onlar bizi çocuklarımızın arasından ve yurdumuzdan çıkarmışlarken, üzerimize savaş yazılır da, nasıl olur da Allah yolunu daha rahat yaşamak için savaşmayız? Fakat üzerlerine savaş yazılınca ise, onlardan çok azı dışında; savaşmaktan yüz çevirdiler. Muhakkak ki Allah; kendilerini nefsin karanlığında bırakmaları için eylemde bulunmak isteyen kişilerin eylemlerinin yaratıcısı olarak her işledikleri ameli bilicidir.

BAKARA 247. AYET

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اللّٰهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًاۜ قَالُٓوا اَنّٰى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ اَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِۜ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِۜ وَاللّٰهُ يُؤْت۪ي مُلْكَهُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Vekâle lehum nebiyyuhum inna(A)llâhe kad be’aśe lekum tâlûte melikâ(en)(c) kâlû ennâ yekûnu lehu-lmulku ‘aleynâ venahnu ahakku bilmulki minhu velem yu/te se’aten mine-lmâl(i)(c) kâle inna(A)llâhe-stafâhu ‘aleykum vezâdehu bestaten fi-l’ilmi velcism(i)(s) ve(A)llâhu yu/tî mulkehu men yeşâ(u)(c) va(A)llâhu vâsi’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Nebileri onlara dedi ki; Allah sizin içinizden size Talut’u komutan olarak çıkardı. Dediler ki; nasıl olur ki Talut üzerimize komutan olur? Bizler ondan daha fazla komutan olmaya layığız. Ona maldan da bir genişlik verilmemiştir. Nebileri onlara dedi ki; muhakkak ki Allah üzerinize onu seçti. Onun size öncü bir komutan olarak savaşa bilme yeteneğini ve bedensel olarak da işe olan hâkimiyetini arttırdı. Allah; üzerine düşen sorumluluğu yerine getiren kullarına, mülkünden verir. Muhakkak ki Allah; kullarının sahip oldukları her şeyden aşkın olarak, geniş lütuf sahibidir ve kullarının tüm ahvalini bilicidir.

BAKARA 248. AYET

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اٰيَةَ مُلْكِه۪ٓ اَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ ف۪يهِ سَك۪ينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ اٰلُ مُوسٰى وَاٰلُ هٰرُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟

OKUNUŞU: Vekâle lehum nebiyyuhum inne âyete mulkihi en ye/tiyekumu-ttâbûtu fîhi sekînetun min rabbikum vebakiyyetun mimmâ terake âlu mûsâ veâlu hârûne tahmiluhu-lmelâ-ike(tu)(c) inne fî żâlike leâyeten lekum in kuntummu/minîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Onların nebileri onlara dedi ki; Talut’un komutanlığının nişanesi, size sandukanın gelmesidir. Bu sandukanın içinde rabbinizden bir sekine hem meleklerin taşıdıkları olan; Musa’nın ve Harun’un ailesinden geriye bıraktıkları kalıntıları vardır. Eğer ki iman ehli iseniz; işe bunda sizin Talut’u komutan kabul edip emrine amade olmanız için kesin bir delil vardır.

NOT: Ayette geçen kapalı yerler, biiznillah hazırladığımız “AYETLERE DERİNLEMESİNE BAKIŞ” adlı eserimizde izahatı yapılacaktır.

BAKARA 249. AYET

فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِۙ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ مُبْتَل۪يكُمْ بِنَهَرٍۚ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنّ۪يۚ وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَاِنَّهُ مِنّ۪ٓي اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِه۪ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۙ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

OKUNUŞU: Felemmâ fasale tâlûtu bilcunûdi kâle inna(A)llâhe mubtelîkum bineherin femen şeribe minhu feleyse minnî vemen lem yet’amhu fe-innehu minnî illâ meni-ġterafe ġurfeten biyedih(i)(c) feşeribû minhu illâ kalîlen minhum(c) felemmâ câvezehu huve velleżîne âmenû me’ahu kâlû lâ tâkate lene-lyevme bicâlûte vecunûdih(i)(c) kâle-lleżîne yazunnûne ennehum mulâkû(A)llâhi kem min fi-etin kalîletin ġalebet fi-eten keśîraten bi-iżni(A)llâh(i)(k) va(A)llâhu me’a-ssâbirîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ne zaman ki Talut, yanındaki askerlerle bütünleşmiş halde yola çıktı; Talut dedi ki, Allah sizi bir nehir ile deneyecektir. “Kim ki o nehirden içerse, o benden değildir”. “Kim ki o nehirden tadmazsa, o bendedir”. Ancak avucuyla bir avuç içenler müstesna… Onunla bütünleşerek yola çıkan askerlerden çok azı dışında, tümü o sudan izin verildiğinin dışında da içti. Ne zaman ki Talut ve beraberinde iman edenler ırmağı geçtiler; dediler ki, bizde bugün Calut ve askerleriyle savaşmak için, bizden zuhur edecek bir gücümüz yok. Allah’ın likasının kendileriyle olduğuna kanaat getirenler de yaşam platformunda şahit oldukları şu hakikati dile getirdiler; Allah’ın kendilerinde kuvvetini izhar etmesiyle, nice az topluluklar, çok topluluklara galabet getirdi. Muhakkak ki Allah; çıkılan seferde sabredip pes etmeyenlerle beraberdir.

BAKARA 250. AYET

وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ قَالُوا رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَۜ

OKUNUŞU: Velemmâ berazû licâlûte vecunûdihi kâlû rabbenâ efriġ ‘aleynâ sabran veśebbit akdâmenâ vensurnâ ‘ale-lkavmi-lkâfirîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ne zaman ki Talut ve askerleri, Calut ve askerleriyle karşı karşıya geldiler; Talut ve askerleri şöyle dua ettiler; “Rabbimiz! Bizim üzerimize sabrından dök, ayaklarımızı yapacağımız savaşta sabit kıl, inkâr eden kavime karşı bize yardım et”

BAKARA 251. AYET

فَهَزَمُوهُمْ بِاِذْنِ اللّٰهِۙ وَقَتَلَ دَاوُ۫دُ جَالُوتَ وَاٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَٓاءُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَ

OKUNUŞU: Fehezemûhum bi-iżni(A)llâhi vekatele dâvûdu câlûte veâtâhu(A)llâhu-lmulke velhikmete ve’allemehu mimmâ yeşâ(u)(k) velevlâ def’u(A)llâhi-nnâse ba’dahum biba’din lefesedeti-l-ardu velâkinna(A)llâhe żû fadlin ‘ale-l’âlemîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Derken Talut ve askerleri, Allah’ın izninin kendilerinde oluşan tecellisi ile Calut ve askerlerini bozguna uğrattılar. Davut da Calut’u öldürdü. Allah Davut’a hükümdarlık ve mülk verdi. Ve ona rağbet ettiği her şeyi de öğretti. Eğer ki Allah; yeryüzünde bazı insanların ortaya koyduğu bozgunculuk gücünü, diğer bazı insanlarda ortaya koyduğu ıslah gücüyle def etmeseydi, bozgunculuk sonucu yeryüzü yaşanılmaz hale gelirdi. Lakin Allah; âlemler üzerinde ikram sahibidir.

BAKARA 252. AYET

تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَاِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

OKUNUŞU: Tilke âyâtu(A)llâhi netlûhâ ‘aleyke bilhakk(i)(c) ve-inneke lemine-lmurselîn(e).

ÖZ BAKIŞ: İşte bunlar Allah’ın ayetleridir ki; üzerinize hakkın kendisi olarak okuyoruz. Ey vahiy almak suretiyle ayetlerimizi insanlara okuyup yaratım fıtratını tek tek izah eden; muhakkak ki sen, resul olak insanlara gönderilenlerdensin.

BAKARA 253. AYET

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ۟

OKUNUŞU: Tilke-rrusulu faddalnâ ba’dahum ‘alâ ba’din minhum men kellema(A)llâh(u)(s) verafe’a ba’dahum deracât(in)(c) veâteynâ ‘îsâ-bne meryeme-lbeyyinâti veeyyednâhu birûhi-lkudus(i)(k) velev şâa(A)llâhu mâ-ktetele-lleżîne min ba’dihim min ba’di mâ câet-humu-lbeyyinâtu velâkini-ḣtelefû feminhum men âmene veminhum men kefer(a)(c) velev şâa(A)llâhu mâ-ktetelû velâkinna(A)llâhe yef’alu mâ yurîd(u).

ÖZ BAKIŞ: Böylece biz; bazı resullerimizi bazı resullerimizden faziletli kıldık. Onlardan bazısı ile Allah konuştu ve bazısının derecesini bazısından üstün kıldı. Meryem’in oğlu İsa’ya da apaçık deliller verdik ve onu Ruhu-ı Kudüs ile destekledik. Eğer onlardan sonra gelenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, Allah’ın yaratım fıtratına göre hareket edip bozgunculuğu seçmeselerdi ve ıslah yolunu tutsalardı; Allah onlarda birbirlerini öldürmemeleri yönünde iradesini zuhur ederdi. Lakin ayrılığa düştüler; bazısı iman etti ve bazısı da kâfir oldu. Eğer kendilerine inen apaçık delillere göre hareket etselerdi; Allah onlarda birbirlerini öldürmemeleri yönünde iradesini elbette zuhur ederdi. Lakin Allah; insanlar üzerinde cebri bir irade uygulamadan; onlara iradelerini kullanıp iyilik veya kötülük yolunu seçmelerinde, onları serbest bırakmak yönünde bir yaratım ile yarattı. Çünkü Allah; neyi irade ederse, o şekilde fiillerde bulunur.

BAKARA 254. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ ف۪يهِ وَلَا خُلَّةٌ وَلَا شَفَاعَةٌۜ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye/tiye yevmun lâ bey’un fîhi velâ ḣulletun velâ şefâ’a(tun)(c) velkâfirûne humu-zzâlimûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki iman etmişler; İçinde hiçbir alış verişin, dostluğun ve kimsenin kimseye şefaat edemeyeceği gün gelmeden, size rızık olarak verdiklerimizden; sizde hiçbir karşılık beklemeden, size verdiğimiz gibi minnet etmeden ve esirgemeden sizde verin. Muhakkak biliniz ki, mutlak gerçeği örtenler; işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

BAKARA 255. AYET

اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ

OKUNUŞU: (A)llâhu lâ ilâhe illâ huve-lhayyu-lkayyûm(u)(c) lâ te/ḣużuhu sinetun velâ nevm(un)(c) lehu mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ard(i)(k) men że-lleżî yeşfe’u ‘indehu illâ bi-iżnih(i)(c) ya’lemu mâ beyne eydîhim vemâ ḣalfehum(s) velâ yuhîtûne bişey-in min ‘ilmihi illâ bimâ şâ(e)(c) vesi’a kursiyyuhu-ssemâvâti vel-ard(a)(s) velâ yeûduhu hifzuhumâ vehuve-l’aliyyu-l’azîm(u)

ÖZ BAKIŞ: Allah, başka tanrı yok ancak o, daima yaşayan, daima diri tutan hayy-ü kayyum o, ne gaflet basar onu ne uyku, göklerdeki ve yerdeki hep onun, kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şefaat edecek? Onların önlerinde ne var arkalarında ne var hepsini bilir, onlar ise onun dilediği kadarından başka ilmî-i ilahîsinden hiç bir şey kavrayamazlar, onun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek ona bir ağırlık da vermez. O öyle ulu, öyle büyük azametlidir.

BAKARA 256. AYET

لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Lâ ikrâhe fî-ddîn(i)(s) kad tebeyyene-rruşdu mine-lġayy(i)(c) femen yekfur bi-ttâġûti veyu/min bi(A)llâhi fekadi-stemseke bil’urveti-lvuśkâ lâ-nfisâme lehâ (k) va(A)llâhu semî’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Dinin içinde zorlamaya yer yoktur. Elbette ki insanın; bürünmesi gereken olgunluk halinin izahı ile içine düşebileceği en aşağılık durumun izahı, birbirinden ayrılarak apaçık beyan edilmiştir. Kim ki aşağılık durum olan yaşamla bütünleşmekten yüz çevirip, Allah’ın kuvvet ve kudretine sığınarak, insanın bürünmesi gereken olgunluk haline bürünürse, işte o kişi; sağlam olan ve asla kopmayan bir kulpa yapışmıştır.  Muhakkak ki Allah; kulun içinde bulunduğu vaziyeti duyup, büründüğü amelin yaratıcısı olarak her vaziyetini bilmektedir.

BAKARA 257. AYET

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

OKUNUŞU: (A)llâhu veliyyu-lleżîne âmenû yuḣricuhum mine-zzulumâti ilâ-nnûr(i)(s) velleżîne keferû evliyâuhumu-ttâġûtu yuḣricûnehum mine-nnûri ilâ-zzulumât(i)(k) ulâ-ike ashâbu annâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Allah iman edenlerin dostu olarak; onları aşağıların aşağısı olan nefsin karanlığından çıkarıp fıtratın aydınlığına kavuşturur. Öz hakikatlerine küfrederek mutlak gerçeği örtenler ise, aşağılık yaşamı dayatanlara dost olmuşlardır. Onları fıtratın aydınlığından çıkarıp aşağıların aşağısı olan nefsin karanlığına sevk ederler. İşte onlar ateşin sahibidirler. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.

BAKARA 258. AYET

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ي حَٓاجَّ اِبْرٰه۪يمَ ف۪ي رَبِّه۪ٓ اَنْ اٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَۢ اِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّيَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُۙ قَالَ اَنَا۬ اُحْي۪ وَاُم۪يتُۜ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْت۪ي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ

OKUNUŞU: Elem tera ile-lleżî hâcce ibrâhîme fî rabbihi en âtâhu(A)llâhu-lmulke iż kâle ibrâhîmu rabbiye-lleżî yuhyî veyumîtu kâle enâ uhyî veumît(u)(c) kâle ibrâhîmu fe-inna(A)llâhe ye/tî bi-şşemsi mine-lmeşriki fe/ti bihâ mine-lmaġribi febuhite-lleżî kefer(a)(k) va(A)llâhu lâ yehdi-lkavme-zzâlimîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Allah’ın kendisine mülk verdiği kişinin rabbi hakkında İbrahim ile tartıştığını görmedin mi? İşte o zaman İbrahim dedi ki; rabbim o rab ki, diriltir ve öldürür. O da dedi ki; ben de öldürüp diriltirim. Bunun üzerine İbrahim dedi ki; kesinlikle Allah, güneşi doğudan getirir… Sen de güneşi batıdan getir… Şaşırıp kaldı ve mutlak hakikati örterek küfre daldı. Kesinlikle Allah; kendisini karanlıklara teslim eden kişilerin iradelerini yok sayarak; onları cebren doğru yola iletmez.

BAKARA 259. AYET

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

OKUNUŞU: Ev kelleżî merra ‘alâ karyetin vehiye ḣâviyetun ‘alâ ‘urûşihâ kâle ennâ yuhyî hâżihi(A)llâhu ba’de mevtihâ(s) feemâtehu(A)llâhu mi-ete ‘âmin śumme be’aśeh(u)(s) kâle kem lebiśt(e)(s) kâle lebiśtu yevmen ev ba’da yevm(in)(s) kâle bel lebiśte mi-ete ‘âmin fenzur ilâ ta’âmike veşerâbike lem yetesenneh(s) venzur ilâ himârike velinec’aleke âyeten linnâs(i)(s) venzur ile-l’izâmi keyfe nunşizuhâ śumme neksûhâ lahmâ(en)(c) felemmâ tebeyyene lehu kâle a’lemu enna(A)llâhe ‘alâ kulli şey-in kadîr(un).

ÖZ BAKIŞ: Veya duvarları çatılarının üstüne yıkılmış ve ıssız bir şekilde duran kasabaya uğrayan kişiyi görmedin mi? Dedi ki; nasıl olacak ki, burada yaşayıp ölen ve sessizliğe bürünen kişileri Allah yeniden dirilecek? Bunun üzerine Allah onu öldürdü ve yüz yıl sonra yeniden diriltti. Ona dedi ki ne kadar kaldın? Dedi ki bir gün veya bir günden daha az kaldım. Allah ona dedi ki; bilakis yüz yıl kaldın. Baksana yanında bulundurduğun azığına ve içeceğine, bozulmamış. Ama eşeğine baksana, çürümüş halini göreceksin. Bunu böyle yapmamız, ölümden sonra yeniden diriltip yaratmaya gücümüzün yettiği hususunda; seni insanlar için bir delil olarak göstermek içindi. Ve baksana kemiklere, nasıl da onları birbirinin üstüne koyup, sonra da o kemiklere et giydirerek bir beden şeklini veriyoruz. Yaratım planı ona açıkça gösterilince, dedi ki ben; kesinlikle biliyorum ki Allah her bir şey üzerinde mutlak bir kuvvet sahibidir.

BAKARA 260. AYET

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اَرِن۪ي كَيْفَ تُحْيِ الْمَوْتٰىۜ قَالَ اَوَلَمْ تُؤْمِنْۜ قَالَ بَلٰى وَلٰكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْب۪يۜ قَالَ فَخُذْ اَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ اِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلٰى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْت۪ينَكَ سَعْيًاۜ وَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Ve-iż kâle ibrâhîmu rabbi erinî keyfe tuhyi-lmevtâ(s) kâle eve lem tu/min(s) kâle belâ velâkin liyatme-inne kalbî(s) kâle feḣuż arbe’aten mine-ttayri fesurhunne ileyke śumme-c’al ‘alâ kulli cebelin minhunne cuz-en śumme-d’uhunne ye/tîneke sa’yâ(en)(c) va’lem enna(A)llâhe ‘azîzun hakîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Hani İbrahim rabbine demişti ki; ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster. Rabbi ona dedi ki; yoksa sen ölüleri dirilteceğime iman etmedin mi? İbrahim dedi ki; bilakis iman ettim, lakin kalbimin tatmin olması için diriltmeyi görmek istiyorum. Rabbi ona dedi ki; madem öyle, dört tane kuş tut ve onları kendine alıştır. Sonra da onları parçalara ayırıp parçalarını her bir dağın üzerine parça parça bırak. Sonra da onları kendine çağır. Yeniden dirilerek sana koşarak geleceklerdir. Biliniz kesinlikle Allah; ölüleri diriltmek için de çok güçlüdür ve yeniden dirilttiği her mahlûkatı da yerli yerinde kusursuz olarak yaratandır.

BAKARA 261. AYET

مَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ اَنْبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ ف۪ي كُلِّ سُنْبُلَةٍ مِائَةُ حَبَّةٍۜ وَاللّٰهُ يُضَاعِفُ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Meśelu-lleżîne yunfikûne emvâlehum fî sebîli(A)llâhi kemeśeli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mi-etu habbe(tin)(k) va(A)llâhu yudâ’ifu limen yeşâu va(A)llâhu vâsi’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Mallarını Allah yolunda infak edip nefislerinin köleliğinden azad olmak isteyenlerin durumu; kendisinden yedi başak filizlenen ve her bir başakta yüz tane tahıl danesi bulunan bir tek tohumun misali gibidir. Muhakkak ki Allah; gönül hazinesinde saklı olan niyteni ve ihlâsını güçlendirip, sırf ve halis bir niyetle temizlenmeye niyet ederek, Allah’a kavuşmak için malından sarf etmek isteyenlerin alacağı karşılığı, daha da arttırarak verir. Muhakkak ki Allah’ın mülkü çok geniş olup, mülkiyetinin tümünün farkındadır.

BAKARA 262. AYET

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

OKUNUŞU: Elleżîne yunfikûne emvâlehum fî sebîli(A)llâhi śumme lâ yutbi’ûne mâ enfekû mennen velâ eżen(ﻻ) lehum ecruhum ‘inde rabbihim velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Mallarını Allah yolunda ihtiyaç sahipleri ile paylaşmak suretiyle nefislerinin köleliğinden azad olmak isteyen o kimseler ki; insanların ihtiyaçlarını giderirken, ihtiyaçlarını giderdiklerine minnet edip onların gönüllerini asla incitmeyenler; işte onlar için rableri katında ödüller vardır. İşte onlar hem korkmayacaklardır, hem de onlar üzülüp mahzun da olmayacaklardır.

BAKARA 263. AYET

قَوْلٌ مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَٓا اَذًىۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Kavlun ma’rûfun vemaġfiratun ḣayrun min sadekatin yetbe’uhâ eżâ(en)(k) va(A)llâhu ġaniyyun halîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Güzel bir söz ve insanların hatalarını görmezden gelmen, senin için; sadakayı verdikten sonra, tasaddukta bulunduğun kişiye ardından minnet ederek eziyet etmenden evladır. Kesinlikle Allah; kullarına zenginliği ile verip onlara verirken de çok yumuşak bir şekilde kullarıyla muamele eder.

BAKARA 264. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû lâ tubtilû sadekâtikum bilmenni vel-eżâ kelleżî yunfiku mâlehu ri-âe-nnâsi velâ yu/minu bi(A)llâhi velyevmi-l-âḣir(i)(s) femeśeluhu kemeśeli safvânin ‘aleyhi turâbun feasâbehu vâbilun feterakehu saldâ(en)(s) lâ yakdirûne ‘alâ şey-in mimmâ kesebû(k) va(A)llâhu lâ yehdi-lkavme-lkâfirîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki Allah’ın vahyine iman ettiniz; yaptığınız sadakaların ardında, sadaka yaptıklarınıza minnet etmek suretiyle onlarda oluşturduğunuz psikolojik baskı sonucu eziyet vererek sadakalarınızı boşa götürmeyin. Tıpkı şunlar gibi ki; onlar mallarını insanlara gösteriş niyetiyle verirler. Ki onlar; Allah’ın kuvvet ve kudretine iman etmemişler, hem onlar ölümden sonra başlayacak olan son güne de iman etmemişler. Onların yaptıkları iyiliklerin misali şuna benzer; bir kaya ki üzeri toprakla örtülüdür. Bir yağmur yağar da tüm toprağı yıkayıp götürür de kupkuru ve sert olan taş ortaya çıkar. Böyleleri yaptıkları amellerinin sonuncunda kazandıklarından hiçbir şey elde etmezler. Muhakkak ki Allah; mutlak gerçeği örtüp küfürde kalan kişileri, doğru yola cebren iletmez.

BAKARA 265. AYET

وَمَثَلُ الَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ وَتَثْب۪يتًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ اَصَابَهَا وَابِلٌ فَاٰتَتْ اُكُلَهَا ضِعْفَيْنِۚ فَاِنْ لَمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

OKUNUŞU: Vemeśelu-lleżîne yunfikûne emvâlehumu-btiġâe merdâti(A)llâhi veteśbîten min enfusihim kemeśeli cennetin birabvetin esâbehâ vâbilun feâtet ukulehâ di’feyni fe-in lem yusibhâ vâbilun fetal(lun)(k) ve(A)llâhu bimâ ta’melûne basîr(un).

ÖZ BAKIŞ: Allah’ın rızasını kazanmak ve bu rıza halini nefislerinde kökleştirmek için; malını infak edenlerin durumuna da misal, şöyledir; tepe üzerinde bulunan o bahçeye benzer ki, ona bol yağmur değince iki kat ürün verir. Eğer yağmur yağmasa bile, yeri tepe ve serin olduğu için su çisentileri vurur ki; bahçe ürün vermeye devam eder. Muhakkak ki Allah; yapmasını dilediğiniz amellerinizin yaratıcısı olarak bilicidir.

BAKARA 266. AYET

اَيَوَدُّ اَحَدُكُمْ اَنْ تَكُونَ لَهُ جَنَّةٌ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ لَهُ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۙ وَاَصَابَهُ الْكِبَرُ وَلَهُ ذُرِّيَّةٌ ضُعَفَٓاءُۖ فَاَصَابَهَٓا اِعْصَارٌ ف۪يهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ۟

OKUNUŞU: Eyeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min naḣîlin vea’nâbin tecrî min tahtihe-l-enhâru lehu fîhâ min kulli-śśemerâti veesâbehu-lkiberu velehu żurriyyetun du’afâu feasâbehâ i’sârun fîhi nârun fahterakat(k) keżâlike yubeyyinu(A)llâhu lekumu-l-âyâti le’allekum tetefekkerûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Sizden kim ister ki; altından ırmaklar akan, hurmalardan ve üzümlerden bahçesi olsun… İçinde her türlü meyvesi bulunsun… Kendisine ihtiyarlık gelince; arkasında zayıf ve kendisine bakamayacak derecede aciz bir zürriyeti olsun… Bununla birlikte birden; içinde ateş püsküren bir kasırga gelsin de bahçelerini ve tüm sahip olduklarını yakıp yok etsin. İşte Allah; tefekkür edip dünya hayatının geçiciliğini anlayasınız ve ahret için gerekli olan çalışmayı yaparsanız diye, ayetlerini böylece apaçık beyan eder.  

BAKARA 267. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّٓا اَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْاَرْضِۖ وَلَا تَيَمَّمُوا الْخَب۪يثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِاٰخِذ۪يهِ اِلَّٓا اَنْ تُغْمِضُوا ف۪يهِۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû enfikû min tayyibâti mâ kesebtum vemimmâ aḣracnâ lekum mine-l-ard(i)(s) velâ teyemmemu-lḣabîśe minhu tunfikûne velestum bi-âḣiżîhi illâ en tuġmidû fîh(i)(c) va’lemû enna(A)llâhe ġaniyyun hamîd(un).

ÖZ BAKIŞ: Ey o kimseler ki Allah’ın indirdiği vahye iman ettiniz; sizin için yerden çıkarttıklarımızdan elde ettiğiniz malların iyilerinden infak edin. Kendiniz için alırken; ancak gözünüz kapalı ise alacağanız… Bunun dışında almaya tenezzül bile etmeyeceğiniz mallarınızı, infak adı altında sakın kimseye vermeye kalkışmayın. Ve kesinlikle biliniz ki Allah; sahip olduğunuz tüm zengiliklerin mutlak sahibi ve yaratıcısı olarak, iyi ürünlerinizi infak etmek suretiyle ancak; ona olan hamdınızı yerine getirirsiniz.

BAKARA 268. AYET

اَلشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُمْ بِالْفَحْشَٓاءِۚ وَاللّٰهُ يَعِدُكُمْ مَغْفِرَةً مِنْهُ وَفَضْلًاۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ

OKUNUŞU: Eşşeytânu ya’idukumu-lfakra veye/murukum bilfahşâ-(i)(s) va(A)llâhu ye’idukum maġfiraten minhu vefadlâ(en)(k) va(A)llâhu vâsi’un ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Şeytan; sizin için yerden bitirdiklerimizden elde ettikleriniz iyi ürünleri vermekle, sizin fakirliğe düşeceğinizi size vaat eder. Hem şeytan; size kötü ve çirkin davranışları emreder. Allah ise; kendi katından sizin için bir mağfiret ve faziletli bir gelecek vaat eder. Muhakkak ki Allah; mülkü geniş olup kimin ne tasaddukta bulunduğunu bilmektedir.

BAKARA 269. AYET

يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُو۫تِيَ خَيْرًا كَث۪يرًاۜ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ

OKUNUŞU: Yu/ti-l hikmete men yeşâ(u)(c) vemen yu/te-l hikmete fekad ûtiye ḣayran keśîrâ(an)(k) vemâ yeżżekkeru illâ ulu-l-elbâb(i).

ÖZ BAKIŞ: Kim ki taassuba bürünmeden; hakkında mülakisini istediği işin aslına ermek için gerekli olan çabayı harcarsa, işte ona ilgili olan işin hikmetini veririz. Her kim ki kendisine hikmeti verilirse, işte ona büyük bir iyilik verilmiştir. Bu anlatımlarımızın büyüklüğünü; ancak kalbin ihtiramıyla aklını kullanan kişiler idrak eder.

BAKARA 270. AYET

وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ نَفَقَةٍ اَوْ نَذَرْتُمْ مِنْ نَذْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ

OKUNUŞU: Vemâ enfektum min nefekatin ev neżertum min neżrin fe-inna(A)llâhe ya’lemuh(u)(k) vemâ lizzâlimîne min ensâr(in).

ÖZ BAKIŞ: Hayatın idamesini sağlamak için, Allah’ın rızasına matuf olarak verdiğiniz hiçbir infak yoktur ki veya işlerinizin yoluna girmesi için adadığınız hiçbir adağınız yoktur ki; kesinlikle Allah, onları bilmemiş olsun. Bu gerçeği örtüp kendilerini karanlıkta bırakanlar için, hiçbir yardımcı yoktur.

BAKARA 271. AYET

اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ

OKUNUŞU: İn tubdû-ssadekâti feni’immâ hiy(e)(s) ve-in tuḣfûhâ vetu/tûhe-lfukarâe fehuve ḣayrun lekum(c) veyukeffiru ‘ankum min seyyi-âtikum(k) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ḣabîr(un).

ÖZ BAKIŞ: Sadakalarınızı açıktan verseniz bu sizin için ne de güzel bir nimettir. Eğer ki verdiğiniz sadakalarınızı gizler, öylece fakirlere verirseniz; işte bu, sizin için daha hayırlıdır. Verdiğiniz sadakalar; sizin günahlarınızın örtülmesine sebep olur. Muhakkak ki Allah; hangi amelle bütünleşip öylece fiillerde bulunduğunuzdan haberdardır.

BAKARA 272. AYET

لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ

OKUNUŞU: Leyse ‘aleyke hudâhum velâkinna(A)llâhe yehdî men yeşâ(u)(k) vemâ tunfikû min ḣayrin feli-enfusikum(c) vemâ tunfikûne illâ-btiġâe vechi(A)llâh(i)(c) vemâ tunfikû min ḣayrin yuveffe ileykum veentum lâ tuzlemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Hidayete ermek istemeyenleri hidayete kavuşturmak için senin elinden hiçbir şey gelmez. Dolayısıyla bunun için; üzerinde hiçbir mesuliyet yoktur. Lakin hidayet yolunu seçip o yolda gerekli olan itikat ve amele bürünen kişi Allah hidayete kavuşturur. Hayr olarak verdiğiniz hiçbir şey yoktur ki, ancak nefsinizin iyiliği için verilmemiş olsun. İnfak olarak verdiğiniz hiçbir şey yoktur ki, ancak onunla Allah’ın veçhine vuslatı kazanmamış olasınız. Hayr olarak verdiğiniz hiçbir şey yoktur ki, karşılığı size tastamam verilmemiş olsun. Ve kesinlikle kazandıklarından Allah yolunda verenler karanlıklarda kalmayacaklardır.

BAKARA 273. AYET

لِلْفُقَرَٓاءِ الَّذ۪ينَ اُحْصِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ضَرْبًا فِي الْاَرْضِۘ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ اَغْنِيَٓاءَ مِنَ التَّعَفُّفِۚ تَعْرِفُهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۚ لَا يَسْـَٔلُونَ النَّاسَ اِلْحَافًاۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِه۪ عَل۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Lilfukarâ-i-lleżîne uhsirû fî sebîli(A)llâhi lâ yestetî’ûne darben fi-l-ardi yahsebuhumu-lcâhilu aġniyâe mine-tte’affufi ta’rifuhum bisîmâhum lâ yes-elûne-nnâse ilhâfâ(en)(k) vemâ tunfikû min ḣayrin fe-inna(A)llâhe bihi ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Ayrıca sadaklarınızı vereceğiniz bir kısım kişiler de şu kimselerdir ki; kendilerini Allah yoluna kapatan ve tüm uğraşı sadece Allah olan ve bu uğurda yaşayıp, insanlığa da bu yolda rehber olanlar ki; tüm yaşamlarını bu yola sarf ettikleri için, yeryüzünde çalışmaya imkânları olmayanlar içindir. Maddi durumlarını gizleyip bu hallerini utangaçlıklarından dolayı insanlara arz etmeden, insanlıkla iç içe doğal bir yaşam sergilediklerinden, onların maddi durumunu bilmeyenler, onları zengin kişiler olarak addederler. Oysaki sen, onların hallerini yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan ısrar ederek kendi nefisleri için bir şey istemezler. Yönünüzün vechüllaha dönük olması için; infak ettiğiniz hiçbir şey yoktur ki, muhakkak ki Allah; infak ettiğiniz şeyin yaratıcısı olarak haberdar olmasın.

BAKARA 274. AYET

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

OKUNUŞU: Elleżîne yunfikûne emvâlehum billeyli ve-nnehâri sirran ve’alâniyeten felehum ecruhum ‘inde rabbihim velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e).

ÖZ BAKIŞ: O kimseler ki; mallarını Allah’ın vechine ulaşmak amacıyla ihtiyaç sahipleriyle, leyl’de yani elindeki malı ihtiyaç sahipleri ile paylaşırken; sahiplik duygusundan arınarak veya nehar’de yani Allah’ın kendilerine lütufta bulduğunu hatırlarında tutarak ellerindeki malı; tümüyle benliklerini gizleyerek veya “ben”liklerini ortaya çıkarıp “ben”liklerinin sahibi olan Allah’ı bilerek ve hissederek paylaşırlar; işte onların ücretleri rablerinin indindedir. Onlar korkmayacaklardır hem onlar mahzun da olmayacaklardır.

BAKARA 275. AYET

اَلَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذ۪ي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۢ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواۜ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّه۪ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَۜ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

OKUNUŞU: Elleżîne ye/kulûne-rribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmu-lleżî yeteḣabbetuhu-şşeytânu mine-lmess(i)(c) żâlike bi-ennehum kâlû inneme-lbey’u miślu-rribâ(k) veehalla(A)llâhu-lbey’a veharrame-rribâ(c) femen câehu mev’izatun min rabbihi fentehâ felehu mâ selefe veemruhu ila(A)llâh(i)(s) vemen ‘âde feulâ-ike ashâbu-nnâr(i)(s) hum fîhâ ḣâlidûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Riba yiyenler; yani borç olarak verdiği malın öz değeri üzerine, ekstradan değer ekleyerek borç verip, daha sonra da bu şekilde elde ettiği malın getirisini alıp yiyenler; şeytanın çarpıp vesveseye maruz bırakmak suretiyle tüm iradesini eline alıp, oyuncak ederek delirttiği ve yaptığını bilemez durumda bıraktığı kimseler gibi kıyamete kalkacaklardır. İşte bu şeklin dışında, başka herhangi bir şekilde kıyamete kalkmayacaklardır. Kıyamete bu şekilde kalkmalarının sebebi ise; riba da alış veriş gibidir demelerinden ötürüdür. Allah alış verişi helal ama ribayı haram kılmıştır. Kim ki rabbinin nasihati kendisine ulaşır da ribadan vazgeçerse, önceki onundur. Onun emri de Allah’a kalmıştır. Kim ki rabbin nasihati kendisine ulaştığı halde ribaya dönerse, işte onlar ateşin arkadaşlardır. İşte onlar ateşte saplanmış olacaklardır.

BAKARA 276. AYET

يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَث۪يمٍ

OKUNUŞU: Yemhaku(A)llâhu-rribâ veyurbî-ssadekât(i)(k) va(A)llâhu lâ yuhibbu kulle keffârin eśîm(in).

ÖZ BAKIŞ: Allah; borç olarak insanlara verirken, borcuna ribayı karıştıranların kazancını mahfeder. Lakin borç verirken, tümüyle Allah vechine ermek gayesiyle ve karşılıksız bir şekilde, borç olarak verdiği malın öz değeri üzerine bir değer eklemeden, borç verenlerin bu vermelerini de sadaka olarak sayar ki; öylece mallarını bereketlendirir. Allah; küfrederek mutlak gerçeği örtüp günahlarla bütünleşen kimseleri; zati seyr zevk haline ermesi için ve seyrin mahalli olması için, onları seçmez.

BAKARA 277. AYET

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

OKUNUŞU: İnne-lleżîne âmenû ve’amilû-ssâlihâti veekâmû-ssalâte veâtevû-zzekâte lehum ecruhum ‘inde rabbihim velâ ḣavfun ‘aleyhim velâ hum yahzenûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Muhakkak ki Allah’ın nazil ettiğine iman edip, sonra da Allah’ın nazil ettiğine göre salih olan amelde bulunanlar; hayatlarını namazla diri tutanlar, sahip olduklarının da zekâtını verenler; işte onların ücretleri rablerinin indindedir. Onlar korkmayacaklardır hem onlar mahzun da olmayacaklardır.

BAKARA 278. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû-ttekû(A)llâhe veżerû mâ bakiye mine-rribâ in kuntum mu/minîn(e).

ÖZ BAKIŞ: Ey üzerine nazil olan ilahi vahye iman edenler; Allah’ın senin için çizdiği dairede kal. Eğer ki iman etmişseniz; ribadan geri kalanından vazgeçin ve sakın ha almayın.

BAKARA 279. AYET

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ

OKUNUŞU: Fe-in lem tef’alû fe/żenû biharbin mina(A)llâhi verasûlih(i)(s) ve-in tubtum felekum ruûsu emvâlikum lâ tazlimûne velâ tuzlemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Eğer ki ribadan yani ana sermaye üzerine bindirilen faizden vazgeçmezseniz; biliniz ki Allah ve resulu ile savaş halinde olmuş olursunuz. Eğer ki tövbe ederseniz, ana sermayeniz sizindir. İşte o zaman ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğratırsınız.

BAKARA 280. AYET

وَاِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ اِلٰى مَيْسَرَةٍۜ وَاَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

OKUNUŞU: Ve-in kâne żû ‘usratin fenaziratun ilâ meysera(tin)(c) veen tesaddekû ḣayrun lekum(c) in kuntum ta’lemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Eğer ki borç verdiğiniz kişinin maddi darlıkları varsa, borcunu ödeyecek kolaylığa kavuşuncaya kadar borcunuzun ödenmesini erteleyin. Eğer ki sizin manevi yapınıza yapacağı katkıyı bilirseniz; darlıkta olana borç olarak verdiğinizi, eğer sadaka olarak kendisine bağışlarsanız; işte bu sizin için daha hayırlı olandır.

BAKARA 281. AYET

وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ ف۪يهِ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ۟

OKUNUŞU: Vettekû yevmen turce’ûne fîhi ila(A)llâh(i)(s) śumme tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet vehum lâ yuzlemûn(e).

ÖZ BAKIŞ: Allah’ın koymuş olduğu tüm bu sınırlara riayet edin. Çünkü üzerinize öyle bir gün gelecek ki; işte o günde dünyadaki tüm yaptıklarınızın karşılığını almak üzere Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra da; her nefsin dünyada yaptığı her bir fiilinin karşılığı sonucu elde ettiği tüm hâsılat, kendisine tastamam verilecektir. İşte o gün hiç kimseye asla zulmedilmeyecektir.

BAKARA 282. AYET

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًٔاۜ فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهًا اَوْ ضَع۪يفًا اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يرًا اَوْ كَب۪يرًا اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

OKUNUŞU: Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû iżâ tedâyentum bideynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(u)(c) velyektub beynekum kâtibun bil’adl(i)(c) velâ ye/be kâtibun en yektube kemâ ‘allemehu(A)llâh(u)(c) felyektub velyumlili-lleżî ‘aleyhi-lhakku velyetteki(A)llâhe rabbehu velâ yebḣas minhu şey-â(en)(c) fe-in kâne-lleżî ‘aleyhi-lhakku sefîhen ev da’îfen ev lâ yestatî’u en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil’adl(i)(c) vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum(s) fe-in lem yekûnâ raculeyni feraculun vemraetâni mimmen terdavne mine-şşuhedâ-i en tedille ihdâhumâ fetużekkira ihdâhume-l-uḣrâ(c) velâ ye/be-şşuhedâu iżâ mâ du’û(c) velâ tes-emû en tektubûhu saġîran ev kebîran ilâ ecelih(i)(c) żâlikum aksetu ‘inda(A)llâhi veakvemu lişşehâdeti ve ednâ ellâ tertâbû(s) illâ en tekûne ticâraten hâdiraten tudîrûnehâ beynekum feleyse ‘aleykum cunâhun ellâ tektubûhâ(k) ve eşhidû iżâ tebâya’tum(c) velâ yudârra kâtibun velâ şehîd(un)(c) ve-in tef’alû fe-innehu fusûkun bikum(k) vettekû(A)llâh(e)(s) veyu’allimukumu(A)llâh(u)(k) va(A)llâhu bikulli şey-in ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Ey Allah’ın nazil ettiğine iman edenler; belirli bir vakitte ödenmek üzere birbirinize verdiğiniz borçları yazın. Bu borçları bir kâtip aranızda adaletle yazsın. Aranızda tuttuğunuz kâtip; Allah’ın size yazmasını öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmadan, aranızdaki borçlarınızın akitlerini yazdırsın. Üzerinde hak olan da; rabbi olan Allah’ın çizdiği sınırları koruyarak, hiçbir şeyi eksiltmeden yazsın. Eğer üzerinde borç olan kişi; aklı kendisine yetmez bir durumda ise veya zayıf bir karaktere sahip ise veya kendisi yazdırmaya güç yetiremez durumda ise; işte o zaman onun velisi, onun borcunu adaletle yazdırsın. Ayrıca bu borç akdine; erkeklerden iki kişi de şahit olarak bulunsun. Eğer ki iki erkek şahit bulamayacaksanız; işte o zaman, şahitliklerine razı olacağınız bir erkek ile iki kadını bu borçlanmanıza şahit olarak tutun. Bir erkekle birlikte iki kadını şahit tutmanızın sebebi ise; şayet kadınlardan biri bu şahitlik anını unutursa, diğer kadın ona hatırlatsın diyedir. Borç zamanı gelince; eğer ki aralarında bir anlaşmazlık çıkarsa, bu durumda akitleşme anında tuttuğunuz şahitler şahitliğe çağırılırlarsa, şahit olmaktan kaçınmasınlar. Ayrıca borçlanma üzere yaptığınız alış veriş akitlerinde; vaktinde ödenmek üzere küçük veya büyük akdin içeriğinde ne varsa, tümünü yazmaktan üşenmeyin.  İşte bu; Allah’ın katında daha adaletli bir durumdur. Ve bu; şahitlikleriniz için daha sağlam bir durumdur. Ve bu durum, ticaretinizdeki alış verişleriniz için; kalbinizde bir kuşkunun oluşmaması için daha elverişlidir. Lakin eğer ki; ticaretiniz peşin bir şekilde, aranızda hemen alıp vereceğiniz bir halde gerçekleşiyorsa; bunu yazmamanızda üzerinizde bir günah yoktur. Lakin alış veriş yaptığınızda, aranızda şahitler tutun. Aranızda kâtipler ve şahitler tuttuğunuzda, sakın ha kâtiplere veya şahitlere bir zarar vermeyin. Eğer ki kâtiplere veya şahitlere bir zarar verirseniz, işte bu durum; sizin büründüğünüz kötü bir vaziyet yani günah olur. Allah’ın sizin için çizmiş olduğu sınırlara riayet edin. İşte böylece yapmanız gerekenleri Allah size öğretiyor. Muhakkak ki Allah, her şeyin yaratıcısı olarak her bir şey için ne gerekiyorsa, tümünü bilicidir.

BAKARA 283. AYET

وَاِنْ كُنْتُمْ عَلٰى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌۜ فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُۜ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَۜ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَاِنَّهُٓ اٰثِمٌ قَلْبُهُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ۟

OKUNUŞU: Ve-in kuntum ‘alâ seferin velem tecidû kâtiben ferihânun makbûda(tun)(s) fe-in emine ba’dukum ba’dan felyu-eddi-lleżî i/tumine emânetehu velyetteki(A)llâhe rabbeh(u)(k) velâ tektumû-şşehâde(te)(c) vemen yektumhâ fe-innehu âśimun kalbuh(u)(k) va(A)llâhu bimâ ta’melûne ‘alîm(un).

ÖZ BAKIŞ: Eğer ki seferde olsanız ve borçlanarak yapacağınız alış verişinizi yazacak kâtipler bulamazsanız; bu durumda borçludan alacağınız rehinler yeterli olur. Eğer ki biriniz diğerinize güvenip malını emanet bırakmışsa, kendisine güven duyulan kişi rabbi olan Allah’ın kendisi için çizdiği sınıra riayet ederek, emanetini sahibine teslim etsin. Yaptığınız şahitlikleri anlaşmazlık anlarında şahitliğe çağrıldığınızda, hâkim önünde şahitliğinizi gizlemeyin. Kim ki şahitliğini gizlerse, onun kalbi asi yani günahkâr olmuştur. Muhakkak ki Allah; tüm yaptıklarınızın bizzat yaratıcısı olarak tümünü bilicidir.

BAKARA 284. AYET

لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُۜ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

OKUNUŞU: li(A)llâhi mâ fî-ssemâvâti vemâ fi-l-ard(i)(k) ve-in tubdû mâ fî enfusikum ev tuḣfûhu yuhâsibkum bihi(A)llâh(u)(s) feyaġfiru limen yeşâu ve yu’ażżibu men yeşâ(u)(k) va(A)llâhu ‘alâ kulli şey-in kadîr(un).

ÖZ BAKIŞ: Yerde ve göklerde bulunan her bir şey; Allah adıyla kendisini tanıdığımız mutlak zatın mülküdür. Nefislerinizde olanı açıklasanız da, gizleseniz de; bürünerek sahiplendiğiniz her bir ahvalinizden Allah sizi hesaba çeker. Hatalı olan ahvalinden affını isteyip kendisini yaratım fıtratı üzere düzene koyanı Allah affeder. Hatalı olan ahvalini devam ettirip yaratım fıtratından uzakta yaşamayı sürdüren ise, Allah’tan uzağa düşmenin azabına düşecektir. Kesinlikle Allah; hükmü dâhilinde, “kul” kendi için irade ettiği şekilde nefsini düzenlerken; kulun iradesi dâhilinde ve kuluna lazım olan her bir şeyi, yani kendisi için oluşmasını irade ettiğini, kulu için yaratıp yaşam dünyasında önüne koymasına kadirdir.

BAKARA 285. AYET

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

OKUNUŞU: âmene-rrasûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihi velmu/minûn(e)(c) kullun âmene bi(A)llâhi ve melâ-iketihi ve kutubihi ve rusulihi lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(i)(c) ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ(s) ġufrâneke rabbenâ ve-ileyke-lmasîr(u).

ÖZ BAKIŞ: Size vahyi tebliğ eden ve mutlak olarak tanınan resul; rabbinden nazil olanla bütünleşerek iman etti. Mü’minler de tıpkı kendilerine tebliğ yapan resul gibi, üzerlerine resul vasıtasıyla nazil olanla yaşam alanlarında bütünleşerek iman ettiler. Hem ilahi vahyin kendisine nazil olduğu “resul”, hem de kendilerine tebliğ yapılan “mü’minler”in tümü; “Allah’ın kuvvet ve kudretiyle yaşam planında yer aldıklarına”, “Allah’ın meleklerinin var olduğuna”, “Allah’ın insanlarla irtibat kurarken, tüm verilmek istenilen mesajlarını kitap olacak şekilde derli toplu olarak sunduğuna” ve “Allah, yaratım ve yaşam bilgisini insanlığa sunarken insanlardan seçtiği kişi ile irtibata geçerek insanlığa gerekli olan yaşam ilmini ilettiğine” iman etti. Tüm bu hususlara iman eden resul ve mü’minler; Allah’ın vahyini sunan hiçbir resul arasına ayırım koymadılar. Bildiler ki; tümü de Allah’ın vahyini insanlıkla buluşturan emin elçilerdir. Dediler ki; senden gelen vahyi duyduk ve itaat ettik. Ve dediler ki; rabbimiz, senin vahyini dinleyip uygularken, eğer ki nefsimize yenik düşüp işlediğimiz hatalar olursa, bizleri bağışla. Ve dediler ki; kesinlikle dönüşümüz sanadır.

BAKARA 286. AYET

لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

OKUNUŞU: Lâ yukellifu(A)llâhu nefsen illâ vus’ahâ(c) lehâ mâ kesebet ve’aleyhâ me-ktesebet(k) rabbenâ lâ tu-âḣiżnâ in nesînâ ev aḣta/nâ(c) rabbenâ velâ tahmil ‘aleynâ isran kemâ hameltehu ‘ale-lleżîne min kablinâ(c) rabbenâ velâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(i)(s) va’fu ‘annâ vaġfir lenâ verhamnâ(c) ente mevlânâ fensurnâ ‘ale-lkavmi-lkâfirîn(e)

ÖZ BAKIŞ: Allah’ın nefis vererek yarattığı hiçbir mahlûk yoktur ki; ona gücünün yettiğinin dışında bir şey yüklemiş olsun. Her birinin kazandığı iyilik kendi lehinedir. Her birinin işlediği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz; unutarak veya hata ederek işlediğimiz kötülüklerden ayrıca yapmamız gerekirken yapamadıklarımızdan bizi sorumlu tutma. Rabbimiz; bizden öncekiler üzerine yüklediğin ağır yükleri bizim üzerimize yükleme. Rabbimiz; bizim ona gücümüzün yetmediği şeyleri üzerimize yükleme. Bizi affet. Hatalarımızı örterek bağışla. Bize merhamet et. Sen bizim sahibimizsin. Senin nazil ettiğin vahye inanmayan ve mutlak gerçeği örtüp inkâr eden topluluğa karşı da bize yardım et.

Yorum yapın